Doç. Dr. Abdülkadir Dağlar

Cevz – Cevâz – Cevzâ Kelimelerine Dâir

İştikâk, bir bakıma da cevzin kabuğunu şakk ederek, yânî tam ortadan kırıp ikiye ayırarak mütenâzır ve yapışık ikiz görünümlü meyvesini çıkarmak ve nihâyetinde de yağını ve özünü elde etmektir…

Yûnus Emre’nin

Çıkdum erik talına anda yidüm üzümi

Bostân ıssı kakıyu dir ne yirsin kozumı

şathiyye beyti üzerine Niyâzî-yi Mısrî ve İsmâîl Hakkî-yi Bursevî gibi bilhassa sûfî şârihler tarafından şerhler yazılmıştır… Bu, beytin mânâ yönünden işkâl edilerek sıkı sıkıya kapatılıp kilitlenmesi yoluyla müşkil hâle getirilmesinin ortaya çıkardığı bir anlama-anlatma ihtiyâcıdır… Yûnus Emre, bir sûfî şâirdir, onu da en kâmil mânâda bir sûfî şâir anlayabilir ve şerh edebilir…

Şiirin diğer beyitleri gibi bu ilk beyti de âdetâ bir “çetin ceviz”dir… Ve bu cevizin sert lafz kabuğunun kırılıp içindeki mânâ meyvesine ulaşılabilmesi için, bir başka söyleyişle, beytin haremine girilebilmesi için o haremin mahremi olma şartı aranmaktadır… Bu anlamda, bir tasavvufî şiirin mahremi de ancak bir sûfî şâir olabilir…

İştikâk, bir bakıma kelimelerin lafz kabuklarını kırarak mânâ ve mefhûm alâkalarını ortaya koymaktır; yânî, denilebilir ki her şerh, özünde bir şakk, bir iştikâktır… İştikâk, bir bakıma da cevzin kabuğunu şakk ederek, yânî tam ortadan kırıp ikiye ayırarak mütenâzır ve yapışık ikiz görünümlü meyvesini çıkarmak ve nihâyetinde de yağını ve özünü elde etmektir… Meselâ iştikâk, bir cevz ağacının farklı şekil ve büyüklüklerdeki yüzlerce, binlerce cevzinin müşterek tohum ya da çekirdeğine ulaşmaktır…

Bu iştikâk denemesi ise, işte yukarıdaki beytin istiâre tabakasını teşkîl eden erik-üzüm-bostân-koz dörtlüsünün husûsiyetle sonuncusu etrâfında şekillenecektir… Bilindiği gibi, Türkçe “koz” kelimesinin Arabî lisandaki karşılığı “cevz (ceviz)” dir; bu denemede cevz kelimesinin, müştakları ile olan mânâ münâsebetleri ele alınacaktır…

Cevz, “koz; ceviz” demektir…

Cevâz, “şerîata göre izin verme, yasaklamama; câiz olma; fıkhî izin; resmî izin” anlamlarındadır

Cevzâ, “ikizler; gökyüzünün kuzey yarım küresinde yer alan iki parlak yıldızdan müteşekkil ikizler burcu” anlamlarına gelmektedir ki Güneş Cevzâ burcuna Mayıs ayının son üçte birlik kısmında girer…

Cevz, şerîatın cevâz kabuğuyla sarılmış bir meyvedir… Cevz, kışrı ya da kabuğu ve lübbü ya da meyvesi birbirine yapışık cevzâyı, yânî ikizleri andıran bir meyvedir; hem kabuğunun ve hem de meyvesinin bu hassâsiyet gösterilerek ve ancak ortadan ikiye şakk edilerek kırılmasına cevâz verilebilir…

Cevâz, bir cevzin şerîat ve tarîkat kabuklarını şakk ederek içindeki hakîkat zarı ile ma‘rifet lübbüne ulaşma izni ve yetkisidir… Cevâz, cevzânın -ikizlerin- birbirine yaslanma, birbiri ile târif, tavsif ve tasnîf edilme yetkisi ve iznidir… Cevâz, cevzâ, yânî ikizler arasındaki sınırı kaldırma yetki ve iznidir…

Cevzâ, cevzin mütenâzır -simetrik- ve mütekâbil ikiz iç kabuğu ile mütenâzır -simetrik- ve mütekâbil ikiz lübbü, yânî meyvesidir… Cevzâ, birisine dâir bir cevâz için diğerinin de fikri alınan ve ikisi de aynı cevâza tâbi olan ikizlerdir…

Hüsn ü Aşk’ın Mi‘râciyye bölümünün bir kısmında, Resûl-i Ekrem -aleyhissalâtu vesselâm- efendimizin, semâdaki urûcu esnâsında oniki burçla da karşılaşıp tanışması kurgusuna ayıran Şeyh Gâlib, Cevzâ -yânî İkizler– burcu ile alâkalı olarak

