Aygül Yıldırım UzunTöreli Yazılar

Yeni Bir Ben İnşası

Aygül Yıldırım Uzun

Hepimiz sütten çıkmış ak kaşığız. Yaptıklarımız ve yapamadıklarımızın mazeretlerinden oluşan dosyalar yüklü belleklerimizde. Suçlu hep bir başkası, hep şartlar hep olanaksızlıklar müsebbibi.

Hani der ya insan, “Oğlum, sen bana diyene kadar falanın dediklerini, filanın yaptıklarını bilsen; ben onların yanında melaikeyim,” yani bahanemiz her daim hazır. Hele bir şu da olsun, bak bunu da halledeyim, o da bir geçiversin, atlatayım, bak ondan sonra düzlüğe çıkacak her şey. Şu işler rayına otursun, çocuklar büyüsün, borçlar bitsin; işte o vakit bakacağım asıl yapılacak olanlara. Henüz o vaktin geldiğini gören olmadı. O vakit de gelemedi zaten. Çünkü dünya telaşesinin bittiği hiç görülmedi dünya gözüyle. Yapılacaklar listesi, buzdolabının kapağında asılı kaldı ve son gün geldi, defter kapandı.

Son yılların en popüler söylemi, “Travmalarımızdır bizi bu halden hale koyan.” Çocukluğumuzda olanlar ve olmayanlar. Ana babanın veya yakın çevrenin verdiği zararlardır bugünkü benin sorumlusu; kısmen yahut tamamen. Genelde kişiler geçmişe dönerek travmalarını anlatırken, “Küçükken annem bana şöyle demişti, babam beni dinlememişti, komşumuz, akrabamız, arkadaşlarım bana kötü davranırlardı, gençliğin popüler söylemiyle hep zorbalandım” şeklinde olabiliyor. Yani işin özeti, durum tespitinde başarıya ulaşma noktasında pek sıkıntı yaşanmıyor. Suçu ve suçluyu tespit ederken duyduğumuz rahatlamayla birlikte yılların biriken ağırlıklarını da alaşağı ediyoruz. Gördün mü, bak aslında bu halimin/halsizliğimin asıl mesulü ben değilmişim, diyerek kabaran göğsümüzle gerine gerine yürürüz artık. Evet, suçluyu(ları) bulduysak sıra geldi bundan sonrasına… Oysa bu sorunun cevabını düşünen az olduğu gibi, cevabı bulabileni de nadirdir. Çünkü asıl dert, o küfeyi boşaltmaktı; sonrasına dair bir plan, büyük bir hayal kurgulanmamıştı. Ancak çözüm odaklı olarak “Bundan sonrasına dair elimizde ne var?” sorusu, cevap beklemekte.

Bu sorunun cevabını ararken yardım alma ihtiyacı hasıl olunca, bir arayış içerisine giriliyor. Bu noktada kişilerin destek almak amacıyla gittikleri uzmanlar, danışanlarına “Bundan sonraki hayatında şunları yapmalısın, şu yolu izlemelisin,” diyerek çok büyük tavsiyeler ve yönlendirmeler yapmazlar meslek etiği sebebiyle. “Sen ne istiyorsun?” sorusu, çıkış noktasıdır ve bu soru üzerinden asıl hedefe ulaşılmaya çalışılır. Aslında yeni bir başlangıcın da startını verebilmeyi, o gücü hissetmeyi, inanmayı ve başarması için onu motive etmektir biraz da yapılan. Eğer ne yapmak istediğinden emin olmuşsa, artık kafasında da şemayı çizmiştir.

Yeni bir sayfa açarken hayatında bağışlanması ve vedalaşılması gerekenler olduğu gibi insanın, kendisini üzse de kırsa da vazgeçemeyeceği kişiler de vardır hayatında. Ve onlarla olmaya her daim devam etmeyi isteyebilir. Ancak bazılarından vazgeçmeyi bilmeli, onları oralarda bir yerlerde mazide bırakabilmeli. Bundan sonrasında, “Size hayatımda yer yok, yolculuğumuz buraya kadarmış,” diyebilecek cesareti göstermeli. Küsmek, “Asla bir daha yüzünü görmek istemiyorum,” demek değildir bu. “Sizden öğrendiklerim sayesinde ben bugünkü ben olabildim,” demektir biraz da. İyisiyle kötüsüyle, hüznüyle, gözyaşıyla, yalnızlığımla, çokmuş gibi duran kuru kalabalığımla bugünkü olgunluğuma ulaştım diyebilmektir. Hayatınıza girenler, size ya bir şey katmıştır ya da alıp gitmiştir. Aslında alıp gitmediğini, eksilmediğini insan zamanla anlıyor ve geçmişine dönüp baktığında yaşadıklarının ona neler öğrettiğini görebiliyor.

Ortalama ömrü bir olan insanın hayatı boyunca bin yedi yüz kişi tanıdığına dair bir istatistik okumuştum. Bu sayı, yaşadığımız çevreyle alakalı olarak daha az veya daha çok olabiliyor. Tüm ömrünü şehirden uzak bir köyde geçiren ile büyük şehirlerde yaşayanlar için aradaki fark oldukça yüksek olacaktır. Ne kadar çok insanla muhatap olursak, o kadar çok insanın huyundan suyundan etkilenebiliyoruz. İyi ya da kötü. Artık bundan sonra hayatımıza girenlerin bizimle kalıp kalmayacağına karar verme ve birlikte yürümeyi isteyip istememe de gerekli olan yetiye sahipsek yeni bir yolculuk başlayabilir.

Madem karalanmış, buruşturulmuş ve artık vazgeçilmiş sayfaları ardımızda bırakma cesaretini bulduk; o vakit yeni defterin ilk sayfasıyla birlikte yeni bir “ben” inşasına başlamalı. Hadi bakalım o zaman Bismillah.

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu