
Halâs ~ Hulûs ~ Hulâsa Kelimelerine Dâir
-Töreli İştikâk -14-
Töreli iştikâk, kavramlarla kavramlar, kelimelerle kelimeler arasındaki hâlis kökteşlik ve soy-sop alâkalarını araştırıp soruşturan bir ameliyedir… Bu, kavramların, kelimelerin türeyiş ve türevleniş töresini keşf etme gâyesine yönelen bir gayretle mümkün olabilir… Bu yazı çerçevesinde de h(a)-l(e)-s(a) üçlü kökünden türeyip türevlenmiş bâzı kelimelerden hareketle bir kavram iştikâkı yapılmaya çalışılacaktır…
Halâs, “kurtulma, kurtuluş” demektir… Türkçe’de kimi zaman mecaz yoluyla “ayıklanma, arınma, uzaklaşma” karşılığında da kullanılır… Kelime mecâzen “selâmet” karşılığında da kullanılır…
Hulûs, “içtenlik, özdenlik, samîmiyet, sâflık; gönül arılığı, gönül duruluğu” anlamlarına gelmektedir…
Hulâsa, “öz; kelâmın ve makâlin özü; hesâbın özeti; meyve, sebze ve otların usâresi” anlamlarında kullanılmaktadır…
Bu kelimelerin bir ism-i fâili vardır: Hâlis… “Kurtulan, kurtuluşa eren; özünü, sâfiyetini, samîmiyetini koruyan; özü sözden ayıran” anlamlarını karşılamaktadır…
Yine bu kelimelerle kökteş iki kelime daha var, burada zikredilmesi elzem olan:
İhlâs “kurtarmak, kurtuluşa erdirmek; hakîkatı bâtıldan korumak; samîmiyeti sahtelikten kurtarmak” demektir… İhlâsın ism-i fâili muhlis ise “kurtaran, kurtuluşa erdiren; hakîkatı bâtıldan koruyan; sâfiyeti karışıklıktan, samîmiyeti sahtelikten kurtaran” anlamlarındadır…
Halâs, hakîkî olanın bâtıl olandan, sâf olanın karışık olandan, hâlis olanın sahte olandan kurtuluşudur… Halâs, hulûsî olanın hulûsî olmayandan arınması, kurtulmasıdır… Halâs, gönül temizliği ve samîmiyetin, yânî hulûsun ortaya çıkarılmış, te’sîs edilmiş olmasıdır…
Halâs, özün ya da hulâsanın özden olmayandan ayrılması, sıyrılmasıdır… Halâs, arazın cevherden ayıklanması, tözün arazdan kurtulması, hulâsanın ortaya çıkmasıdır…
Hulûs, halâsın hulâsasıdır… Hulûs, halâsa vesîle olan samîmiyet cevheridir… Hulûs, hulâsanın arazî şeylerden halâsıdır… Hulûs, özden davranmak; özünü, hulâsasını sunmaktır…
Hulûs, kalbin halktan ve mâsivâdan, yânî cenâb-ı Hakk’tan başka her şeyden kurtulmuş, korunmuş ve hâlis olmasıdır… Hulûs, Rahmânî benliğin şeytânî benlikten halâs bulmasıdır; yânî, kalbin enâniyetten ve nefsâniyetten kurtuluşudur… Hulûs, sâfderunluk hâlidir; yânî kalbin, gönlün samîmî olmayan niyetten hâlis, sâf ve uzak tutulmasıdır… Hulûs, Rahmânî niyetlerin şeytânî amellerden halâs edilmesi, uzak tutulmasıdır…
Töreli Türkçe metinlerde karşılaşılan “hulûs-ı kalb” terkîbini “kalb-i selîm” ile ilişkilendirmek, terkîbi “selâmet-i kalb” şeklinde yorumlamak mümkündür… Bu bağlamda, hulûs kelimesini “maddiyattan kayıtsızlık hâli ya da önyargılardan arınmışlık hâli” şeklinde tanımlamak; “hulûs-ı akl” (aklın önyargısızlığı), “hulûs-ı zevk” (zevkin önyargısızlığı) gibi kullanımların da dilin imkânlar dâiresine girebileceğini söylemek gerekir…
Hulâsa, karmaşa ve kargaşadan halâsa çıkaran hulûstur… Hulâsa, ihlâsın özü ve netîcesidir… Hulâsa, amellerdeki hulûs-ı niyettir…
Hulâsa, mânânın lâfızlardan, tek tözün ve tek özün çok sözden halâs bulup kurtulması, sözün tözden ve özden ayıklanmasıdır… Hulâsa, kelâmın tek tek her bir kelimenin anlamından kurtulması, mânânın daha öz, daha sâde ve hâlis bir şekilde sunulmasıdır… Hulâsa, kıssadan halâs bulmuş hissedir…
Hulâsa, özün posadan halâsıdır… Meyvelerin, sebzelerin ve çeşitli otların usârelerinin, posalarından kurtuluşudur, hulâsa; kezâ, yağın sütten ya da ayrandan ayıklanışıdır da…
Hulâsa, dünyâda helâllerin haramlardan, hulûsî amellerin riyâkârca yapılan işlerden halâs edilmesi netîcesinde hesâbın ve kitâbın ortaya döküleceği günde mükâfâtın cezâdan korunmuş ve kurtarılmış olmasıdır… Hulâsa, halâsa kavuşmanın özetidir…
İhlâs, sâf kalb ile samîmî niyeti çirkinlikten, çirkeflikten, karışıklıktan korumak ve halâs etmektir… İhlâs, vahdeti kesretten, tekliği çokluktan arı, ayrı ve ırak tutmaktır… İhlâs, sâflığı karışıklıktan, sâdeliği karmaşıklıktan korumak, kurtarmaktır…
Muhlis, hâlisi karışıktan, sâdeyi karmaşıktan, yalnızı kalabalıktan halâs eden, ayıran, koruyan kişidir… Muhlis, hakîkatı bâtıldan, nûru zulmetten, îmânı küfürden, irfânı gafletten, ilmi cehâletten ayıklayan, arındıran ve kurtaran kimsedir… Muhlis, mazmûnu murâddan, murâdı mânâdan, mânâyı lâfızdan, lâfzı da seslerden ve harflerden ayıran, arındıran şahıstır… Muhlis, hulûsunu her türlü fücûr ve fesâddan, ihlâsını her türlü vesvese ve iğvâdan esirgeyen kişidir…
Ve tüm bu kökteş kelimeleri kendinde toplayıp düğümleyen kelime: Mahlas…
Mahlas, “kurtuluş; kurtuluş yeri; kurtuluş zamânı” anlamlarına gelmektedir… Mahlas, hem halâs hem hulûs hem de hulâsadır… Mahlas, hem halâs yeri, hem hulûs yeri hem de hulâsa yeri sayılır…
Mahlas, san‘atkâr benliğin şahsî benlikten halâsı, kurtuluşu, kurtuluş noktasıdır… Töreli Türk san‘atları âleminde bir san‘atkârın, şahsî adından başka bir de san‘at muhîtinde kullandığı takma adı, yânî “san‘atkâr adı” bulunmaktadır ki buna mahlas denmektedir… Ezcümle mahlas, hâlis-muhlis bir san‘atkârın töreli san‘at âlemindeki adıdır…
Mahlas, san‘atkâr benliğin her türlü makâm, unvan ve mertebeden kurtularak yalnız san‘atla, san‘atkârlık kâbiliyetiyle inşâ edilmesinin göstergesidir… Mahlas, san‘atkârlık cevherini başka ârızî şeylerden halâsa ulaştırmanın, san‘atkârlık tab‘ını ya da aynasını hulûsa erdirmenin, hâlis hâle getirmenin adıdır… Mahlas, san‘atkâr benliğin hamlıktan, çiğlikten, acemîlikten halâs bulup kemâl yoluna girmesinin bir alâmetidir…
Mahlas, hulâsa noktasıdır; bir san‘at eserinin tamâma ermiş ve bitiş noktasına gelmiş olmasının bir işâretidir… San‘atkâr, eserin hâtime kısmında mahlasını zikrederek eserinin üretim safahâtındaki külfetten ve zahmetten halâsa erdiğini, kurtulduğunu ve hattâ arındığını beyân etmiş sayılır… Kezâ bir san‘at eserinin mahlas noktasında san‘atkârlığın bir hulâsasını, özünü, özetini bulmak da mümkündür…
Töreli Türk şâirlerinden Bekir Sıtkı Erdoğan (Nihâî) mahlas meselesini şu mısrâlarında çok vecîz hulâsa etmektedir:
Bekir Sıtkı’yla şahsîleşmesin nâçîz adım sanım
Dilin mahsûlüdür halkımla ortak çünkü dîvânım
Üzüldüm nefsimin ham benliğinden n’eyleyim ismi
Nihâî mahlasımdır yok benim bir başka unvânım…
Hâsıl-ı kelâm ve hulâsa-yı merâm…
Ömür, bir kemâl ve tekâmül yolunda ihlâs sâhibi, muhlis bir kul olabilme, yânî insân-ı kâmil olabilme yolculuğudur… Bu yolculuğun esâsı çiğ benlikten arınarak kurtulmaktır… Ömrün hâlis hulâsasını elde etmek için yegâne mahlas ise hulûstur, “hulûs-ı kalb”dir… Her türlü dünyevî kayıttan, yargıdan, önyargıdan halâs bulmuş, âzâde olmuş bir kalbin, yânî “kalb-i selîm”in hulûsudur bu…
Ve hüsn-i hâtime…
Hazret-i İbrâhîm’in duâsına âmîn deme makâmındayız artık:
“Ve lâ-tuhzinî yevme yub‘asûn. Yevme lâ-yenfa‘u mâlun ve lâ benûn. İllâ men eta’llâhe bi-kalbin selîm. (Allâh’a temiz bir kalble gelenler dışında, mâlın da çocukların da fayda vermeyeceği o gün, yânî insanların diriltileceği gün beni utandırma.)” (Şu‘arâ / 87-89)…
Selâm’ın selâmeti, Latîf’in letâfeti cümlemize mahlas olsun…
Abdülkadir Dağlar