Bu hafta için değerlerin hunharca dejenere edildiği bir dünyada yani “pazarda değer nasıl belirlenir”i konuşmaya, anlatmaya çalışacağız.
Evet, dünyayı da töreli daire içerisinde bir pazar olarak adlandırabiliriz.
Yunus’un töreli tabiriyle “ana rahminden geldik pazara, bir kefen aldık döndük mezara” ifadesinde mecz ettiği gibi pazar kavramı tam olarak dünyaya işaret etmektedir.
Peki bu dünya denilen pazardaki şeylerin bedeli yani değeri nasıl belirlenmekte. Ya da bu değeri etkileyen unsurlar nelerdir?
İktisat yazını bir malın değerini belirleyen iki temel unsuru ifade ediyor. Biri, o şeye duyulan ihtiyaç ve o şeyin sağladığı fayda durumu yani talep tarafı, ikincisi ise o şeyin nedretlik durumu? Yani azlığı, yokluğu, nadirliği. Yani arz tarafı. Bu teoriye göre bir şeyin değeri, hem o şeye duyulan ihtiyaç ve o şeyin sağladığı fayda hem de o şeyin kıtlığı ile alakalı olarak belirlenmektedir. Hatta bu konuya misal olarak elmas-su paradoksu gösterilir.
Elmas-Su Paradoksu
Şöyle ki bulmacalarda bile yaşamsal sıvı olarak geçen su, canlıların yaşam kaynaklarından olmazsa olmazlardan biridir. Öyle ki bilimsel araştırmaların ekseriyeti bir insanın en fazla bir hafta susuzluğa dayanabileceğini ifade eder. O halde duyulan ihtiyaç ve sağladığı fayda açısından en pahalı olması gereken şeylerden birinin su olması gerekirken, varlığı veya yokluğu yaşamsal düzeyde önemli olmayan, somut anlamda sağladığı doğrudan bir fayda bulunmayan elmas çok daha pahalı hatta özelliğine göre en pahalı metalardan biridir. Ne yazık ki Afrika’da pek çok çocuk, o elmasın beyaz derili efendiler için taşıdığı değerin bedelini, insanlık dışı madenlerde canları ve kanları ile ödemişlerdir.
Ucuz suyun olmadığı bir coğrafyada, dünyanın en pahalı madenlerine sahip toprakların kavruk bedenli, yanık tenli fakir ve mazlum çocukları…
Dünyanın en pahalı madenlerini en ucuz işçilikle ve en insanlık dışı çalışma koşullarında çıkarmak zorunda bırakılan çocuklar…
Açlıktan, gıdasızlıktan protein enerji malnutrisyonu nedeniyle vücutları küçük, karınları şişkin çocuklar… Dünyanın diğer tarafındaki obez çocukları besleyebilmek için aç yatan çocuklar…
Cemiyet kadınlarının ziynetlerini süsleyen kanlı elmaslar…
Peki efendim suyla kıyaslandığında hayati bir önemi olmayan, sosyetenin muhitlerinde gösteriş ve sükse yapmak ve diğerlerine üstünlük sağlamaktan başka faydası! olmayan bu elmas denilen sert taş neden bu kadar değerlidir? Çünkü kendileri nedrettir, azdır, kıttır. Abdülhak Hâmit’in ifade ettiği gibi “Nedretin şundan olur ki malûm, Yerde de gökte de mislin mâdum” yani efendim diyor ki nadir ve nadide oluşun yerde de gökte de eşin benzerin olmayışından bellidir.
Neyi tercih edersen et, vazgeçtiğin diğer bir tercih vardır.
Dedik ya efendim, talep ve arz bir metanın değerini belirleme konusunda mühim diye. O zaman buradan hareketle diyebiliriz ki bir pazarda toplum neye daha fazla ehemmiyet veriyor ise, neyi daha çok talep ediyor ise ve o şeyin arzı ne kadar az ise yani ne kadar nadir ise o kadar pahalıdır, o kadar kıymetlidir. Para da öyledir. Bir paranın talebi arttıkça o paranın satın alma değeri artarken, arzı artar talebi düşer veya değişmez ise o paranın satın alma değeri düşer. Buradan hareketle de diyebiliriz ki piyasa fiyatını belirleyen en mühim unsur aslında toplumun talebi yani tercihi dolayısıyla da ahlakıdır. Tercih etme ahlakı, talep etme ahlakı…
Maddeyi tercih ederken vaz geçilen mânâ…
Hoppalaa! Nerden çıktı şimdi bu ahlak? Sen de lafı döndürüyor dolaştırıyor ne yapıp ne edip ahlaka getiriyorsun efendi, dediğinizi duyar gibiyim. Evet getiriyorum çünkü ben mevzunun tamamen bununla alakalı olduğunu düşünüyorum. Örnekler ile açıklayalım bakayım siz de bana hak verecek misiniz? Konunun ahlakla alakası var mı? Yok mu? Siz karar verin.
