Doç. Dr. Özgür ÇarkTöreli Yazılar

Tezatın Tezâhürü: Sanal Gerçeklik

“Sanal gerçeklikte” gerçeği arayarak gerçekten var olmaya çalışanlar, gerçekten olmadığının gerçekliğine vardığı zaman, gerçeğin o muazzam ağırlığı çöküveriyor gerçek insanın üstüne vesselam...

Sanal gerçeklik.

Ne tuhaf bir kavram değil mi?

Gerçek olmayan, gerçekte var olmayan bir şeyi “gerçeklik” kavramı ile adlandırma ve anlamlandırma gayreti.

Hoş, var olduğu günden beri insanoğlunun tüm çabası bu değil mi? “Gerçeklik nedir?” sorusunun peşindeki gerçek arayışı. Hakikat arayışı yani.

Hikmetli sözlerde, hikmetli ilimlerde, hikmetli isimlerde aranan hep bu değil mi?

Gökyüzünde, yıldızlarda, ay ve güneşte ona dair bir iz, bir emâre.
Dağlarda, çöllerde, denizlerde, mağaralarda izi sürülen hep o değil miydi?

Evet aranan oydu. Fakat bugün gelinen noktada sanal kavramı ile yan yana getirilerek oluşturulan bu yeni kavram “gerçekten” tuhaf!

“Siber uzay” diye ifade edilen internetin hayatımıza dahil olması ile birlikte “sanal gerçeklik” kavramı da hayatımızın baş köşesine kuruldu gitti.

“Nesnelerin interneti (IoT)” ve “bulut bilişim” teknolojilerinin gelişimi ile birlikte gerçek dünyaya alternatif olarak “sanal” denilen bir dünya daha çıktı ortaya.

Biz hala Eflatun’un mağara alegorisi üzerinden gölge ve gerçekliği anlamaya çalışırken bir de bu yeni gerçeklik yani “sanal gerçeklik” çıktı başımıza.

Hoş arada “Narnia Günlükleri” kitap serisi ve “Matrix” gibi filmlerde de aynı arayışın modern yorumları çıktı karşımıza ama hiç bu kadar yakından tanışmamıştık bu gölgelerden oluşan gerçeklik ile.

“Sanal gerçeklik”, “sanal evren”, “metaverse”, “siber uzay”, “siberalem” vb. gibi çeşitli kavramlar ile ifade edilse de çok teknik detaya girmeden bu kavramlar ile genel anlamda bilgi iletişim teknolojilerinin oluşturduğu sanal ortamın ifade edildiğini söyleyebiliriz.

Sanal dünya denilen bu ortamların gerçek dünyadan uzaklaşmak ve kaçmak isteyen insanların sığınağı olduğunu da görmekteyiz. Sanal dünyalar, sanal kimlikler, sanal profiller yani sanal insanlar, bir bakıma da sahte hayatlar…

Bu ortamlarda insanlar, kendilerine tamamen gerçekte olandan farklı bir kimlik ve yaşam tarzı yaratabilmektedirler. Gölge kimliklerini, idealar dünyasındaki kimliklerini gerçek gibi sunabilmekte.

Gerçekte olduğundan;

daha iyi, daha güzel, daha yakışıklı, daha dürüst, daha Müslüman, daha ateist, daha Marksist, daha hümanist, daha derin, daha şair, daha entelektüel, daha dertli, daha sevinçli, daha zengin ve daha nice dahalar…

İşte, sanal dünya bu sayede kullanıcılarını gerçek dünyanın sınırlamalarından uzaklaştırmakta ve onlara (daha!) istedikleri gibi bir hayatı yaşıyormuş izlenimi oluşturma fırsatı sunmaktadır. Gerçek dünyanın gerçekliğinden sanal dünyanın çekici ortamına bir kaçış yani.

Çekici, çünkü gerçekte olmadığımız, olamadığımız ve belki de hiç olamayacağımız kişiler, karakterler olma imkanı sunan bir platform.

Burada kavramsal olarak ciddi bir tezat bulunmaktadır. Gerçeklikten kaçılan bir sanal dünyaya “sanal gerçeklik” kavramsallaştırması! Yani sahte bir dünyaya gerçeklik nispet edilmesi.

Teknik olarak “sanal gerçeklik” kavramı sanal dünyada gerçeklik hissinin artırılması ile alakalı ya da farklı bir ifade ile duyusal olarak gerçeklik düzeyinin artırılmasını ifade eden bir kavram olarak kullanılıyor olsa da iki tezatın birleşiminden meydana gelmesi gerçekten(!) ilginç.

-“Sanal” yani gerçek olmayan, gerçekte var olmayan, sahte
-“Gerçeklik” yani gerçek olan, gerçekte var olan

bu iki zıt kavramın terkibinden oluşan bir kavram için sadece “ilginç” demek yeterli midir, onu da bilemedim. Ama yine de ilginç.

Haliyle “sanal gerçeklik” ile desteklenmiş sosyal medyanın yükselişiyle birlikte sahte hayatlar da daha yaygın ve belirgin hale geldi.

İnsanlar sosyal medya platformlarında kendi hayatlarını olduğundan daha mükemmel ve çekici göstermek için çaba harcıyorlar. Gerçek hayatları için meşakkatli olan bir çaba yerine bu emeksiz çaba çok daha cazip geliyor nefse.

Bu durum, insanların kendi gerçekliklerinden uzaklaşmalarına ve başkalarının yaşamlarını kıskanmalarına da neden olabiliyor. Sahte hayatlar, insanların kendilerini sürekli olarak başkalarıyla karşılaştırmalarına ve mutsuz olmalarına yol açıyor.

Mutsuzluk, tatminsizlik, yoksunluk, hissizlik, melankoli, stres ve dahi bilumum psikozlar geliveriyor ardı sıra.
Bu kadar sanal bir dünyada gerçek kalabilmek zor, gerçek kalabilmeye çalışmak ise gerçekten yorucu. Karşılaştığımız pek çok sahte sanal hayatı gerçek sanmak ise apayrı bir fecaat.

“Sanal gerçeklikte” gerçeği arayarak gerçekten var olmaya çalışanlar, gerçekten olmadığının gerçekliğine vardığı zaman, gerçeğin o muazzam ağırlığı çöküveriyor gerçek insanın üstüne vesselam…

Bu yazıyı sanal bir alemden yine sanal bir alemde size ulaşması için yazıyorum. Ama sizi temin ederim ki “gerçek” duygularımla yazıyorum. Emoji: Acı bir tebessüm

İlgili Makaleler

Bir Yorum

  1. Kelamınıza bereket Hocam, fevkalade bir eser neşr olunmuş, ben istifade ettim umarım idrak edenlerde bi o kadar çok olur; hürmetler Hocam.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu