
Sefer ~ Sifr ~ Süfre Kelimelerine Dâir
-Töreli İştikâk -16-
Kavram atkıları, kelime çözgüleriyle ilmek ilmek dokunur; böylece mânâlar evrenini sarıp kuşatan yekpâre geniş bir kilim meydâna gelir… Envâî türlü nakışları ile bu kilim, devran döndüğü, beşeriyetin lisânı ve tefekkürü de yaşadığı müddetçe dokunmaya, mânâ evrenini sarıp kuşatmaya devâm edecektir… Bu mânâ kilimindeki nakışların tanınıp yorumlanabilmesi için lâzım olan mârifetlerden biri de hiç şüphesiz “töreli iştikâk”tır…
Büyük mânâlar evreni, sayısız küçük mânâ evrenciklerinden oluşmaktadır… Dînî inançlardan dünyevî düşüncelere, irfan yollarından san‘at üslûblarına, ilim usûllerinden devlet geleneklerine, ticâret tarzlarından savaş şekillerine, âile hayâtından cemiyet âdâbına, ezcümle âlem-i kübrâdan âlem-i suğrâya tüm evrencikler, kendilerini kuran kavram ve kelimeler sâyesinde diğer evrenciklerle bir mânâ örüntüsü oluştururlar… Bu yolla tek büyük mânâlar evreninin büyük örüntüsü teşekkül etmektedir… Kimi zaman bu örüntünün çözülmesi, ancak kavram-kelime ilmeklerinin dikkatli bir şekilde çözülmesi ile mümkün olabilmektedir…
Bu yazıda ise s(e)-f(e)-r(a) üçlüsünden türevlenen kimi kökteş kelimeler üzerinden yine bir kavram-kelime iştikâkı denemesine girişilecektir.
Sefer, “yolculuk, gezinti; seyâhat” anlamlarındadır… Sefer, ilim, ibâdet, ticâret, ziyâret ve savaş niyetiyle yapılan yolculuklara verilen isimdir…
Sifr, “yazılı şey, kitâb, mektup” anlamlarına gelmektedir… Sifr kelimesinin bu sözlük anlamlarının yanında, Tevrat bölümleri için de sifr dendiği bilinmektedir…
Süfre, “sofra” anlamındadır… Bu anlamıyla süfre, töreli devlet teâmüllerinden birini temsîl eden önemli bir teşrîfat unsurudur…
Bu kelimelerin anlam evrenlerini tamamlayarak tanımlanabilmesini sağlayan müştakk ya da kökteş şu kelimeleri de mutlakâ zikretmek gerekir:
Sefâret, “devleti ve devlet başkanını temsîlen bir başka devlete elçi ya da temsilci göndermek; elçilik” demektir… Sefîr, “sefâret için seçilmiş, belirlenmiş kişi; elçi” demektir… Sefîr, devlet başkanları arasındaki mektupları, yazışmaları taşıyan, ulaştıran kişidir…
Müsâferet, “iki tarafın birbirlerini ziyâret amacıyla yaptıkları yolculuklar, seyâhatlar, gezmeler; karşılıklı gidiş-gelişler” anlamlarına gelmektedir… Müsâfir, müsâferetin taraflarından her birine verilen isimdir; bilindiği gibi, ağızlarda yaygın olarak “misâfir” şeklinde kullanılmaktadır…
Sefâret, devleti ya da devlet başkanını temsîl edecek olan elçinin yapmış olduğu seferdir; yânî, sefâret, sefîrin yaptığı sefer, elçinin yaptığı yolculuktur…
Sefâret, bir devletin bir devlete sifr göndermesidir; yânî, devlet başkanları arasındaki resmî yazışmalar, mektuplaşmalar sefîr, yânî sefâret görevlisi vâsıtası ile gönderilir…
Sefâret, yabancı bir ülkede hem kendi halkı ve kendi vatandaşları için hem de bulunduğu ülkeden ziyârete gelen misâfirleri için süfre ya da sofra kurmaktır… Sefâret, kurduğu süfre ya da sofra yoluyla kendi ülkesinin hem cömertliğini, ikramseverliğini misâfirperverliğini ve kısacası kudretini gösterir hem de yeme-içme geleneği hakkında bir sunum yapmış sayılır…
Sifr, bir sefer sayılır; yânî, her kitâb ve mektup geleceğe yapılan bir yolculuktur… Zîrâ, yazı gibi yazılı olan şeylerin de kalıcı olduğu kabûl edilirse, her bir sifrin muhâtabı da gelecekte yaşayacak olan insanlardır…
Sifr, aynı zamanda bir süfre sayılır; yânî, her kitâb ve mektup, bilgi ve haberle dolu bir zıyâfet sofrasına benzer… Her sifr, yazarının beslendiği kaynaklar nisbetinde zenginlik arz edebilen bir süfredir…
Diğer taraftan, âdetâ sefâret vazîfesiyle beşeriyete gönderilen peygamberlere verilen suhuf ve kitâblar da sifr sayılır… Bu sifrler ise beşeriyetin dünyâ seferi için bir kılavuz ya da pusula hükmündedir…
Bir sefîrin, gittiği ülke ile alâkalı gözlemlerini, tecrübelerini, değerlendirme ve yorumlarını aktardığı “sefâretnâme” adı verilen lâyiha, risâle, mektup ve kitâblar da sifr cinsindendir…
Sifr, bir sefîrin taşıdığı sefâret mektûbudur… Her mektupta bir özellik, bir gizlilik, bir mahremiyet söz konusudur; ancak, sifr, devletler arasındaki ilişkileri belirleyen bir mektup olabileceği için bu anlamda âzamî seviyeli özel ve gizli mektup mâhiyetinde bulunmaktadır… Sifr, bir yazı çeşidinin adı olan “siyâkat” kavram-kelimesi etrâfında temâyüz eden devlet içi mahrem yazışmaların da adıdır…
Ve bir kavram-kelime inşâsı: Sifre…
Sifr kelimesinin fi‘let veznindeki karşılığı “sifre” kelimesidir… Sifr adındaki özel ve gizli sefâret mektuplarına, yazışmalarına “sifreli mektuplar, sifreli yazışmalar” demek de mümkündür… Günümüzde Fransızca’dan alarak kullanmakta olduğumuz ve “gizli dil, gizli yazılım” anlamına gelen “şifre” (chiffre) kelimesinin, Fransızca’ya –ya da batı dillerine– “sifre” kelimesiyle Arapça’dan geçmiş olabileceği de pekâlâ ileri sürülebilir…
(“Yazılmak istenen şeyleri sayılarla kodlayarak yazmak” anlamına dayanan Fransızca chiffre (şifre) kelimesinin, Arapça “sıfr” (sıfır) sayı isminden alındığı iddiâsını da burada ayrıca hâtırlamak, yerinde olacaktır…)
Sefer ve sifr tekil kelimeleri ortak bir çoğul kelimede birleşirler: Esfâr… Esfâr, “seferler, yolculuklar” anlamlarına geldiği gibi “sifrler; kitâblar, mektuplar, yazılı şeyler” anlamlarına da gelmektedir…
Gel gelelim süfreye…
Süfre, sefer esnâsında yemek için açılan sofradır; yânî, sefer hâlindeki yolcunun azık olarak yanında taşıdığı yiyecekleri yemek için açtığı sofradır… Buna mukâbil, hazarda –ya da sefer dışındaki zamanlarda– yemek için açılan sofrayı ise “mâide” kelimesiyle tesmiye etmek mümkündür… Süfre, sefer hâlinde yoldan geçen yolcuyu doyurmak için kurulan sofradır… Süfre, hanlarda, kervansaraylarda, konak yerlerinde kurulan konuk sofrasıdır ki bu anlamda Farsça’daki karşılığı “hân” kelimesidir…
Süfre, töreli müsâferetin en mühim unsurlarından biridir; süfre, müsâfir ya da misâfire ikrâm edilecek yemek için kurulan sofradır… “Tanrı misâfiri” deyiminde de anlamını bulduğu üzere, yolda sefer hâlindeki yolcu, aslında Allâh’ın misâfiri sayılmaktadır; bir sefer eri olarak misâfir yolcuyu, kurulacak bir süfrede doyurmak ise hiç şüphesiz Allâh’ın lutfunun bir tecellîsi sayılır…
Süfre, sefîr için açılan sofradır; süfre, devlet sarayında, gelen elçilere verilen yemek için kurulan sofradır… Süfre, sefâret ya da elçilik binâsında bağlı bulunduğu devleti temsîlen verilen yemekler için kurulan sofradır… Bu bağlamda “şerefe verilen yemek” sofralarına da süfre adı verilmesi gerekir…
Töreli devlet teşrîfâtı dâiresinde sefâret – sifr – süfre kavramları arasındaki ilişkilerin âdetâ bir nizâmnâmeyi meydâna getiren unsurlar olarak temâyüz etmesi oldukça dikkat çekicidir… Bu teşrîfâtı görünür kılan bu unsurlardan her birinin aynı zamanda töreli devletin de birer aynası olarak kabûl edildiğini söylemek gerekir… Amelî sâhada bir sefîr tarafından şekil kazanan ve o sefîrin kâbiliyeti nisbetinde zarif bir temsil hârikasına dönüşebilecek olan bu unsurlar, devletin kökleri ve medenî yapısı hakkında da önemli ipuçları sunmaktadır…
Ebulbeşer Hazret-i Âdem’i, on suhufluk bir kılavuz sifr ile dünyâ sefâretine –ve de seferine– gönderen Allâh, dünyâyı da geniş bir süfre –ya da sofra– hâlinde donatmış ve âdemoğlunun bu süfreden rızkını arayıp bulmasını emretmiştir… Âdemoğlu yeryüzündeki seyrüseferi süresince bu sofradan nasiplenecektir…
Rabbimiz..!
Bizi dünyâ seferinde sifrsiz, sefîrsiz, kılavuzsuz bırakma…
Biz kulların için kurduğun dünyâ süfresine Halîl İbrâhîm bereketi ver…
Âmîn bi-hurmeti Tâhâ ve Yâsîn…
Selâmet ve letâfetle, efendim…
Abdülkadir Dağlar