Vecd ~ Vicdân ~ Vücûd Kelimelerine Dâir
“Men talebe ve cedde vecede…” diye bir kelâm-ı kibâr var ki “Bir şeyi isteyen ve onu gayretle arayan kişi sonunda onu bulur…” anlamına gelir… İştikâk da böyledir, kimi zaman bir ömür sürer bir kelimenin peşindeki kavram-anlam arayışı… Bu yazı da bu kelâm-ı kibârın içinden bir kelimenin peşinde bir arayışın mahsûlüdür, “vecede” kelimesinin…
V(e)-c(e)-d(e) üçlüsünün, köken îtibârıyla “bulmak” anlamına tekâbül ettiği bilinmektedir… Bu kökten türeyen ve türevlenen kelimelerin hâlihazırdaki anlamlarına bakıldığında bulmak anlamından uzaklaştığı düşünülebilir… Bilinmelidir ki kimi zaman aramak için uzaklaşmak, bulabilmek için de uzaktan bakmak gerekebilir…
Vecd, “gâyeye erişmek, aradığını bulmak; fazla muhabbet ve hayranlıktan kaynaklanan kalbî coşkunluk, taşkınlık hâli; ilâhî aşka dalış, ilâhî aşkta kendinden geçiş, dalgınlık hâli” anlamlarındadır…
Vicdân, “bulmak; doğruyu, iyiyi, güzeli bulabilme hissi ve kâbiliyeti; insanda doğruyu, iyiyi, güzeli bulunca huzur, yitirince huzursuzluk hâlini meydâna getiren husûsiyet” anlamlarına gelmektedir…
Vücûd, “varlık, var olmak, var bulunmak; adem ya da yokluk hâlinin ortadan kalkması; benlik; gövde, beden” anlamlarında kullanılmaktadır…
Bu kavramlar ve kelimeler, ancak fâil ve mef‘ûl kipleriyle birlikte düşünülüp yorumlandığında hakîkî ve derûnî mânâlarını kavrayabilecektir… O hâlde onları da iştikâka dâhil etmek gerekir:
Vâcid, “el-Vâcid; var eden, varlık veren, mutlak var olan Allâh” anlamında Esmâ’ü’l-Hüsnâ’dan bir ism-i ilâhîdir… Vâcid, ademin yokluk âleminden vücûdun varlık âlemini yânî mevcûdâtı yaratıp var edendir… Vâcid, kendisini arayıp bulmaları ve bilmeleri hikmet ve gâyesiyle mevcûdâta vücûd verendir… Vâcid, vücûda getirdiği en mükemmel mevcûd olan insâna ve tüm mevcûdâta en hassâs ölçü olarak vicdân verendir… Vâcid, kendisini buldurmak, hâtırlatmak ve zikrettirmek için insânı ve tüm mevcûdâtı vecde getirendir…
Mevcûd, “vücûda getirilmiş, var edilmiş, varlık verilmiş, var” anlamlarındadır… Mevcûd, vicdân ile mücehhez kılınmış, donatılmış, var kılınmış olan şeydir… Mevcûd, vecd hâlini bulma, vecde gelme husûsiyetiyle var kılınmış olan şeydir…
Vecd, vücûdun ve mevcûdiyetin bir alâmetidir… Vecd, vücûdunda mevcûdiyetini yok ederek, yânî kendinde kendi benliğini yitirerek Vâcid olan Allâh’ı hissetme, bulma hâlidir… Vecd, kendi vücûdunun deryâsına garkolarak Vâcid’i arama hâlidir… Vecd, Vâcid’in, insan ve mevcûdâtın mevcûdiyetinde kendisini hâtırlatması, göstermesidir…
Vecd, vücûdu vicdâna dönüştüren hâldir… Vecd, vicdânın önündeki en büyük perde olan vücûd dâvâsını, varlık ve benlik iddiâsını ortadan kaldıran hâldir… Vecd, vücûdda vicdânı bulmaktır… Vecd, vicdân ırmağının coşması, varlık ve benlik seddini yıkarcasına taşmasıdır…
Vicdân da –vecd gibi– vücûdun ve mevcûdiyetin bir alâmetidir… Vicdân, mevcûdâtın kesreti arasında Vâcid’in vahdetini bulduran nûrdur… Vicdân, Vâcid olanın, insan ve mevcûdâtın vücûdundaki hassas adâlet ölçüsüdür… Vicdân, Vâcid’in tüm mevcûdâtın mevcûdiyetinde mündemiç oluşunun şuûru ve idrâkinde bulunuşu temin eden hassâsiyettir…
Vicdân, insanda mevcûd bulunan, diğer mevcûdâtın da mevcûdiyetini buluş, biliş ve kabulleniş hissi ve şuûrudur… Vicdân, mevcûdât aynasında insâna kendisini arayıp bulmasını sağlayan ihsandır…
Vicdân, vücûdu ve mevcûdu vecde getiren şeydir… Vicdân, vücûdda vecdin mevcûdiyetini kâim ve dâim kılan cevherdir; vicdânsız vecd muhâldir… Vicdân, mevcûdiyeti vecd ile parlayan, görünür hâle gelen cevherdir…
Vücûd, Vâcid olanın husûsî ve mutlak bir sıfatıdır… Vücûd, Vâcid’in, mâsivâ aynasındaki tecellîsidir… Vücûd, Vâcid’in, ezelî vicdân aynasında vecde gelişidir… Vücûd, Vâcid’in, ezelî vecd aynasında vicdâna gelişidir… Zîrâ, vücûd vicdân-ı ilâhînin mevcûdâta bir lûtfudur…
Vücûd, dâimî vecd hâlindeki ezelî-ilâhî vicdândır… Vücûd, vecd ile vicdânın bir aynada bir araya gelişidir… Vücûd, mevcûdiyeti vecd ile kâim ve dâim olan vicdândır… Vücûd, vecdin ve vicdânın ezel-ebed çizgisinde dâimî duruşudur…
Tüm bu kelimelerin yanında bir kelime daha var ki bu iştikâk ameliyesine kemâl sağlayacaktır: Vicd…
Vicd, “bulmuşluk, görmüşlük, zenginlik; varlık” anlamlarında bir kelimedir… Vicd, adem mülkünden vücûd memleketini var kılan zenginliktir… Vicd, teklikten çokluğu çıkaran varlık, teklikten çokluğu var kılan zenginliktir… Vicd, vücûdun zâtında mevcûd bulunan zenginliği farkettiren vicdândır… Vicd, yokluğun yoksulluğunu varlığın zenginliğine dönüştüren vicdândır… Vicd, ademde vücûdu –yoklukta varlığı– bulmayı, görmeyi sağlayan vecddir…
Ve îcâd… Ve mûcid…
Îcâd, “var kılmak, varlık bahşetmek; varlıktan haberdâr etmek” anlamlarına gelen bir kelimedir… Îcâd, insâna varlığın sırlarını bildirerek diğer insanlara da bildirmesini sağlamak, anlamını da mündemiçtir…
Mûcid, “var eden, var kılan, varlık veren” anlamlarına gelmektedir… Beşerî anlamda daha çok insanlar için kullanılıyor olsa da, mutlak hakîkî mûcid Allâh teâlâdır… Her ne kadar Esmâ’ü’l-Hüsnâ arasında yer almasa da, Allâh el-Mûcid’dir, “yok olana varlık bahşeden, varlıktan ve kendi varlığından haberdâr eden”dir… el-Vâcid ismi ile birlikte el-Mûcid ismi de varlık ve var kılma dâiresinin iki esmâ-yı İlâhiyyesi sayılır… el-Mûcid, teklik âlemine kesret veren, bu bakımdan “adem mülkünü vücûdla zenginleştiren; yokluğa ve yoksula varlıkla zenginlik veren” anlamlarını da zâtında bulundurmaktadır…
Vecd, vicd, vicdân, vücûd… Bularak biliş, bilerek görüş, görerek farkediş, farkederek garkoluş, garkolarak var oluş… İnsânı insan tutan, insânı diğer mevcûdattan daha varlıklı, daha zengin kılan husûsiyetlerdir, bunlar…
Büyük ahlâk şâiri Mehmed Âkif
Ne irfândır veren ahlâka yükseklik ne vicdândır
Fazîlet hissi insânlarda Allâh korkusundandır
sözleriyle, irfân ile birlikte vicdânı da fazîlet hissinin kaynağı olarak saymıyor görünse de, irfan ve vicdânı Allâh korkusunun altındaki bir merhalede kabûl ediyor görünmektedir…
Aslına bakılırsa, vicdân, insandaki iç murâkabe ve iç mîzan merkezi sayılmaktadır… Vâcid, insan vücûdunu bu vicdân merkezi etrâfında şekillendirmiş, îtidâl kâbiliyetini de vicdânın idâresine bırakmıştır…
Hulâsa diyebiliriz ki…
Vücûd bedenimizin, vicdân aklımızın, vecd de rûhumuzun varlığıdır; insân olarak mevcûdiyetimiz de bu üçünün bir araya gelmesinden müteşekkildir…
Vecdimiz kadar vicdân sâhibiyizdir ve vicdânımız kadar da mevcûduzdur… Yânî, mevcûdiyetimiz, vicdânımız ve vecdimiz nisbetincedir… Vicdimiz, yânî zenginliğimiz de vecdimiz ve vicdânımız kadardır…
Vâcid olan Allâh, vücûdumuzu vicdânımızla mûtedil, vicdânımızı da vecdimizle kâim ve dâim eylesin… Allâh, vecdimize hareket, vicdimize bereket versin…
Vicdânımızla başbaşa kalalım, efendim…
Abdülkadir Dağlar