DilDoç. Dr. Abdülkadir DağlarTöreli Yazılar

Rûh ~ Râhat ~ Reyhân ~ Rîh Kelimelerine Dâir

-Töreli İştikâk -13-

Rûh ~ Râhat ~ Reyhân ~ Rîh Kelimelerine Dâir

-Töreli İştikâk -13-

Bütün rûhlar, o ilk rûhun nûrundan yaratılmış ve üfürülmüştür… O ilk rûhtan, yânî Nûr-ı Muhammedî’nin rûhundan… Dolayısıyla, –diğer tüm varlık, kavram ve kelimelerde olduğu gibirûh, râhat, reyhân, rîh kelimeleri de o Muhammedî rûhun türevleri ve dil aynasındaki tecellîleri sayılır…

Rûh, “canlı varlıkları yaşatan cevher; öz; cân” anlamlarında kullanılmaktadır…

Râhat, “bedenen ve rûhen sıkıntısızlık hâli; kolaylık, genişlik, ferahlık hâli” anlamlarını karşılamaktadır…

Reyhân, “bitkilerin hoş kokusu; fesleğen” anlamlarını karşılamaktadır…

Rîh, “rüzgâr, esinti; meltem” demektir…

Rûh, bedenin râhatıdır; rûhuyla uyuşamayan, yoldaş olamayan beden râhatsızdır… Buna karşılık, beden rûhun kafesidir, zindânıdır; bedeninden kurtulan rûh râhata kavuşur… Aklın yorduğu ve nefisle yorulan bedenin râhatı, rûhun râhatıyla mümkündür… Rûh, râhata kavuştuğunda, yânî aklın sevki ile nefsin zevki altındaki beden zindânından kurtulduğunda beden de tam mânâsıyla râhatlar…

Rûh, bir rîhtir, esintidir; Hâlık’tan mahlûka bir nefeslik üfürüktür… Rûh, Rabbimizin “Ve nefahtu fîhi min-rûhî.” (Hicr / 29) kelâmında işâretini bulduğu üzere, Hazret-i Âdem’e ya da âdemoğluna üflenen ilâhî rîhtir… Rûh, âdemoğlunun balçıktan bedenine cân veren üfürük, yânî rüzgâr, yânî rîhtir… Kezâ, “Vellâtî ahsanet fercehâ fe nefahnâ fîhâ min-rûhinâ. (İffetini korumuş olan kadını da an! Ona rûhumuzdan üfledik.)” (Enbiyâ / 91) âyetiyle de, Hazret-i Îsâ “Rûhullâh” vasfını hâiz olmuş ve bu sıfatla anılagelmiştir…

Rûhun râhatına “huzûr” denir; rûh, ancak hazret-i Hakk’ın huzûruna vardığında kâmilen râhata ermiş olur… Namazlar da böyledir; onlar, muayyen vakitlerde rûha râhat bahşeden huzûr anlarıdır…

Reyhân, rûhu râhatlatan, rûha huzûr getiren rîhin, yânî meltemin kokusudur… Kudemâ rûhun burnuna “meşâmm-ı cân”, yânî cân burnu diyordu; işte, sâdece meşâmm-ı cânın, yânî rûh burnunun duyabildiği hoş kokuya reyhân denir… Bu anlamıyla reyhân, soyut ve mânevî bir kokudur, rûhun kokusudur… Fesleğen adı verilen bitkiye ya da çiçeğe de halk arasında reyhân denmesi, onun kokusunun rûha râhatlık vermesinden olsa gerektir…

Reyhân, ezelî rûhlar âleminden rûha esen rîhin mânevî kokusudur, rûha aslî vatanını hâtırlatır… Reyhân, ebedî rûhlar âleminden, yânî cennetten rûha râhatlatıcı bir müjde, bir dâvettir; rûhu ebedî vatanına yönlendirir… Reyhân, “hakîkî âlem” husûsunda rûhu teyakkuz hâline getiren, ayık tutan kokudur…

Rûh, rîh ve reyhân kelimelerinin müennes bir ism-i fâili var ki “rûh veren; esip kokan; hoş koku; reyhânlı” anlamlarına gelir: Râyiha… Koku hissinin ezelî olanı hâtırlatma husûsiyeti çok kuvvetlidir; cân burnu, binlerce koku arasından ezelî râyihayı seçip alır… Hazret-i Habîbullâh Efendimiz “Dünyânızdan bana üç şey sevdirildi: Hoş koku, kadın ve namâz…” (Nesâ’î) buyurmuştur… Bu hadisteki “hoş koku”dan murâdın, aslî vatan ile cennetten bir esinti, bir rîh sayılan ve de rûhu râhatlatan reyhân râyihası olduğu söylenebilir…

Rîh, rûhu reyhân râyihasıyla râhatlatan meltem esintisidir… Nasrullâh Pürcevâdî’nin Bûy-ı CânCân Kokusu– adlı eseri, –pek mânidardır ki– Hicabi Kırlangıç tarafından Türkçe’ye Cân Esintisi başlığıyla tercüme edilmiştir… Demek ki koku ile esinti arasında sıkı bir alâka vardır; şöyle ki “rîhu’s-sabâ”, yânî “seher yeli”, hem beşerî sevgililerin kokusunu taşır hem de rûhu dikey yönlü hareketle aslî vatanına dâvet eder… Ayrıca rîh, âşıkın rûhunu sevgiliye ulaştıran yelin adıdır…

Tüm bu kelimelerle müştakk, yânî kökteş bir kelime daha var: Revh, yânî “râhatlık”… Yazılış îtibârıyla “rûh” ile aynı harflerden müteşekkildir; bu da işâret etmektedir ki revh, öncelikle rûhun râhatıdır… Rûhu bir türlü râhatlayamayan kişi, bedenî revh ile de râhatlayamaz… Rûh ise ancak cennette revh u reyhân bulur; zîrâ, hakîkî râhatlık ve hakîkî reyhân kokusu cennettedir, cennetlikler içindir. Bu, Allâh’ın bir va‘didir: “Fe revhun ve reyhânun ve cennetu Na‘îm. (Artık, râhatlık, reyhân kokusu ve de Na‘îm cenneti.)” (Vâkı‘a / 89)

Ve istirâhat… “Rûhu râhatlatmak gâyesiyle bedeni dinlendirmek” demektir… Rîh, reyhân ve istirâhat yoluyla bedeni dinlenmiş, rûhu dinginleşmiş, râhatlamış bir kişiye ise müsterîh denmektedir…

Cibâlî’nin şu mısrâları şehâdet-şehîd bağlamında bir “rûh esintisi” ile birlikte bir “rîh kokusu”nu da dikkatlere sunmaktadır:

Rûhu meltem gibi tanda

Şehîdin dağlara eser

Şâhindi güller saçan

Güller kokan o nefer…

Söz, kelâmların en güzeli ile biterse güzel olur ve güzel kalır:

Ve yes’elûneke ‘ani’r-rûh kuli’r-rûhu min-emri Rabbî ve mâ-ûtîtum mine’l-‘ilmi illâ kalîlâ. (Sana rûh hakkında soru sorarlar. De ki: “Rûh Rabb’imin emrindendir ve size pek az bilgi verilmiştir.”)” (İsrâ / 85)…

Râhat-ı rûhla müsterîh olalım, selâmet ve letâfetle kalalım, efendim…

Abdülkadir Dağlar

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu