Klasik Şiirimizden Nush-âmîz Beyitler
Vaktiyle bu dünyada dem sürmüş olan klasik şiirimizin üstadları, insanlığa hediye olarak kalıcı değer ifade eden cevher kıymetinde armağanlar bırakmışlardır. “Söz” ile îmal ettkleri bu cevherlerin kıymetini bilenler onları günlük hayatlarında kullanarak yararlanmışlar, zayi olmamaları için de kitap ve mecmua sandukalarında muhafaza etmişlerdir. Bugün yazma eser kütüphanelerinde cismanî duruşlarıyla biraz fersude görünen kitaplarda üstün kıymeti haiz çok değerli söz hazinelerinin bulunduğunu biliyoruz. Sözü en kalitelisinden söyleyerek kelâm seviyesine çıkaran, onlara belîğ ve hikemî manalar derc eden atalar ne iyi etmişler! Müstakil nasihatnamelerden başka, çeşitli tür ve nazım şekilleriyle elvan elvan mevzuların arasında söze bereket katılmış; böylelikle dinimizin doğru/güzel olanı telkin etme (emr bi’l-ma‘ruf) vecîbesi uygulanmıştır. Nasihatlerin muhtevasına gelince, o da muktezâ-yı hâle göre değişmiş tabi. Neler söylemişler, neler…
Kulak Verin Şairlere
Divan edebiyatında müstakil nasihatnâmeler, şairlerin zaman ve zemine göre tercih ettikleri konuları belirli nazım kurallar çerçevesinde öğretici amaçlarla kaleme aldıkları uzun manzum eserler olarak bilinirler. Öğretme/hatırlatma düşüncesiyle yazma lüzumu hissedilen konular şairlerin kalemine dolanıp “şiir” adını alır ve okuyucularıyla buluşurdu. Şairler, daha sık yazdıkları yaygın nazım şekilleriyle fırsat buldukça ve söz münasip düştükçe, bazen hikmetle de mezcederek zamane insanlarına seçkin beyitler sunmuşlardır. Zengin muhteva yanında muhtelif renk ve tatlar ile karşımıza çıkan bu gibi beyitlerden elvan çeşit seçki yapmak mümkündür. Kadim şairlerimizden sadır olmuş öğüt veren beyitlere ve yorumlarına buyurunuz:
Dış Görünüşe Aldanmayınız
Zâhid ol rind ol hemân sûretde kalma ârif ol
Âlem-i ma‘nâda hükm-i pâdişâhî böyledir (Nef‘î)
“İster zahid ister rind ol; yeter ki şekilci olma, arif ol. Mana âleminde sultanlık hükmü budur.”
(Şair arifliğin yolunu göstermiş. Dış görünüş insanı aldatabilir. Kişiye kalbî feraset lâzımdır.)
Libâs-ı nev-be-nevle ey olan ârâyişe mâ’il
Kemâlinden haber ver kimse senden ihtişâm almaz (Koca Râgıb Paşa)
“Ey yeni giysilerle süslenmeye meraklı kişi, sen şahsî olgunluğundan bahset. Senin bu süslü görünüşünden kimse ihtişam devşirmez.”
(Yeni giysiler kişinin dışını süsler ama ruhunu süslemez. Ruhen kâmil olmak lâzımdır.)
Cübbe vü destâr ile nâdâna etme iltifât
Rağbet eyler lafzın erbâb-ı sühan ma‘nâsına (Bursalı Belîğ)
“Giydiği cübbe ve sarığa bakarak cahillere itibar etme. Söz ustaları lafzın manasına bakarlar, şekline değil.”
(Üstlerine gösterişli kıyafet giyseler de cahillere iltifat edilmemelidir. Marifet sahipleri zahire değil, batına değer verirler.)
Cahillere Uymayınız
Ararsan Ka‘be-i maksûd râhın câhile uyma
Kılağuz etme kendine sakın gûl-i beyâbânı (Usûlî)
“Hedef Kâbesine giden yolu arıyorsan cahillere uyma. Bu yolda asla şeytanı kılavuz edinme.”
(Yüce hedeflere varmak isteyenler, yolda karşılarına çıkabilecek çeldiricilere uymamalıdır.)
Varma cühelâ meclisine olma mu‘azzeb
O meclis olur ârif ü dânâya çü dûzah (Birrî)
“Cahillerin meclisinde bulunup eziyete düşme. Onların meclisleri arifler için cehennem gibi azap yeridir.”
(Hakikati kabule yanaşmayan cahillerden yüz çevirmek Rabbimizin de emridir.)
Ülfet hemîşe fer‘i olur âşinâlığın
Câhil fazîlet ehli ile âşinâ değil (Fuzûlî)
“Dostluk daima tanışıklıktan sonra gelir. Cahiller fazilet sahipleriyle tanışık bile değildir.”
(Her tanıştığınla dost olamazsın. Hele de cahillerle.)
Sözü Nasıl Söylemeli
Önün ardın gözet fikr-i dakîk et onda bir söyle
Öğütme ağzına her ne gelirse âsiyâb-âsâ (Veysî)
“Sözünün başını ve sonunu hesap et, on kere düşünüp bir kere söyle. Ağzına(aklına) her geleni değirmen gibi öğütme.”
(Çok düşünüp az konuşmalı. Kişinin çektiği dili belâsı!)
Sözü az söyle ağır söyle Nedîmâ ki sühan
Zer gibi sayılı gevher gibi sencîde gerek (Nedim)
“Ey Nedim, sözü az ve ağır ağır söyle. Çünkü değerli söz altın gibi sayılı, cevher gibi tartılı-ölçülü olmalıdır.”
(Az ve öz söylemeye en başta şairler dikkat etmeliler zaten.)
Kişi bile söz demini/Demeye sözün kemini
Bu cihan cehennemini/Sekiz uçmağ ede bir söz (Yunus Emre)
“İnsan sözü ne zaman ve nasıl söyleyeceğini bilmeli, kötü söz söylememelidir. Çünkü güzel bir söz cehennem gibi olan şu dünyayı sekiz cennet haline çevirir.”
(Faydalı ve hayırlı sözü tarif eden şairleri dinlemek lâzım.)
Sadakat Çok Değerlidir
Sıdkıle ihlâs ki hem-râh ola
Menzil-i rif‘at katı kûtâh ola (Mustafa Âlî)
“Kişide doğruluk ve samimiyet birleşirse, manevi makamlara kısa sürede erişilir.”
(Manen yücelmek isteyen dosdoğru olsun.)
İhlâsını kıl du‘âya hem-râh
Bî-şübhe olur kabûl-i dergâh (Kâmî)
“Dua ettiğinde, kalbinin bütün samimiyetini söylediklerine yoldaş eyle. İşte o zaman duaların makbul olur.”
(Her işte olduğu gibi duada da istekli ve içten olmalıdır.)
İnsâna sadâkat yaraşır görse de ikrâh
Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allâh (Ziya Paşa)
“İnsan zorda kalsa da doğruluktan ayrılmamalıdır. Hazret-i Allah böylelerinin yardımcısı olur zira.”
(Ölümüne sadakat…)
Hangi Huy Güzeldir
Yumşağ u rıfkile söyle sözünü
Eğil eğil yürü görme özünü (Hafî)
“Sözü yumuşaklıkla söyle, kendini beğenme, alçakgönüllü ol.”
(Sözü ve özüyle daima mülâyim ve mütevazi olmalıdır.)
Hüsn-i hulk ile gözet âdâbı
Gör hayâtında olan şâdâbı (Nâbî)
“Güzel huy ile edebe riayet et. O zaman bak nasıl mutlu olursun!”
(Edep ve güzel ahlak ne kıymetli hazinedir!)
Ârif ol ehl-i dil ol rind-i kalender-meşreb ol
Ne müselmân-ı kavî ne mülhid-i bî-mezheb ol (Nef’î)
“Ne “zorlu” bir müslüman ne de inkârcı mezhepsiz ol. Marifet sahibi, neşeli, rint bir kişi ol.”
(Şair kendi penceresinden itidalli müslümanı tarif etmiş.)
Güzel olan gün gibi âlî-cenâb olmak gerek
Bî-nazîr ü bî-bedel bir âfitâb olmak gerek (Usulî)
“Ahlâkı güzel insan güneş gibi eşsiz bir bir cömertliğe sahip olmalıdır.”
(Cömertlik çok güzel bir huydur, tavsiye olunur.)
Mertlikte Kerem Vardır
Kerîm odur ki mücâzât-ı afv ede hasma
Felek müsâ‘ade-i intikâm verdikçe (Nahifî)
“Mert insan, felek fırsat verse bile hasmına intikamla değil af ile karşılık verir.”
(Güçlü iken bile büyüklük göstermelidir.)
Muzaffer vakt-i fırsatda adûdan intikâm almaz
Mürüvvetmend olan nâ-kâmî-i düşmenle kâm almaz (Ragıb Paşa)
“Düşmanına galip gelen yiğit kişi fırsat bulsa bile ondan intikam almaz; mürüvvet sahibi olan, düşmanının düşkün halinden zevk almaz.”
(Mertlik ve yiğitlik böyle zamanlarda belli olur.)
Ol kerem deryâsı ihsân u mürüvvet kânı kim
Yok ana benzer felek dürcinde bir dürr-i semîn (Fuzulî)
“Kerem denizi, mürüvver kaynağı ol; felek kutusunda bunlar gibi kıymetli inci yoktur.”
(Mert ve mürüvvetli olmak çok üstün bir meziyettir.)
Dünyaya Fazla Rağbet Edilmez
Cihân mülkünde devlet sürmek istersen emîrâne
Ferâğat kûşesinde şâh olup tâc u kabâdan geç (Vusulî)
“Dünyada emir sahipleri gibi devletli bir hayat istiyorsan dünya nimetlerinden el çek; makamların taç ve kostümlerinden vaz geç.”
(Ferağat ve tokgözlülük mutluluk sebebidir.)
Serteser âlemi seyr eyledi bulmadı gönül
Bir ferâğat yerini künc-i ademden gayrı (Hecrî)
“Gönlüm şu dünyayı baştan başa dolaştı, maddi hayattan uzak olmak için yokluk köşesinden başka bir yer bulamadı.”
(Şu dünyada uzlet ile mutlu olanlar varmış meğer.)
Kasr-ı sürûr künc-i kanâ‘at değil midir
Sahn-ı behişt kûy-ı ferâğat değil midir (Nabî)
“İçinde yaşamaktan sevinç duyulacak yer kanaat köşesi değil mi? Cennet sahnesi dediğimiz de dünya malından ferağat etmek değil midir?”
(Asıl olan budur. Yapabilene aşk olsun.)
Menzil-i âsâyiş-i ukbâya istersen vusûl
Hubb-ı dünyâdan ferâgat gibi olmaz doğru yol (Bakî)
“Ahiretteki mutlu makamlara kavuşmak istersen, dünyayı aşırı şekilde sevmekten vazgeçmek gibi doğru bir tutum olamaz.”
(Bilenler hep bunu söylemişler…)
Şükürsüz Olmaz
Bin günâh eylese bir kul yine rızkın kesmez
Şükr-i in‘âm-ı şeh-i bende-nevâz eyleyelim (Bakî)
“Kullar binlerce günah işledikleri halde, Hak Taalâ kullarının rızkını hiç kesmiyor. O halde hepimiz kullarını şefkatle gözeten Rabbimizin nimetlerine şükredelim.”
(Ne kadar cömert ve merhametlisin Allah’ım!)
Mihnet ü kahrına Hecrî feleğin incinme
Ana şükr eyle ki kalmaz bu şikâyet bâkî (Hecrî)
“Feleğin sana reva gördüğü elem ve ıztıraplardan incinmeyesin. Haline şükret; şikâyetlerin daimi olmaz, geçicidir.”
(Bütün ahvalimizde O’na güveniyor ve sığınabiliyor muyuz? Kemalât buradadır işte.)
Cenâb-ı Hazret-i Bârî’den isteyüp bârân
Hezâr minnet ü yüz şükr ana ki itdi nüzûl (Şeyhulislâm Yahya)
“Allah’tan yağmur istedik, yüzbinlerde şükür ki, O da yağdırdı.”
(Yağan her bir tane damlaya şükür için sayı kaç olmalı?)
Gördüğün Ayıpları Ört
Açma cihânda dâmen-i aybı sabâ gibi
Setr eyle gördüğünü kamu niteki türâb (Taşlıcalı Yahya)
“Başkalarında gördüğün ayıp eteklerini rüzgar gibi açıcı olma, toprak gibi örtücü ol.”
(Rüzgar ve toprak teşbihleri ne kadar güzel, biri açıcı diğeri örtücü!)
Nâzır bulunma aybına âlemde kimsenin
Bed-hâh-ı nâkesân bile olma kerîm isen (Nailî)
“Kimsenin ayıplarına bakma, eğer kerem sahibiysen cimrilerin bile kötülüğünü isteme.”
(İki güzel huy, yapabilene helâl olsun.)
Zâtında görür sûret-i noksân u kusûrun
Âyîne-i ahvâline her kim nazar eyler (Haşmet)
“Kişi başkasına değil de kendi halinin aynasına bakarsa, şahsî kusur ve eksiklerini görür.”
(Doğru olan da budur: Şahsiyet aynasına bakmak.)
**
Öğüt Dinleyen Var mı?
İnsanlığa hidayet rehberleri olarak gönderilen enbiya-yı izâm hazretlerinin her biri muhataplarına hakkı ve doğruyu tavsiye etmiş, kötü ve zararlılardan da sakındırmaya çalışmışlar hep. Onların izinden giden alimler ve arifler de öyle yapmışlar. Devrin insanları ne kadar öğüt tutmuşlarsa hepsi de kayıtlara geçmiş olmalı. Peki şairler ne yapmışlar? Hakikat pınarından beslenen sanat erbabı da aynı yolu takip etmiş; başka gündemlerinin yanında insanlara doğruları tavsiyeden geri durmamışlardır. Lâkin bu söylemlerini sanat diliyle ve “aşk” ile yapmışlar; şiir kitaplarına da geçirerek kalıcı kılmışlardır faydalı olma ümidiyle. Hepsine rahmet olsun, iyi ki yazmışlar. Öğütlerini tutan olmuşsa ne âlâ, tut(a)mayanlar da kendileri bilir.
“Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş”
Halil İbrahim Haksever