Doç. Dr. Özgür ÇarkTöreli Yazılar

Bilmek Yetmez! Eylemek de Gerekir.

Hâlık insanı mükemmel bir varlık olarak halk ederken iki zıt özelliği, iyilik ve kötülüğü de insanda var etmiştir.

Âlemin bilinmesini sağlayan en temel hususlardan biri, her şeyin zıttı ile var olmasıdır. Biri olmadan diğerinin, diğeri olmadan öbürünün anlamını da önemini de anlayamıyoruz çoğu zaman. Kıymet bilmenin de bu zıtlık mevhumu ile alakalı olduğunu görüyoruz.

Doğrunun kıymetini yanlış ile, iyinin kıymetini kötü ile var olanın kıymetini yok olması ile biliyoruz, bilebiliyoruz çoğu zaman. Sağlığın kıymetini hastalıkta, rahatlıkla alınabilen nefesin kıymetini göğsümüz daraldığında, zamanımız çokken ertelediklerimizin kıymetini ise vakit daraldığında idrak edebiliyoruz maalesef.

İnsan irâde ve idâre edebilme yeteneği ile diğer mahlukattan ayrılan bir varlıktır. Yani yaratılmış varlıklar içinde onu diğerlerinden farklı veya üstün kılacak hasletler irâde ve idâre edebilme hüviyyeti ve de hürriyetidir.

Bu iki haslet insanın hakikatini ve mahiyetini de göstermektedir. Yani insan irâdî yeteneği ile tercih yapabilme hürriyetine sahip şuurlu bir varlık olarak bu hürriyetinden dolayı sorumlu da bir varlıktır.

Merhum Sâmiha Ayverdi hanımefendinin İnsan ve Şeytan adlı eserinde “Şüphe yok ki, çok ince çok dakik hesaplardan sonra hilkat tezgâhı onu, en mükemmel bir eser olarak dünyaya salarken, mayasına iki zıt muhalif cereyanın hükmünü birden yerleştirmiş,” veciz cümlesi ile ifade ettiği gibi, Hâlık, insanı mükemmel bir varlık olarak halk ederken iki zıt özelliği, iyilik ve kötülüğü de insanda var etmiştir.

Sâmiha hanım devamında “Evet insanın hamuru iyilik ve kötülüklerin maharetle birbirine karıştırılmış malzemesinden meydana gelmiş. Bu yüzdendir ki, kâh o tarafa kâh bu tarafa çekiliyor ve daima galip gelen kuvvetin esiri oluyor.” diyerek, insan denilen mahlukun ve insanlık denen mahlukat âleminin, iyilik ve kötülük gibi birbirine düşman iki cengaverin harp meydanına döndüğünü ifade buyurmaktadır.

Peki hangisi galip gelecek bu muhariplerden? Hangisi bu meydandan muzaffer bir kumandan olarak ayrılacak? Bakalım, Sâmiha hanım nasıl cevaplıyor bu suali:

– “İşte insana düşen, belki de bu iki zıt unsuru tefrik ve daima bir teftişe tabi tutmak. Fakat bu, söylendiği kadar kolay bir şey mi sanki? Bahusus iş işten geçtikten sonra?”

Sâmiha hanım bu işin çok da kolay olmadığını ifade ediyor. Ancak insanın kendini bilmek ve bu iki unsurun varlığı ve tercihleri üzerindeki tesirini sürekli olarak göz önünde bulundurmak suretiyle bu mücadeleyi denetleyebileceğini ve bundan da sorumlu olduğunu ifade ediyor. Tabîki iş işten geçmeden önce…

İş işten ne zaman geçer? İsrâ suresi 13. ve 14. ayet tecelli ettiğinde geçer: “Her insanın sorumluluğunu omuzuna yükledik. Kıyamet gününde insana, açılmış vaziyette önüne konulacak olan bir kitap çıkaracağız. “Oku şimdi kitabını! Bugün kendini yargılamak üzere kendi nefsin yeter!””.

Özetle insan irâde sahibi bir varlık olarak iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin, faydalı-zararlı gibi seçenekler arasında tercihte bulunabilme hürriyetine sahip olmakla birlikte bu hürriyeti iyiyi, doğruyu ve faydalı olanı seçmek için kullanmakla mesul kılınmıştır. Fakat bu mesûliyet, iyi ve kötü gibi muhalif ve kuvvetli iki duygunun tesiri altında olması nedeniyle çok da kolay bir iş değildir.

Baktığımız zaman insan sigara veya alkol kullanmak, kumar oynamak gibi kendisi için zararlı, yanlış ve kötü olan yolları kolayca tercih edebilmekteyken, sağlıklı beslenmek, spor yapmak, ders çalışmak gibi kendisi için doğru, iyi ve faydalı olan işleri yapmaktan imtinâ etmekte, kaçınmakta en hafif ifadesiyle nazlanmaktadır.

Sorsak, herkes ağzı ile kırmızı ışıkta geçmenin yanlış, arabanın camından yola mandalina kabuğu atmanın kötü bir şey olduğunu söyleyecek, alkolün sağlık için zararlı bir şey olduğu konusunda mutabık olacaktır. Peki ağzı ile söylediği şeyleri eylemleri ile neden ifâ etmez insanoğlu?

Çünkü tercihlerimizde güçlü bir etkisi olan iyilik ve kötülük dediğimiz iki zıt kuvvetin tesiri bulunmaktadır. Tercihimiz üzerinde hangisinin etkisinin olacağı ise, bu iki zıt kuvvetten hangisini daha çok besleyip semirttiğimizle alakalıdır. İçimizdeki iyiyi değil de kötüyü kötülüğün besini olan kötülüklerle beslediğimiz zaman tercihlerimizin de buna göre şekillenecek olması kaçınılmazdır.

Peki iyiyi, doğruyu ve faydalı olanı tercih edebilmek için içimizdeki iyiyi nasıl besleyeceğiz?

Kötü kötünün dostu, iyinin de düşmanıdır. Haliyle iyi de iyinin dostu kötünün düşmanıdır.

İnsan bir varlık olarak çevresi ile duyu organları ile iletişim ve etkileşim içerisindedir. Bildiklerine dair veri ve mâlûmatı bunlarla edinirken, bildirimlerini de bunlarla gerçekleştirmektedir. Yani alacaklarını da vereceklerini de duyu organları vasıtasıyla gerçekleştirmektedir. Eliyle, diliyle, kulağıyla, gözüyle ve burnuyla iyi, doğru ve faydalı olanları seçerek toplarsa, kendisinden neşet edecek olan da iyi, faydalı ve doğru olan olacaktır.

“İnsan yediği şeydir” hikmetli sözünde olduğu gibi temiz, helal ve güvenilir gıda ile beslenen, temiz kokular koklayan, hikmetli sözler işiten, gönül huzuru latif insanlar ile oturup kalkan, gözlerinin maruz kaldığı manzarası güzel olan insandan neşet edecek iş, oluş, söz, yazı ve eylemler de güzel, latif, zarif ve nezih olacaktır.

Aksi durumda gıdası kötü, pis, zararlı olursa, kulağın duydukları, gözün maruz kaldıkları çirkin, kötü olursa, o kişiden zuhûra gelecek olan da haliyle kötü, yanlış ve zararlı olacaktır.

Her seferinde kötüyü, yanlışı ve zararlıyı tercih etmede ısrarcı olan kişi için artık bu bir yaşam biçimi olacak ve kişi kötülüğün vücud bulduğu, kötülüğü yaşayan, yaşatan ve yayan olarak sadece kendisini değil toplumu da ifsâd eden bir bozguncuya dönüşecektir.

Bu nedenle kıymetli dostlar, iyilerle birlikte olalım, güzelliklerle donanalım, doğrularla yol alalım… İçimizdeki iyiyi besleyelim, büyütelim, güzelleştirelim, güzelleşelim vesselam.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu