KitâbiyatProf. Dr. Ahmet TanyıldızTöreli Yazılar

Elin Hintlisi Töresine Nasıl da Sahip Çıkıyor!

Okuma Notları - 1

Elin Hintlisi Töresine Nasıl da Sahip Çıkıyor!

Okuma Notları – 1

(Chitra Banerjee Divakaruni, Zambak Kızı, (Çev. Sevde Kaplan), Aspendos Yayınları, İstanbul 2013.)

Soluksuz bir şekilde okuduğum roman bittiğinde dudaklarımdan dökülen ilk cümle işte buydu. Daha sonra, tercümesi bu denli etkileyici ise aslı kimbilir nasıldır, diye düşünmeden edemedim.

Hint asıllı Amerikalı yazar Chitra Banerjee Divakaruni’nin Türkçeye Zambak Kızı diye çevrilmiş Oleander Girl adlı romanı oldukça zengin içerikle okurunu sarmalayan bir üsluba sahip. Son yıllarda modernite illetine yenik düşmeye başlamış olan töreye güçlü bir vurgu yapıyor yazar; her ne kadar kendisi de aynı hastalığa düçar olmuş olsa da. Zira o da Amerika denilen modernizmin sahte cennetinde yaşayanlardan. Daha doğru bir ifadeyle Batı’da yaşayıp müsteşrik gözüyle Doğu güzellemesi yapan yazarlar taifesinden.

Benzer bir kanaati Afgan kökenli Amerikalı yazar Khaled Hosseini için de taşıyorum. Yıllar önce Uçurtma Avcısı’nı ve Bin Muhteşem Güneşini okuduğumda boğazıma bir yumru oturmuş da yutkunamıyorum hissine kapılmıştım. Hem Doğulu hem Batılı olan bu yazarlar, Batı’nın cazip renkli gözlüğüyle asli vatanlarını anlatmaya çalışıyor. Yazdıkları Batı’daki okuyucu kitlesini ciddi anlamda şaşırtıyor. Roman kahramanlarının gizemli ve bir o kadar da hüzünlü yaşamları, tuzu kuru okuyuculara heyecanlı birer macera gibi geliyor olmalı. Ama o serüvenlerin bizim zihnimizdeki yansıması aynı mıydı acaba?

Gelelim romana…

Korobi Roy isimli genç bir kız etrafında şekillenen hikâye; büyükbabası Bimal ile büyükannesi Sarojini ve nişanlısı Rajatile ailesinin de dâhil olmasıyla renklenir. Korobi, doğarken annesiz kalmış, öldü diye bildiği Amerikalı babasını ise hiç tanımamıştır. Büyükbaba Bimal kadim geleneğin temsilcisidir. Adeta yürüyen otoritedir. Herkesin korku ile karışık saygı beslediği eski zaman insanıdır. Oturdukları konak ise bahçesindeki eski ve küçük Hindu tapınağı ile kutsanmış gibidir. Öksüz ve yetim Korobi işte bu konakta, sıkı bir Hindu terbiyesi ile büyütülmüştür. Okul çağında bir yurda yerleştirilmiş, başarılı bir öğrencilik hayatı geçirmiştir. On yedi yaşına geldiğinde ise hayatının akışını değiştirecek olaylar zinciri başlamıştır.

Korobi, ticaret erbabı Bose ailesinin biricik oğlu Rajat ile tanışıp nişanlanır. Büyükbaba Bimal, tam da nişan zamanı, ardında bir yığın sır bırakarak ölür. Büyükanne Sarojini kocaman konakta yalnız kalır. Bimal’in sakladığı sırlardan en önemlisi Korobi’nin babasının ölmediğidir. Çünkü dede, küçük kıza babasının öldüğünü söylemişti yıllar boyunca. Diğer yandan torunun babası olacak o Amerikalı’ya da karısının ve bebeğinin doğum sırasında öldüklerini söyleyip onu başından defetmişti. Çünkü o herif, eğitim için Amerika’ya gitmiş olan kızı Anu’yu baştan çıkaran kişiydi.

Olayların ardındaki sır perdesi büyükbabanın ölümünden sonra yavaş yavaş aralanır. Korobi, annesi Anu’nun rüyalarda kulağına fısıldadığı hülyanın peşine düşer. O zamana kadar öldü zannettiği babasının izini bulmak için Amerika’ya gider. Bunun için düğününü bile erteler. Amerika’daki özgürlük ortamı baş döndürücü olmasına rağmen nefsine hâkim olmayı başarır ve asıl amacından şaşmaz.

Bu arada 11 Eylül olaylarından sonra Amerika’da doğululara, özellikle Müslümanlara karşı oluşan önyargıların yazarı çokça etkilediğini fark ediyoruz. Zira o meşum hadiseden sonra Doğu insanı için işler pek kolay gitmez o topraklarda. Romanın satır aralarında bu sıkıntının izlerine rastlamaya devam ederiz.

Korobi, birçok badire atlattıktan sonra dördüncü denemesinde babasını bulur. Bu arayıştaki destekçileri dedektif Desai ve onun züppe yeğeni Vic’tir. Korobi nişanlısı Rajat’tan çok uzaklarda olsa bile aşkına sadık kalmış, Vic’in samimi teklifini reddetmişti. Benzer bir durum Rajat için de geçerliydi. O da hikâyenin kötü kızı Sonia’nın cüretkâr davetlerini elinin tersiyle itmiş, Korobi’yi hasretle beklemişti. Bu sadakatin bedelini de Sonia’nın tuttuğu adamların arabasına çarpması sonucu ağır yaralanmayla ödemişti.

Yazarın, nişan ve evlilik ve diğer gelenekler konusundaki hassasiyeti romanı daha önce okuyanların dikkatinden kaçmamıştır diye düşünüyorum. Gençlerin sadakatle nişanlarını muhafaza etmeleri, ailelerin geleneklere son derece bağlı olmaları anlatımdaki özel vurgulardır. Nitekim yıllar sonra birbirini bulan baba ve kızı bunca hadisenin sonunda yine ait oldukları yere, yani ailelerine dönecektir.

Hikâye, Hindistan’ın doğusundaki egzotik şehirlerden biri olan Kalküta’da geçiyor. Yazar arada bir sözü Hindistan ile Pakistan’ın ayrılmasına getiriyor. Müslümanlar ile Hindular arasındaki gerilimlere yer yer temas ediyor. Bu temasın arkasında yatan gizli Hindu sempatisi dikkatimizden kaçmıyor. Bunu da yazarın inancına yorarak onu anlayışla karşılıyoruz. Romanın arka planındaki kahramanlarından Müslüman Asif Ali’nin, şöforü olduğu Bose’lerin kızı Pia’ya olan katıksız şefkati ve sevgisi, Rajat’ı kurtarmak için canını hiçe sayması aslında farklı dinlerden olsalar dahi bireylerin insanlık zemininde buluşabilmelerine güzel bir örnek. Yani yazar, Müslümanlara karşı köktenci bir bakışa sahip değil. Anlatıcı, Bose ailesinin fabrikasında çalışan Hindu ve Müslüman işçiler arasındaki gerilimi değerlendirirken soğukkanlı tutumuyla arayı bulmaya çalışır. Şoför Asif Ali ise Müslüman olmasına rağmen hiç gocunmadan Hindu Bose ailesinin yanında çalışır. Hatta işçiler arasındaki en güvenilir kişi Asif’tir. Öyle ki yıllar önce kaybettiği kız kardeşinin yerine koyduğu Pia’nın tek sırdaşı yine odur.

Korobi’nin babası Afro-Amerikan Robin Lacey, bir tarih profesörü ve üç çocuklu bir aile babası. Yıllar önce sevdiceği Anu Roy’u ve yüzünü hiç görmediği kızını canhıraş bir şekilde aramıştı. Ama büyükbaba Bimal denen duvara toslamıştı. Zira Bimal, onun kendi geleneklerine uygun bir damat adayı olmadığını düşünüyordu. Lacey, Anu’dan tek mirası, kızı Korobi’yi bulmuş olmasına rağmen şimdiki ailesini ihmal etmiyor. Korobi ise zor zamanlar geçiren nişanlısı Rajat’a destek olmak için babasını ve Vic’i geride bırakıp Amerika’dan ayrılıyor.

Korobi ile Rajat’ın sevgisi çeşitli sınamalardan geçtikten sonra hakiki aşka dönüşüyor ve evleniyorlar. Düğün merasimleri tam da geleneklerine uygun. Evlendikten sonra büyükannenin yanında kalacaklar. O, bahçesinde kutsal tapınağın olduğu eski zaman konağında yaşayacaklar. Büyükanne Sarojini’nin maddi sıkıntılar nedeniyle satmayı düşündüğü o gizemlimekân yine Roy’ların olmaya devam edecek. Alın size bir mesaj daha. Gençler modernite kurbanı olmayacak ve töresine sımsıkı bağlı kalacak. Eskiyi temsil eden konak, yeni apartman düzenine kurban edilmeyecek.

Yazıyı büyükanne Sarojini’nin hayalen Bimal’e söylediği sözlerle bitirelim: Şimdi torunumuza bak, güçlü ve güzel. Dünyayı dolaştı ve bize geri dönmeyi seçti. Belki annesi de öyle yapardı, eğer izin verseydik. Eline bak, kocasının elinin içinde. O da kendi içinde bir yolculuk yaptı; yoldan çıktı, sonra geri döndü… Birbirlerinin hatalarını gördükten sonra yine birbirlerini seçtiler. Artık satmamız gerekmeyen bu evde benimle birlikte yaşamaya karar verdiler.

Romanı bitirdikten sonra Hindistan’daki bir öğrencimle yazar ve bu eseri üzerine biraz hasbihal ettik. Bu vesileyle Hindu töresini yaşatmayı gaye edinen yazar Divakaruni’nin hem Amerika’da hem de Hindistan’da büyük bir saygı gördüğünü öğrenmiş oldum. Ama bu durum, yukarıdaki fikirlerimde herhangi bir değişikliğe yol açmadı.

Ahmet Tanyıldız

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu