Salâh ~ Sulh ~ Maslahat Kelimelerine Dâir
“Rabbi heb lî hukmen ve elhıknî bi’s-sâlihîn.
(Rabbim! Bana hikmet bahşet ve beni sâlihler arasına kat.)” (Şu‘arâ / 83)…
Hazret-i İbrâhîm –aleyhisselâm– putperestlerle münâzarasının ardından böyle duâ etmişti… Biz de bu duâya âmîn diyerek başlayalım söze…
Töreli iştikâk, mefhumlarla mefhumlar ve kelimelerle kelimeler arasında bulunan köklü, sâlih ilişkiyi (alâka-yı sâliha) ortaya çıkarmaya, yorumlamaya çalışan bir ameliyedir… Bu işe “dil barışı” da denilebilir…
Bu yazı da, salâh-sulh-maslahat kelimeleri arasında bulunan sâlih alâka üzerindeki mânâ örtüsünü kaldırma denemesinden ibârettir…
Salâh, “iyi, düzgün ve yararlı olma hâli; dîn dâiresinde doğru dürüst bulunma hâli; cemiyetin birlikte düzen ve âsâyiş içerisinde yaşama hâli; âsî olmama hâli” anlamlarına gelmektedir…
Sulh, “iki taraf arasındaki savaşsızlık hâli; iki taraf arasında dargınlık, kırgınlık olmama hâli; huzûr hâli; barış” anlamlarındadır…
Maslahat, “cemiyetin devridâimle idâresini sağlayan iş; iyiliğin, barışın, huzûrun, dirlik düzenliğin devâmını sağlayan, cemiyetin ve ülkenin yararına olan şey ya da iş” anlamlarını karşılamaktadır…
Salâh, kulun Allâh’la –yaratıcısıyla– sulh hâlinde olmasıdır… Salâh, kişinin kendisiyle, âile efrâdıyla, akrabâsıyla, etrâfıyla sulh içerisinde bulunmasıdır… Salâh, ferdin cemiyetin esâs unsurlarıyla, halkın âdâb erkân ve örfüyle, devletin gidişi ve işleyişiyle sulh içerisinde bulunma hâlidir… Ezcümle salâh, insânın Hâlık’tan mahlûkâta, cemiyetten ferde ve devletten millete kadar kendisini çepeçevre saran âlemde isyândan, başkaldırıdan, müzmin karşıtlıktan uzak durması, bu geniş dâirede hayâtını sulh içerisinde devâm ettirmesidir…
Salâh, ferdî maslahattır… Salâh, devlet ve cemiyette maslahatın devâmını sağlayan esâs şarttır… Salâh, maslahat dâiresini döndüren iyilik, yararlılık, dirlik düzenlik cevheridir… Salâh, maslahatın ana gâyesi ve hem sebebi hem de sonucudur…
Sulh, ancak fertlerin, cemiyetin ve tarafların salâhıyla sağlanabilecek olan barış hâlidir… Sulh, salâhın zemîni ve te’mînâtıdır… Sulh, aynı salâh seviyesine sâhip fertlerin birbirlerine karşı durumudur… Sulh, umûmî salâhtır…
Sulh, halkın ve cemiyetin maslahatıdır… Sulh, maslahatın salâhıdır; zîrâ, maslahatın sulh içerisinde devâmının sağlanması, en mühim salâh sayılmaktadır… Sulh, maslahatın ön şartı ve gâyesidir; zîrâ, maslahat devletin idâresi altındaki halkın sulh içerisinde yaşaması için vardır…
Maslahat, salâh işidir, cemiyetin ve devletin salâhıdır; devlet ve cemiyet maslahatla salâh bulur, salâha kavuşur… Maslahat, salâh ile dâim; salâh ise, maslahat ile kâimdir; yânî, maslahat, salâhın varlığının işâreti, aynı zamanda da devâmının ve kalıcılığının te’mînâtıdır… Maslahat, salâhla mümkündür; salâhsız maslahat ise bâtıldır, ifsâd edicidir…
Maslahat, sulhu sağlama, yânî barışı te’sîs etme işidir; hattâ, maslahatın en mühim işi, –salâh ile birlikte– sulhu sağlamak olmalıdır… Maslahat, devlet ve cemiyet dâirelerini tam bir salâh içerisinde ve kâmil bir sulh ile idâre eden en mühim iş ve eylem alanıdır… Maslahat, sulhun salâh ile kâim, salâhın da sulh ile dâim kılınması işidir…
Bir başka nazardan maslahat, bir memlekette fesâdın ortaya çıkıp mefsedetin yayılmasını sulh u salâh ile önleyip ortadan kaldırma işidir… Salâh ve sulhun olmadığı cemiyette fesâd baş gösterir; maslahatın âciz kaldığı ülkede mefsedet yayılır…
Sâlih millet, sâlih memleket, sâlih devlet…
Bu üç mefhûmu yâhut kelimeyi ism-i fâ‘il sîgasında birbirine bağlayıp birbiriyle tanımlanabilir kılan bir müştakk –kökteş– kelime var: Sâlih… Sâlih, aynı zamanda cenâb-ı Hakk katında kâmil bir kulu, halk arasında örnek bir insânı, devlet nazarında da ideal bir vatandaşı târif ve tavsîf eden bir kelimedir…
Sâlih, rızâ sözleşmesi dâiresinde Rabb’ine karşı sulh hâlini, yânî “kulluk barışı”nı muhâfaza eden iyi kuldur… Sâlih, âile ve cemiyet içerisinde –diğer fertlere karşı– sulh u salâhı sâbit görülen hayırlı ferttir… Sâlih, tüm fertleriyle sulh u salâhı korunan huzurlu cemiyet, huzurlu memlekettir… Sâlih, vatandaşlarının sulh u salâh içerisinde yaşamaları için en müsâit zemîni te’sîs eden ve vatandaşlarının hayâtî maslahat(lar)ını adâletle idâme ettiren âdil devlettir…
Meselâ, Fârâbî’nin el-Medînetü’l-Fâzıla’sı, bir bakıma sâlih kullar, sâlih fertler ve sâlih bir cemiyetten müteşekkil sâlih vatandaşlar devletidir…
Millet, memleket ve devletin sâlih olması, dîn ile mümkündür; zîrâ, sâlih “dîn ü devlet ve mülk ü millet”, yânî “il-töre” terkîbi, dîn olmadan ayakta kalamaz… Bu sâlih terkîbin hayâtiyeti ise, salâh-sulh-maslahat dâiresinin sâlimen devrine bağlıdır…
Salâhiyet nedir..?
Salâhiyet, ferdin salâhı, cemiyetin sulhu ve ülkenin maslahat(lar)ının, töre –dîn ü devlet– nizâmınca idâre edilip yürütülmesi yetkisidir…
Salâhiyet, ancak sâlih bir kulun, sâlih bir ferdin ve sâlih bir vatandaşın sâhip olabileceği hakîkî bir ehliyet ve mahrem bir yetkidir… Yânî, sâlih olmayan bir ferde cemiyet içerisinde bir salâhiyet verilemez, sâlih olmayan bir vatandaşa devlet hizmetlerinde bir salâhiyet verilemez… Hulâsa, sâlih olmayan bir kula salâhiyet de verilemez…
Sâlih olmayıp da çeşitli yollarla yâhut cebren ve hîle ile idârî salâhiyeti ele geçiren kişi(ler) cemiyette fesâda ve ülkede mefsedete yol açarlar…
Islâh(ât)…
Bu iştikâk denemesinde söze konu edilen kelimelerle kökteş bir kelimeden daha bahsetmek îcâb eder: Islâh… Islâh, “salâha kavuşturmak, sulhu sağlamak ve maslahatı te’sîs edip yaygınlaştırmak” demektir…
Islâh, ferdi ve cemiyeti salâh –doğruluk ve iyilik– çizgisinde daha doğru ve daha iyi hâle getirmek ve korumaktır… Islâh, fertler arasındaki bozulmuş ilişkilere düzen getirmek, fertlerle devlet ve cemiyetle devlet arasındaki ilişkileri töre nizâmı altına almaktır…
Islâh, Rabb’ine küsmüş, buhrân içerisindeki kulu rûhî bakımdan sulh u salâha kavuşturmak, onun iç barışını ve öz iyiliğini yeniden canlandırmaktır… Islâh, kendisine ve kendi kök değerlerine küsmüş ferdin öz barışını yeniden sağlamaktır… Islâh, fertleri birbirlerine düşmanlaşmış cemiyette, halk arasında sulh u salâhı –barışı ve iyiliği– yeniden te’sîs etmek; insanların birbirlerine gidiş-gelişlerini yeniden te’mîn etmektir…
Islâh, fert-millet-devlet arasında “dâire-yi adliyye” adı verilen idârî maslahat döngüsünün, adâlet, îtidâl ve töre ölçüsünce yeniden devrini sağlamaktır… Islâh, işleyişi bozulmuş maslahat(lar)a gerçek işlerliğini yeniden kazandırmaktır… Islâh, devletin, teb‘asına karşı vazîfe ve mes’ûliyeti sayılan maslahat(lar)ı daha doğru ve daha iyi hâle getirmesidir…
Ezcümle ıslâh(ât), bir ülkeyi teşkîl eden beşerî unsurların birbirlerine karşı daha sâlih bir hâle getirilmesidir…
Barışla var olmak…
“Ve’s-sulhu hayr. (Ve sulh, hayırlıdır.)” (Nisâ / 128)…
Türkçe’de “bar (> var)” ismi ile “bar-mak (> var-mak)” fiilinin kökteşlik ilişkisi mâlûmdur… Dolayısıyla, “var” ismi ile “bar-ış-mak > var-ış-mak” fiilleri arasında varoluşa dayanan köklü bir ilişki bulunmaktadır… Barışmak, varışmaktır; birbirine gidiş-gelişte bulunmaktır… Barış, varıştır; var oluştur… Yânî, var olmak, barışmakla; var kalmak da, barış hâlinde bulunmakla mümkündür…
Demek oluyor ki, sulh –yânî barış ve huzûr hâli-, varlığın, var oluşun ve de var kalışın te’mînâtıdır… Dahası, bir millet ve bir devletin varlığı, varlık sâhasında kalıcı oluşu, salâh-sulh-maslahat dâiresinin sebâtla kâim ve selâmetle dâim olmasına bağlıdır… Bir cemiyette, bir ülkede salâh –dirlik düzenlik-, sulha –barışa– ve maslahata –dirlik düzenlik için çalışmaya– bağlıdır; barış olmadan dirlik düzenlik var olmaz…
Töre İslâm’dır…
Söz barışa ve de barışla var oluşa gelmişken, “sağlık esenlik” anlamındaki silm-selâmet kelimelerinden müştakk –kökteş– olan “İslâm”a değinmemek olmaz… O İslâm ki “İnne’d-dîne ‘indellâhi’l-İslâm. (Allâh katında mutlak ve muhakkak dîn, İslâm’dır.)” (Âl-i İmrân / 19) âyetiyle sâbit ve muhkemdir… O dîn-i İslâm ki Türkçe’deki karşılığı “töre”dir… İslâm, barışın ve esenliğin adı, varlığın ve var oluşun te’mînâtıdır…
Yânî, il –cemiyet, millet, memleket-, var kılınış gâyesini ve varlığını ancak töreyle –dîn-i İslâm’la– korur; zîrâ var kalmak, ancak varlık gâyesini korumakla mümkündür… Gerçek barış ise, var kılınış ve var oluş gâyesini dâimâ hâtırda tutmakla ayakta kalabilir, devâm edebilir…
Velhâsıl, salâh-sulh-maslahat dâiresinin merkezi ve mihveri töredir; töresiz salâh olmaz, töresiz sulh olmaz ve töresiz maslahat olmaz…
Niyâzımız şudur:
Töreyle var olduk, töreyle var kalalım…
Selâmet ve letâfetle…
Abdülkadir Dağlar