Hocanın Altınları
-Nasreddîn Hoca Şerhi – 1-
–Hemen her fırsatta
“Allâh’ım bana bir çuval altın yolla”
duâsını dillendiren
Mustafa Süs kardeşime…–
*
“Hoca” dendiğinde aklımıza neden Nasreddîn Hoca gelir..?
“Dersin –nasîhatın– en tesirlisi latîf olanıdır, latîfe kisvesiyle verilenidir” denilebilirse eğer, sorunun cevâbını da almış olabiliriz…
Hoca, hâlâ ders başındadır, asırlardır başından düşmeyen kavuğuyla…
Bu derste olduğu gibi…
**
Nasreddîn Hoca, her gece yaptığı gibi, o gece de yatmadan önceki mûtad duâsını, niyâzını dile getirmektedir:
– Allâh’ım, bana 100 altın ver, 99 istemem… Allâh’ım, bana 100 altın ver, 99 istemem… Allâh’ım, bana 100 altın ver, 99 istemem… Allâh’ım, bana 100 altın ver… Allâh’ım, bana… Allâh’ım…
Derken uykuya dalıverir, Hoca…
Öyle canlı bir rüyâdır ki gördüğü, Hoca sanki uyanıktır, ayıktır ve daha uyumamıştır… Avucuna tastamam 99 altın sayarlar, ama 1 altın daha koymazlar… Hoca’nın cânı çok sıkılır bu duruma; kulağında altınların şıkırtısı, avucunda altınların sıcaklığı ve –1 altının eksikliğinden olsa gerek– kaşlarında çatıklığı ile verilen 99 altına sevinememiş asık yüzlü bir hâlde iken kan ter içinde uyanıverir…
Hemen avucuna bakar ki 1 altın bile yoktur… Uyku mahmurluğuna rağmen, gördüğünün bir rüyâ olduğunu idrâk eden Hoca, hemen gözlerini kapatır ve der ki:
– Tamam tamam, 99 altına da râzıyım…
***
Nasreddîn Hoca altınlarına ulaşamamış olsa da bize her biri altın değerinde öğütlerle yüklü nice latîfe bırakmıştır, asırlardır nesilden nesile nakledilen…
Pekâlâ, bu latîfesiyle bize nasıl bir ders vermektedir, Hoca, hangi öğütleri fısıldamaktadır cân kulağımıza..? Geliniz, bu latîfenin şerh ve tâbîrini hep birlikte tecrübe edelim:
֎ Dünyâ hayâtı bir rüyâ gibidir; dünyâdan bekleyip ummak, rüyâdan bekleyip ummak gibidir… Dünyâya dâir verilenler, rüyâda verilenler mesâbesindedir; ölümle elden çıkan dünyâlık fırsatlar, uyanma ile elden çıkan rüyâ nîmetlerine benzer… Resûlullâh –sallallâhualeyhivesellem– efendimize atf edilen “En-nâsu niyâmun fe izâ mâtû intebehû. (İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar.)” sözü ise, bu hakîkat bağlamında sıklıkla söylenegelmiştir…
֎ Rüyâ geçicidir, dünyâ da geçici… Dolayısıyla, insan, geçici olanın nîmetlerine tâlip olmamalıdır; rüyâdakinin kaçtığına üzülmemeli, hayatta ve sıhhat hâlinde olduğuna sevinmelidir; fânî dünyâyı bıraktığına üzülmemeli, bâkî ve ebedî hayâta kavuşacağına sevinmelidir…
֎ Rüyâ temâşâsına nasıl geri dönülemiyorsa, dünyâ hayâtına geri dönmek de mümkün olmayacaktır…
֎ İnsan, rüyâsından bir mal getiremediği gibi dünyâdan da bir mal götüremez; rüyâdaki altınlar rüyâ âleminde, dünyâdaki altınlar da dünyâ âleminde kalıcıdır…
֎ Gözaçık ve uyanık davranmak, kimi zaman verilmiş nîmetlerin ve fırsatların elden çıkmasına sebep olur… Gözün daha fazlasına tok ve kapalı tutulması, ihsân-ı İlâhî ile ikrâm edilmiş şeylerin elde ve göz önünde kalıcı olmasının da temînâtı sayılacaktır… Yânî, bâzı lûtufları görmeye devâm etmek için beden gözlerini kapalı tutmak lâzımdır…
֎ Kulun, kendisine lûtfedilmiş mânevî zenginliklerin de farkında ve şuûrunda olması îcâb eder, ki bunlar elle tutulan şeyler değildir, ancak cân gözüyle görülebilecek şeylerdir; bu mânevî zenginliklerin dâimâ görülebilmesi için –sâdece maddeye bakan– beden gözlerinin zaman zaman kapatılmasına ve bir zaman da kapalı tutulmasına ihtiyaç duyulmaktadır…
֎ Allâh, kulunu altın değerinde nice sayısız nîmetlerle donatmış, rızıklandırmıştır… Hâl böyleyken, onun 99 nîmetini görmezden gelerek 1 nîmetinde daha ısrarcı davranmak, kısmetten hoşnutsuzluk sayılacaktır… Tükenmez bir hazîne olan kanâatın peşinden gitmeyerek hırsın ve tamahın mürîdi olmak, kula hîç bir zaman huzur sağlamayacaktır…
֎ Allâh, kuluna ne kadar lâzımsa o kadar takdîr eder; takdîr-i İlâhî’ye rızâ göstermek kulluğun vâcibe-yi lâzimesidir… Kuldaki rızâsızlık hâli ise, ebedî nîmetlerden mahrûmiyete sebebiyet verir…
֎ İnsan, eldeki kazanımların kıymetini bilmelidir; nîmetlerin, ikramların ve ihsanların şükrünü edâ etmelidir ki daha fazlasına nâil olabilsin… Zîrâ, Hakk teâlâ “Le’in şekertum le-ezîdennekum ve le’in kefertum inne ‘azâbî le-şedîd. (Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size –nîmetimi– artırırım; ama, eğer nankörlük ederseniz, hîç şüphesiz azâbım çok şiddetlidir.)” (İbrâhîm / 7) buyurmaktadır ki insan, verdiği nîmetleri görmezden gelerek nankörlük etmesin ve küfrân-ı nîmete girmesin; dolayısıyla da dünyevî ve ebedî azâba müstehak olmasın…
****
Nasreddîn Hoca bu… Adı üstünde, “dînin yardımcısı, dîne yardım eden” hoca… İnsanların, dînin hakîkatını kavrayıp anlamalarını latîfeleriyle kolaylaştıran hoca…
Hoca bu… Derslerini, kâl dilinin yanında hâl diliyle de verir… Ayık ve uyanık hâliyle de verir derslerini, uyku ve rüyâ hâliyle de… Yaşarken de verir, öldükten sonra da vermeye devâm eder derslerini…
Hoca, budur, böyle olur ve de böyle olmalıdır…
Vesselâm…
Abdülkadir Dağlar