Bu çağda mı kadın olmak zor, yoksa geçmiş çağlarda mı daha zordu? Sanırım, bunun kıyasını yapmak, bu sorunun cevabını vermekten daha güç olacak. Neden mi? Çünkü kadın, her dönem birçok günahın mesulüydü. Çünkü işin kolayı buydu. Hadi, size seçmece birkaç örnek vereyim.
Daha ilk çağlarda yaşanan afetler sonrası, kimi inanışlarda kızgın olduğu düşünülen tanrılardan af dilemek için en güzel bakire kızlar kurban olarak sunulurdu. Ortaçağ Avrupa’sında yaşanan veba salgınının suçlusu da cadı oldukları gerekçesiyle yine kadınlardı. Kedilerle birlikte binlercesi yakılarak bu beladan kurtulacaklarına inanmışlardı. Kimi toplumlarda ise kadınların uğursuzluk getirdiği kanaati bugün dahi devam ediyor.
Günümüzde bile hâlâ kadınlar erkek çocuk dünyaya getirememiş olmalarının yegane sorumlusudur. “Anasına benzemiş” denilerek yine kadınlar suçlanır ve tıbben cinsiyetin babadan kaynaklandığı bilinmez. Bilen kimilerinin de pek işine gelmez.
Mesela, kadın eşi tarafından aldatılırsa, suçlu yine kadın olur. “Karılık etseydi de kocası başka kadınlara gitmeseydi” denir. “Kız dediğin okumaz; okula giderse kötü yola düşer. Evde otursun, koca beklesin. Evlensin, yine koca beklesin.” Çünkü o kocalar eve gelmez; evde küçük çocuklar vardır ve onların sesini çekemeyeceği, uğraşamayacağı ve karısı da kendisine vakit ayıramayacağı için o kocanın evde ne işi olsun, değil mi? O çocukların dünyaya gelişinin zevkli kısmından, karnını doyuracak paranın kazanılmasından filan mesuldür. Sabah işe gideceği için o uykusuz kalamaz, ağlayan bebeğin sesinden rahatsız olunca sessiz bir odada uykusuna devam etmelidir. Kadın evde sabahtan akşama kadar ne yapıyor ki yatsın uyusun dimi! Ama akşama sıcak yemekler hazır olmalı, ev asla çocuklar tarafından dağıtılmamış ve çiçek gibi olmalı, çamaşırlar ütülenmiş dolaplara asılmalı, hizmet bekleyen akrabaların da gönlü mutlaka hoşnut edilmelidir. Evet cinsiyetler arası görev dağılımı çok adaletli olmuştur! Şimdi hepimiz dağılabiliriz.
“Karı-koca arasına girilmez” derler. Kocası kadına sokak ortasında el kaldırırsa, vurursa kimse müdahale etmez. “Olsa çekirdek de çitlesek” edasıyla izlenir. Buna dair görüntüleri izledik inkâr edemeyiz. Şiddet sebebiyle uzaklaştırma kararı olsa dahi, boşanma aşamasında olan kadına yine huzur vermez eski eşi. Kadın karakola şikayette bulunur, ancak bu çok önemsenmez; ta ki en son bıçaklanana yahut ölene kadar. Yalnız yalan beyanlarla eşine iftiralarda bulunan bazı kadınların olduğunu elbette ki biliyorum. Bu yazıda ki mevzumuz bu olmadığından konuyu çok dallandırıp budaklandırmak arzusunda değilim. Malum uzun yazı okumayı pek sevmiyoruz.
Kız çocukları ta küçüklükten yetiştirilir. “Bu evden gelinlikle çıkar, ancak kefenle geri dönersin” denilerek gittiği yerin kaderindeki rolü öğretilir. Belki de bu yüzdendir, gelinlik de kefen de beyazdır. Sen ölebilirsin ama asla anaya babaya bir laf getiremezsin; kocandır döver de sever de kızıp baba ocağına dönmeyi aklına dahi getiremezsin. Sana böyle bir güvence vermiyoruz; kapımıza ancak beyaz kefene sarılı cenazen gelebilir. Evet bunlar bu ülkede yaşandı ve bir yerlerde hâlâ daha yaşanmaya devam ediyor. Kim bilir, ne canlar bir gün yüzü bile göremeden bu dünya sürgününden göçüp gitti.
İş hayatında tutunmasında ise erkeklere göre çok daha zorlu şartlar onu bekler. Mücadelesi hem bedenen hem zihnen, erkeklerden daha fazla azim ve hırs gerektirir. Çünkü kendini ispatlaması hiç kolay değildir. Malum, “saçı uzun, aklı kısa” denmiştir.
Herhangi bir başarısızlık olduğunda, hangi kulvarda olursa olsun, ilk cezalandırılacak ve vazgeçilecek kişiler genellikle kadınlar olmuştur. Şayet bir kurumda eleman fazlası varsa, o işi en iyi kadın yapsa bile, ilk kapıya konacak olan maalesef ki yine kadındır.
Mesela siyasette de durum pek farklı değildir. Seçim kaybedilirse önce kadınlardan istifa beklenir. Günah keçisi bulunmuştur; ne kadar birikmiş suç varsa, hepsi bir bir boca edilir. Yerel veya ülke genelindeki siyasi figürlerde de bu hep böyle olmuştur. Kaybedilen her seçimde, fatura kadın vekillere ve kadın bakanlara kesilir. Dikkat edin, her seçim sonrası sosyal medyada birkaç kadın vekilin, belediye başkanının, bakanın veya siyaseten belli makamlara gelmiş birkaç ismin hemen istifası istenir. Sözde sosyal medya bilirkişileri, arenaya aslanların önüne atılacakları bulunca istenilen olur ve gözler bazı isimlerin üzerinden uzaklaşır. Çünkü en kolayıdır; kadınları harcamak.
İşin ilginç yanı ise, erkekler ayıplarının üstünü örtmek için birbirlerini koruyup kollarken, kadınların böyle bir tutum sergilememesi. Üstüne üstlük hemcinslerinin “Vurun abalıya” yarışında erkeklerden daha önde yer alması da bir o kadar can acıtıcıdır.
Durun hele, memleketimizde sünnet düğünü diye bir şey var. Hadi biraz da bunu konuşalım. Uğruna dünya kadar masraf yapılan sünnet düğünlerinin hayali, bebeğin erkek olacağı öğrenilir öğrenilmez kurulur. Bebekliğinde yapılan sünnetin düğününü oğlu belli bir yaşa geldiğinde yapanları tanıyorum. Neden şimdi? Yıllar evvel olmuş, zaten kesilmiş; manası ne? “Olmaz,” diyorlar, “çocuk hatırlamalı, düğünü yapılmazsa ayıplanırmış, el alem sonra ne dermiş.” Hem düğün, hem mevlit, hem de kına yapılmalıymış. Hatta o da yetmezmiş; sünnet annesi beyaz abisiyle gelin edasıyla salınmalıymış. Omuzlarda tahterevalliyle taşınan paşa için semazenler dönecek, hoca dua edecek, ardından vur patlasın, çal oynasın; kadınlı erkekli oyunlar oynanacak. Bir yandan “Allah” dedikten sonra karma halde horonlar tepilecek, göbekler atılacak. Kutsal et parçası için tüm ritüeller yapılıp huzura erilecek. Neyse, bunları yazdığım için gençlerin moda tabiriyle birileri beni yine linçleyecek; ama beni tanıyanlar bilir ve yıllardır bu düşündüklerimi çekinmeden dile getiririm. Bu sünnet düğünü safsatasına harcanan parayı hayra ver, garibanların karnını doyur denilse; acaba bunu yapacak birilerini bulabilir miyiz, o da koca bir soru işareti.
Velhasılıkelam: Ey kutsal erkek cinsi! Bu dünyada kadınlar sizin için yaratıldı. İsterseniz söver, döver, isterseniz de kıtır kıtır kesersiniz, o size kalmış. Böyle bir din mi var ki bu kadar adileştiniz? Bedenen sizden zayıf diye gücünüzü erkekliğinizi gösterin diyen kim? Sizi kim böyle yetiştirdi, hangi okulda bu eğitimi aldınız?
Geçtiğimiz günlerde ülke olarak hepimizi derinden etkileyen korkunç iki cinayetin ardından bu yazının sert oluşunu mazur görün. Satanist veya çok daha başka sapık bir inanca sahip olduğu düşünülen ve yine genç yaşta birisi işledi bu cinayetleri. O sapık katilin inancına göre de kurbanlar yine kadınlardan seçilmişti; tıpkı eski çağlarda olduğu gibi. Yani ne kadar çağlar aşılmış olsa da kimileri için bazı şeyler değişime uğramıyor. Ama zaman da insanlar da çok değişti dimi…
Ve son olarak Hz. Muhammed S.A.V. der ki: “Kadınlar hakkında Allah’tan korkun! Çünkü siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız.” Ey erkekler Yaradan’ın geçici dünya hayatında muhafaza etmeniz ve korumanız için sizlere emanet ettiği kadınları, canınız ve malınız pahasına koruma vazifenizi lütfen layıkıyla yapın. Emanete hıyanet edenlerden olmayın
.