İnsanın ikamet etmesi ya da eskilerin tabiri ile başını sokması için bir konut yeterli iken birden çok konut talep etmesi, konut fiyatlarını da kira fiyatlarını da yükseltir. Bir insan bir araba bilemedin eşi de çalışıyorsa iki araba ile ulaşım ihtiyacını karşılayabilecekken kapalı garajını hatta garajları ihtiyaçtan fazla arabayla dolduruyorsa araba fiyatları da artacaktır, o arabaların enerji kaynağı olan yakıt fiyatları da. Bir ailenin aylık tüketimi beş litre sıvı yağken yağlı güreş müsabakaları düzenleme komitesiymişçesine marketteki bütün yağları satın almaya kalkarsa o yağ fiyatları da yükselecektir. Bir ülkede bir para birimine olan talep ne kadar artarsa misal dolar, doların fiyatı da yükselecektir.
Ne kadar da bizim ülkedekine benziyor değil mi örnekler? Benzemiyor efendim, aynısı. Bunları yaşadık, yaşıyoruz. Bakınız efendiler. Aslında başımıza gelenlerin veya gelemeyenlerin tümü kendi elimizle yapıp ettiklerimizden. Yani yapmamamız gerekirken yaptıklarımızdan, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan. Modern tabiri ile sosyal ahlaksızlık nedeni ile de diyebiliriz. Biraz daha havalı oluyor.
Bugün pazardaki hemen hemen tüm şeylerin bedelinde ciddi artışlar söz konusu. Hemen hemen a’dan z’ye her şeyde. Peki bu artışlar normal mi? Toplumsal tercihlerimiz üzerinden yani mevcut sosyal ahlak yapımız ve anlayışımız üzerinden değerlendirdiğimizde gayet normal. Bir ülkede emeklilerin sayısı çalışanların sayısını geçmişse, faiz en önemli ve tercih edilen yatırım aracı olmuşsa, tercihleri ahlaki değerler değil de maddi unsurlara endeksli kararlar belirliyorsa pazardaki bu durum da zamlar da oldukça normal.
İki dakika önce, maliyetlerin arttığından ve gelen zamların da kendilerini kurtarmadığından yakınan esnaf, iki dakika sonra dört beş tane sıfır arabaya yazıldığını, ellerini ovuştura ovuştura keyiften dört köşe bir halde işini bilen esnaf kıvancı ile anlatıyorsa, vadesi gelen borcu nedeniyle acil para ihtiyacını gidermek için mülkünü satışa çıkarandan, bu mülkü değerinden daha düşük fiyattan alan emlakçı, bu mülkü ucuza kapattığı ve değerinden çok daha yüksek fiyata sattığı için övünüyorsa ve bu tarz emlakçıların, tüccarların, vatandaşların sayısı her geçen gün artıyorsa bir memlekette bu manzaralar gayet normaldir. Devletin mesaisini aksatan memur, çalışma saatinde kaytaran işçi, çalıştırdığı emekçinin hakkını değil alnının teri, iliği kuruyana kadar geciktiren işveren…
E neyden yakınıyoruz o zaman, neyden şikâyet ediyoruz? Yani özetle başımıza gelenlerin, şikâyet ettiklerimizin ve yakındıklarımızın önemli bir kısmı, kendi aşırılıklarımız, kendi yapıp ettiklerimiz nedeniyle başımıza gelmektedir.
He derseniz ki serbest piyasa bize göre değil müdahaleci komünist, sosyalist ekonomik düzene geçelim o ayrı tartışılacak bir mesele. Ama beyefendi de o zaman mülkiyet ve fırsat özgürlüğünün kısıtlanmasından yakınacak.
Velhasıl kelam değerlerden ve ahlaktan uzak her tercih, maliyeti oldukça yüksek bir tercihtir. Bu tercihin sonuçları hızlı da görülebilir, yavaş da görülebilir. Böyle bir sonuç bozuk toplumda engellenemez. Çünkü toplumun bozuk olduğu bir yapıda hiçbir sistem fayda vermez.
Önce toplumu ve o toplumun değerlere dayalı ahlaki yapısı düzenlenmeli, ahlaki olgunluk düzeyi yükseltilmelidir. Bu da ancak güzel ahlakın tamamlayıcısı olarak gönderilen peygamber efendimizin (sav) örnek hayatının rehber edinilmesi ile mümkündür. O güzel rehberin Mekke’de başlayan, Medine’de devam eden kutlu mücadelesinin anlatılması, anlaşılması ve yaşanması ile mümkündür. Bugünün pazarı ile Medine pazarının kıyası bir başlangıç noktası olabilir.
Haftaya değerlere dayalı münevver şehrin, Medine’nin pazarında görüşmek üzere.
Kalın sağlıcakla, efendim.