İSRAİL NEDEN SAVAŞ SUÇLUSU İLAN EDİLEMEZ?
BİR SÖYLEMİN ANATOMİSİ
Çok değil, iki-üç gün öncesinde Mustafa Süs Hocamız “İsrail Savaş Suçlusu İlan Edilmeli” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Metnin muhteviyatı ile ilgili tartışılacak hiçbir şey yok. Eleştirilecek herhangi bir tarafı da yok. Mustafa Hocaya aynen katıldığımı ikrar etmeliyim. Ancak bir insanı veya bir ülkeyi bir şey ilan etmenin egemenle ilgili, egemen olmakla ilgili ve egemenin koyduğu hukukla ilgili olduğunu hatırlatmak isterim. Mustafa Süs yazısından mülhem neden İsrail’in savaş suçlusu ilan edilemeyeceğini ortaya koymaya çalışıyım bu yazıyla. Bu yazı daha çok eski okumalarıma dayanacak ve hazır metinlerimden de çokça yardım alacağım.
Öncelikle belirtmem gerekir ki Batılılar henüz ölmüş değil. Yarattıkları insan hakları değerleri ve hukuk kuralları içeriden eleştirel bir bakışla sürekli revize edilebiliyor. Öyle ki bu eleştirileri kristalize edip yekûn bir düşünce şekline bürüyecek Müslüman bir düşünür de bulunmuyor. Bakın özgün, eleştirel bir düşünce ortaya koyan demiyorum, bu eleştirileri derleyip yeni bir eleştiri ortaya koyacak aydınlar henüz ortada bile yok. Tabii olarak tüm düşünce araçlarının batılılar tarafından rasyonalize edilmesi bu olumsuz durumda etkin. Bu meseleyi dert edinenleri meclisten dışarıda tutuyorum. Meseleyi genelleştirip dertlenmişlere haksızlık etmek, isteyeceğim son şey.
İsrail neden savaş suçlusu ilan edilemez meselesine ortadan dalayım artık. Batı siyasal düşüncesinde -ki bizim üstünde çok durmadığımız, geçiştirdiğimiz bir şey- egemen kavramı merkezdedir. Egemenin ne olduğu, nasıl işlediği ve egemenin ne işe yaradığı halen tartışılır. Spesifik olaraksa egemen ve hukuk ilişkisi bu tartışmanın göbeğindedir. Buna göre İsrail savaş suçlusu ilan edilemez çünkü egemen olan Batıdır ve egemenin hukuku askıya alma yetkisi vardır. Egemenin hukuku askıya almasını darbe üzerinden somutlaştırabilirim. Mesela Kenan Evren 80 darbesiyle mevcut hukuku ortadan kaldırmıştır, askıya almıştır ve yeni hukuk düzenini 82 anayasası ile getirmiştir. Kenan Evren, bu durumda hukukun hem içinde hem dışında kalmıştır. Hukuk dilinde buna tali ve asli kurucu iktidar deriz. Evren, hukuku askıya almakla mevcut düzenin dışında kalırken yeni bir hukuk yaratma esnasında hukukun tam ortasındadır. Anlatmak istediğim uluslararası hukuku yaratan egemen zaten Batıdır ve egemen bir güç olarak neyin yasak neyin hukuk olduğuna tekrar karar verecek yine onlardır. Çünkü egemen, mevcut hukuk içerisinde hiç beklenmedik bir istisna oluştursa da bu kurala yani yasaya yani yeni hukuka dönüşecektir (Agamben, 2013). Bu nedenle hukuka sahip olan ve İsrail’in tüm zalimliklerini evetleyen ve adı maalesef Batı olan egemenin yeni bir hukuk yaratma yoluyla İsrail’i savaş suçlusu ilan etmeyeceği çok açıktır.
İkinci olarak veled-i zinaların, Müslüman kıyıcılarının, savaş perestişlerinin açıklamaları. Filistinli kardeşlerimizi hayvanlara, barbarlara benzeten açıklamaları hani. Bu benzetmeler sıradan bir teşbih değil. Neden? Yine bizim göz ardı ettiğimiz siyasetin doğasından kaynaklı çünkü. Aynı zamanda 11 Eylül sonrası ABD’nin kullandığı söylemlerle ve Irak savaşını meşrulaştıran eylemlerle ilgili. Egemen dediğimiz oluşum hukuk kurmadan önce bir sınır çizer. Neyin sınırı? Tabi ki bir vatan sınırı. Bir çit örme, bir sınır çizme işlemidir vatan. Batılıların önce nomoi sonra anayasa dedikleri ve çitin öte tarafını yani dışarda tuttuklarını barbar ilan eden vatan sınırı. Buna göre bu vatanın dışında kalan her şey veya herkes öldürülebilir. Çünkü dışarıda kalan herkes siyasal olanın da dışındadır. Bu nedenle öldürüldüklerinde ne kurban olurlar ne de onları öldürenler katil sayılırlar (Agamben, 2013). Zira hem yasanın hem de vatanın dışındadırlar. Biraz daha açalım. 11 Eylül saldırılarından sonra Taliban tutukluları Cenevre Konvansiyonu (Uluslararası Savaş Sözleşmesi) uyarınca savaş tutuklusu statüsünden yararlanamadı. Ayrıca ABD yasalarına göre herhangi bir suçtan dolayı sanık statüsünden bile istifade edemedi (Bu durumla ilgili The Mauritanian filmi izlenebilir). Ne mahkûm ne sanık olabilen bu insanlar belirsiz bir durumda bırakılıp yasanın dışına çıkarılmıştır. Böylece her türlü işkence ve ölüm meşru hale getirilmiştir. Yani insan olmaktan çıkarılmışlardır, hayvanlaştırılıp barbar sınıfına konulmuştur. Yine batılı düşünürlerden yararlanarak konuyu biraz daha açalım ve bir görselle destekleyelim.
Bu fotoğraf hafızamızda hala tazedir. Bu fotoğrafın anlamı bazı ölümlerin insanlıktan çıkarılarak, barbarlaştırılıp kamusal alana yas tutulması gereken ölümler olarak yansımadığının bir göstergesidir. Judith Butler, bu ölümlerin yas tutulmaya gerek olmayan ölümler olduğunu ve söylemle beraber işleyen insanlıktan çıkarmanın ‘şiddet’ tarafını görmezden gelmeye neden olduğunu belirten göstergeler olduğuna işaret eder (2018). Butler bir Yahudi düşünür olan Levinas’ın yüz mefhumundan yola çıkarak şiddetin temelini araştırır ve bu bağlamda yüz dediğimiz organın öldürmeyeceksin buyruğunu içinde taşıdığını ifade eder. Yüz bize Rabb’in buyruğu olan öldürmeyeceksin emrini hatırlatır. Guantanamo’da ve Ebu Garip’te siyah gözlükler, gemler ve çuvallar yüze geçirilerek bu buyruk ortadan kaldırılır (Süleymaniye’de mevcut görevlerini ifa eden ve başlarına çuval geçirilen Türk Askeri de bu konumdadır). Değiştirilen yüz ve insanlıktan çıkarılan birey bir insan yüzüne sahip olmadığı için artık öldürülebilir. Tıpkı bugün Filistin’de olduğu gibi. Öldürülmesi meşrudur, hukuka aykırı değildir. Böylece ölümlerinde kahrı perişan olunmayan, ölümleri sıradanlaştırılan ve hayvan benzetmesiyle matemi bile tutulmayan, Filistinli kardeşlerimizin ölümlerinin de neden Batılılarca normal görüldüğü anlaşılmış olur. İşte tam da bu noktada, egemen olanın hukuku belirlemesiyle birlikte insanlıktan çıkarılan bir toplumun soykırımdan geçirilmesinin neden savaş suçu kapsamında değerlendirilmeyeceği aşikâr hale gelir.
Peki, ne olacak? Bilmiyorum. Ancak iki tane büyük savaşla dünyada bozgunu onlar çıkardı. Belki çok istedikleri üçüncü savaşı Müslümanlar çıkarmalı. Çıkarmalı ki egemen olabilelim ve dünyaya nizam getirebilelim…
KAYNAKÇA
Agamben, G. (2008). Olağanüstü Hal. (K. Atakay, Çev.) İstanbul: Varlık Yayınları.
Agamben, G. (2013). Kutsal İnsan. (İ. Türkmen, Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Butler, J. (2018). Kırılgan Hayat. (B. Ertür, Çev.) İstanbul: Metis Yayınları.
Schmitt, C. (2014). Siyasal Kavramı. (E. Göztepe, Çev.) İstanbul: Metis Yayınları.