Üstat, ellerimiz boş kaldı bugün
Söndü semâmızda yıldızlarımız
Töreli âsuman loş kaldı bugün
İster hatâmız de ister yazımız
Üstat, ellerimiz boş kaldı bugün
Üstat, sen bilirsin fenâ hâlimiz
Seheri unuttuk, gece gâfiliz
Sabah namazında uyku yârimiz
Gül, lale sadece mâzîde remiz
Üstat, sen bilirsin fenâ hâlimiz
Üstat, gökkubbeyi, küstürdük bugün
Bir cenah yanarken bir cenah düğün
Gel şu çöp dünyada, uydu’yla övün
Üstad, bir duâ ediver, muhtâcız bugün
Üstat, gökkubbeyi, küstürdük bugün
Üstat, hâl bilmeze söz işlemiyor
Sesi gümbür gümbür, hiç dinlemiyor
Silinir yazılır bir tahta bile
İz’ansız gâfile şaşıp kalıyor
Üstat, hâl bilmeze söz işlemiyor
Üstat, bırak aksın gözümün yaşı
Bu kuru iklîme lazım gözyaşı
Hikmet yolcusunun üç öğün aşı
Üstat, işte bu yaş, işte bu yaştır
Üstat bırak kalsın, gözümün yaşı
Üstat, modernimiz post kaldı bugün
“Beş vakit” mi’yardı, “beş kuruş” bugün
Müslüman’ın saati Batı’ya kaydı
Monşer, dostumdan da dost kaldı bugün
Üstat, modernimiz post kaldı bugün
Üstat, bu ne hâldir, verem miyiz biz?
Kül olup kurtulsak, Kerem miyiz biz?
Mevlâ’yı taclarda, tahtta ararız,
Âh terk edebilsek! Ethem miyiz biz?
Üstat, bu ne hâldir, verem miyiz biz?
Üstat, göçtü kervan, güç neye yarar
Yazdan daha sıcak yazlarımız var
Sesimizi bastıran hızlarımız var
Gomore’yi azdıran hazlarımız var
Üstat, göçtü kervan, güç neye yarar
Üstat, Yûnus gibi eşiğe yatsak
“Bu da kim?” diyerek kovulur muyuz?
Gözyaşı dökerek figana dalsak
Bir kutlu ses duyup, sorulur muyuz?
Üstat, Yûnus gibi eşiğe yatsak
Üstat, bu rüyâyı nasıl yoralım?
Az gidip uz gidip nere varalım?
Kapısız kabirden nasıl çıkalım?
Muştular, kırk sandık içinde gizli
Üstat, bu rüyayı nasıl yoralım?
Üstat, ellerimiz boş kaldı bugün
Söndü semâmızda yıldızlarımız
Töreli âsuman loş kaldı bugün
İster hatâmız de ister yazımız
Üstat, ellerimiz boş kaldı bugün
Ertuğrul KARAKUŞ