Lûtf idüb o pâdşâh-ı yektâ

Koz bekçi başısı oldı Cevzâ

beytini îrâd etmekte, îhâm-ı tenâsüb yoluyla, Cevzâ burcunun, Resûl’ün lûtfu ile koz(luk) veyâ ceviz(lik) bekçibaşısı vazîfesine getirildiğini söylemektedir…

Hüsn ile Aşk’ın Mekteb-i Edeb’deki hâllerinin ve birbiriyle alâkalarının teşbîhen tasvîr edildiği bölümdeki şu beyitlerde ise “ikizlik” meselesi billûr bir şekilde yorumlanmaktadır:

Bir kışra girüb dü mağz-ı bâdâm

Bir mektebe vardılar edeb nâm

Bir beyt olub iki tıfl-ı mısra‘

Ma‘nâ-yı latîfe oldı matla‘

Mekteb olub arada heyûlâ

Bir sûrete girdi iki ma‘nâ

Beyitlerde, Hüsn ile Aşk’ın temsîli muvâcehesinde, âdetâ tek rûh -ve de tek yumurta- ikizinden bahsedilmektedir… Hüsn ile Aşk, aynı çekirdek kabuğu içinde birbirini tamamlayan ve birbirine yapışık iki bâdem içidir, aynı beytin birbiriyle mevzûn ve mukaffâ iki mısrâıdır, tek aynada yansıyan iki sûret ve tek lafızla söylenen iki mânâdır… Ezcümle, aynı batından çıkmış tek yumurta ya da çift yumurta ikizi olmasalar da, Hüsn ile Aşk birbiriyle tâ cânlar âleminden beri cân ikizidir; hakîkî ikizlik de bu olsa gerektir… Yorum bu ya, aynı anda dünyâya gelen Hüsn ile Aşk, -kim bilir- belki de Cevzâ burcunda doğmuşlardır…

Cevz, cevâz ve cevzâ kelimeleri ile müştakk -kökteş- iki kelimeden daha bahsedilerek bu iştikâk denemesinin etrâfını biraz daha genişletmek mümkündür..: İcâzet ve tecâvüz

İcâzet, “ehliyetli ve liyâkatlı oluşu ifâde ederek alâkalı unvânı kullanmaya cevâz ve izin vermek” anlamındadır… Töreli tâlim, telkin ve terbiye usûlünde, bir yandan medreselerde ilmî ehliyet ve liyâkatın nişânı icâzetnâmeler -izinnâmeler- verilirken diğer yandan da dergâhlarda tasavvufî ehliyet ve liyâkatın bir belgesi mâhiyetinde icâzetnâmeler verilmekteydi… Kezâ, töreli san‘atlarla alâkalı olarak, meselâ hüsn-i hatt san‘atının meşk ve tâlîmi sonunda da bir icâzetnâme tertîb edilmekteydi…

İcâzet, bir bakıma cevz kırma -ceviz kırma- cevâz ve yetkisi vermektir; zîrâ, herkes cevz kıramaz… Cevz kırmada aslolan, kabuğunu kırarken içini parçalayıp özünü, yânî yağını hebâ etmemektir; dolayısıyla cevzin kabuğu ortadan ikiye yarılarak -şakk edilerek- kırılmalı ki içi de sağlam bir şekilde elde edilebilsin…

İcâzet, bir bakıma da cevzleri, yânî “kozları paylaşma” cevâz ve yetkisi vermektir; zîrâ, kozları paylaşma, pay etme ya da paylaştırma herkesin kârı değildir… Kozları paylaşma ya da paylaştırma yetkisi, ancak hak ve adâlet üzerine yüksek bir şuûru hâiz olma ehliyet ve liyâkatıdır…

İcâzet, bir anlamıyla da lafzı yarıp -şerh edip- mânâ, murâd ve mazmûn tabakalarını araştırma cevâz ve yetkisi vermektir…

Yûnus Emre’nin

Şerîat tarîkat yoldur varana

Hakîkat ma‘rifet andan içeru

mısrâlarındaki şerîat-tarîkat-hakîkat-ma‘rifet kapıları, aslında yazının girişindeki şathiyye beytinin şerhi için açılması gereken kapılardır… Bu dört kapı, bir bakıma erik-üzüm-bostân-koz unsurlarını şerh edip açan kapılardır…

Bu bağlamda cevz yânî ceviz-koz üzerine küçük bir şerh denemesi ile meseleyi yorumlamaya çalışmakta fayda olabilir..:

Kozun dış kabuğu -kışrı- yeşildir, şerîata tekâbül etmektedir… Kozun iç kabuğu kahverengidir -toprak yol rengidir-, tarîkata karşılık gelmektedir… Kozun zarı sarıdır, hakîkatı temsîl etmektedir… Kozun meyvesi -lübbü- beyazdır, öz yağı -lübbüllübbü- ise şeffâf ve renksizdir; ikisi birden ma‘rifeti istiâre etmektedir…

Şerh denemesi, her iki beyitteki dörder istiâre alanını mukâyese etmek üzere biraz daha genişletilecek olursa şu yorumları getirmek de imkânlar dâiresine girebilir..:

Şerîat koz,yânî cevz gibidir; kışrı -kabukları- yenmez, mağzı ve lübbü -çekirdeği – yenir… Tarîkat erik gibidir; kışrı ve mağzı yenir, lübbü yenmez… Hakîkat bostân, yânî karpuz-kavun gibidir; mağzı yenir, ama kışrı ile lübbü yenmez… Ma‘rifet ise üzüm gibidir; kışrı da mağzı da lübbü de yenir…

İcâzet, şerîat cevzini şakk ederek kırıp içindeki tarîkat, hakîkat ve ma‘rifet tabakalarını geçmek üzere yola çıkma cevâz ve izni vermektir…

Tecâvüz, “cevâz yânî şer‘î izin dâiresini aşmak; haddi, sınırları aşmak” demektir…

Tecâvüz, cevzi, cevâzsız ve icâzetsiz bir şekilde kırma, argodaki tâbîri yerinde ise “ceviz kırma” demektir… Tecâvüz, şerîat cevzinin tarîkat kabuğunu şakk ederek değil de parçalayarak kırmaktır… Tecâvüz, şerîat duvarını yıkmak; sonrasında da sırasıyla tarîkat, hakîkat ve ma‘rifet çeperlerini icâzetsiz olarak zorlayıp aşmaya çalışmak, ihlâl etmektir…

Ve bir müştakk -kökteş- daha..: Mecâz

Mecâz, “cevâz; cevâz yeri; bulunulması cevâza, izne tâbi olan yer” temel anlamlarına gelmekle berâber, bir belâgat ıstılâhı olarak da hakîkat mefhûmu ile birlikte anılmakta ve “geçici bir süreliğine hakîkatın yerini almasına ve hakîkatın yerine kullanılmasına cevâz ve izin verilen” şeklinde tanımlanmaktadır… Denilebilir ki, mecâzdan bahsetmeden hakîkatın, hakîkattan bahsetmeden de mecâzın îzah ve târîfi zordur…

Mecâzdan murâdın hakîkat olduğu, mecâzın aslî vazîfesinin hakîkata ulaştırmak ve aslî gâyesinin ise hakîkatı yansıtmak olduğu söylenegelmiştir… Bu anlamda “El-mecâzu kantaratu’l-hakîkati… (Mecâz hakîkatın köprüsüdür…)” töresözünü hâtırlamak, tam da yerinde olacaktır…

Cevzin kışrı -kabuğu- mecâz kabûl edilecek olursa, lübbü -özü- de hakîkat sayılmalıdır; hakîkata ulaşmak için kabuğun, usûlünce şakk edilerek kırılması gerekmektedir… Bu cümleden olarak, şerîat ve tarîkatı mecâzî düzlemin, -onlara karşılık- hakîkat ve ma‘rifeti ise hakîkî düzlemin unsurları farzetmek mümkündür…

Kelâm dâiresi içinde söylenecek olursa… Lafz mecâz ise mânâ hakîkat, mânâ mecâz ise murâd hakîkat, murâd mecâz ise mazmûn hakîkattır ki bu tabakalarıyla söz, dış kabuğundan iç meyvesine kadar âdetâ bir cevzi andırmaktadır… Sözün bu anâsır-ı erbaası, yânî dört unsuru arasındaki cevâz ilişkileri, kelâm aynasındaki mecâz-hakîkat alâkasından başka bir şey olmasa gerektir…

Aynanın karşısında durup yansıyan -âkis- hakîkat ise aynadaki yansıma -aks- mecâzdır; hakîkî sûretin bir süreliğine kendi yerinde değil de aynada yer almasına cevâz verilmesiyle oluşmuştur…

Ayna istiâresinde, âkis -yansıyan- ile aks -yansıma-, yânî hakîkat ile mecâz, cevzâdır, birbirinin ikizidir… Kezâ, aynanın yapışık cevzâ -ikizler- mesâbesindeki ön yüzü ile arka yüzü, mecâz ile hakîkatı temsîl etmektedir… Nitekim, yine Hüsn ile Aşk için Şeyh Gâlib şöyle söylemektedir:

Bir yerde olub ikisi câlis

Âyîneye girdi aks ü âkis

Yânî, Hüsn ile Aşk bir yerde oturdukları vakit, sanki “yansıma” ile “yansıyan” aynı ayna içine girerek sırlanırlardı…

Koz… Cevz… Çetin ceviz… Dal ucunda kilitli sandık… Bir kundakta dört kardeş… Ağzı yok karnı tok…

Yâ İlâhî, bedenimizi rûhumuza, aklımızı gönlümüze cevzâ kıl… Yâ İlâhî, câiz olmayanlara cevâz ile tecâvüze icâzet verenlerden muhâfaza eyle… Yâ İlâhî, söz cevzini kırmaya bize cevâz ver… Yâ İlâhî, mecâzımızı hakîkata ilet… Âmîn…

Hakîkat ve ma‘rifetle kalalım, efendim…

Abdülkadir DAĞLAR

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu