EdebiyâtTöreli Yazılar

Malkaralı Nev’î Dîvânı’ndan Seçmeler

-Orhan ALİMOĞLU-

Malkaralı Nev’î Dîvânı’ndan Seçmeler

Orhan ALİMOĞLU

Divan Edebiyatımızın 900 yıla yaklaşan bir geçmişi var. Bunun 625 yılı Osmanlı,150 yılı Osmanlı öncesi 125 yıla yakını da 20. ve 21. asra aittir. Tanzimat sonrası yapılan tasnife göre Tanzimat’a kadar eski edebiyat, Tanzimat sonrası için yeni edebiyat tabirleri yerleştirilmeye çalışılmış ise de bu iğreti olmuş yine nehir asıl mecrasına yönelmiştir.

20. asırda Alvarlı M. Lütfi, Kaşıkçızade Rızaî hatta B. Necatigil, Osmanzade H. Vassaf, Darendeli Hacı Hulusi Efendi, Veysel Öksüz divanları geleneğin devamının delillerindendir.

Nev’î Dîvânı’nı, merhum hocamız Amil Çelebioğlu’nun kendisi de şuaradan olan hayrü’l halefi M. Nejat Sefercioğlu hazırlayıp neşretmiştir. Önsözdeki kadirşinaslık örneği bazı satırları aşağıya kaydediyoruz.

“Burada öncelikle bu eserin ortaya çıkmasında en büyük paya sahip olan rahmetli hocam Prof. Dr. Amil Çelebioğlu’nu asla dolduramadığım yokluğunun hüznüyle hürmet ve rahmetle anarken, bu yayının gerçekleşmesi sırasında, daha önceki baskıda yer almayan örnek beyitlerin ilavesi ile bazı baskı ve tashih hatalarının düzeltilmesi sebebiyle ortaya çıkan yükü, büyük bir sabır ve anlayışla göğüsleyerek bu baskının mümkün olan en az hata ile gerçekleştirilmesini sağlayan AKÇAĞ Yayınevi çalışanlarına ve değerli yöneticisi sayın Ahmet Hikmet Ünalmış’a teşekkürü yerine getirilmesi gerekli bir vazife addederim”.

Kitabın girişinde şu satırlar “efradını câmî ağyarını mânî”dir, bir âlimin nasıl çalıştığı ve nasıl yetiştiğinin layıkıyla anlatılmasıdır.

Sonuç kısmında;

“Dîvan edebiyatımızın olgunluk devresi olarak kabul edilen 16. yüzyılda yaşamış, eserleri üzerinde bugüne kadar fazla durulmamış; ancak, kaynakların âlim, fâzıl ve bilhassa gazel tarzında başarılı bir şâir saydığı Malkaralı Nev’î’nin divanında,

İslâmî inançlara bağlı, samimî bir müslüman olan şâirin beyitlerinde İslâm dininin prensiplerine aykırı bir ifadeye rastlanmaz. “Bende-i Hüdâ”, ve “mûtî-i peygamber” olduğunu açıkça belirten Nev’î, dört halife, peygamberler ve oniki imam hakkında hürmetkâr ve övücü ifadeler kullanmıştır. Tasavvufu, insanın ve insan nefsinin bir terbiye vâsıtası olarak düşünen şâirin dîvanında, dünyâ nimetlerinden elini eteğini çektiğini gösteren herhangi bir işarete rastlanmaz. Dünyâyı bir misafirhâne, insanları bir iki günlük misâfir olarak değerlendiren Nev’î, dünyâ nimetlerine hırsla sarılmanın faydasız olduğunu ifade eder. Gördüğü ilgiye ve sahip olduğu imkânlara rağmen, öldüğü zaman maddî varlığının çıkmaması ve cenâze masraflarının devrin pâdişâhı tarafından karşılanmış olması, Nev’î’nin savunduğu düşünceye uygun bir hayat yaşadığının ifadesi sayılabilir”.

Nejat Sefercioğlu’nun hocası Âmil Çelebioğlu’na mersiyesi, her iki hocanın da kadrini ve rütbe-i bâlâsını da ifade ediyor:    

Dil tesellî bulmuyor âh gitti cânân neyleyim 

Gitti gelmez bildim artık derde dermân neyleyim 

Hem yetimdir hem de öksüz ilm ü irfân neyleyim 

Şimdi elden gelmiyor takdîre isyân neyleyim 

Dağlıyor bir kor kesilmiş nâr-ı hicrân neyleyim 

Âteş-i Mevlâ’da yanmış nây-ı Mevlânâ idi 

Mesnevî’nin cevherinden damlayan mânâ idi

Dâimâ ilmiyle âmil bir dil-i dânâ idi 

Şimdi elden gelmiyor takdîre isyân neyleyim 

Dağlıyor bir kor kesilmiş nâr-ı hicrân neyleyim

Her ne var âlemde âşık mazhar-ı Allâh diye 

Çırpınırdı kuşca cânı nûr-ı Beytullâh diye 

Yalvarırdı “Kıl şefâat yâ Resûlallâh” diye 

Şimdi elden gelmiyor takdîre isyân neyleyim 

Dağlıyor bir kor kesilmiş nâr-ı hicrân neyleyim

Can verirmiş mürde lafza san dem-i Îsâ imiş 

Tâlibân-ı ilm için yollar açan asâ imiş 

Darda kalmış fülk-i câna gönlü bir mersâ imiş 

Şimdi elden gelmiyor takdîre isyân neyleyim 

Dağlıyor bir kor kesilmiş nâr-ı hicrân neyleyim

Hû deyip göçtü cihandan râh-ı ilmin rehberi 

Şimdi boş kalmıştır artık pîr-i şerhin minderi 

Binde bir gelmez yazık âh geçse yüzyıl benzeri 

Şimdi elden gelmiyor takdîre isyân neyleyim 

Dağlıyor bir kor kesilmiş nâr-ı hicrân neyleyim

“Yol açıldı gün bugündür gönderin illâ” demiş 

“Dehre sultân ol” demişler “istemem aslâ” demiş 

Can verirken son nefeste “Lâ” ile “İllâ” demiş 

Şimdi elden gelmiyor takdîre isyân neyleyim 

Dağlıyor bir kor kesilmiş nâr-ı hicrân neyleyim

Âh edip inler bugün yâran vakitsiz fevtine 

Kıldılar gâib namâzın gitti cennet semtine 

Fâtiha Kevser ve Ahkâf oldu târih mevtine 

Şimdi elden gelmiyor takdîre isyân neyleyim 

Dağlıyor bir kor kesilmiş nâr-ı hicrân neyleyim

Bülbül-i şeydâsı uçmuş bî-nevâ dünyâ bugün 

Gelmez artık eski günler bir güzel hülyâ bugün 

Gönle Hayrânî’yle sohbet ey Sefer rûyâ bugün 

Şimdi elden gelmiyor takdîre isyân neyleyim 

Dağlıyor bir kor kesilmiş nâr-ı hicrân neyleyim

Boş çevirme dergehinden cânımız Cânâ gelen 

Yâ Muhammed kıl şefâat yâr-ı müstesnâ gelen 

Cennet-i Firdevs’e lâyık bir gül-i rânâ gelen 

Şimdi elden gelmiyor takdîre isyân neyleyim 

Dağlıyor bir kor kesilmiş nâr-ı hicrân neyleyim

(İstanbul, 11 Ağustos 1990)

Âmil Hoca’nın Fethi Gemuhluoğlu’na ithaf ettiği şiir (10 Mayıs 1980)

Gitti ey dil kimi sevdik ise cânan diyerek

Etmedik gerçi şikâyet yüce ferman diyerek

İçimiz ağlasa da kan elimizden ne gelir

Mest ü nâlan döneriz bir nice meydan diyerek

Bî-vefa olduğun âhir bize bildirdi felek

Bunca cevr ü sitemi çektirip âsan diyerek

Bir şifâ umduğumuz sevgililer gitti gider

İçirip ayrılığın zehrini derman diyerek

Çok mudur ehl-i figân olduğumuz HAYRÂNÎ

Gitti zirâ kimi sevdik ise cânan diyerek

           Amil Çelebioğlu (1934-1995)

***

Gönül kim arş-ı a’lâdur senin fikr-i lebün anda

Mesîh-âsâ urûc-ı âsumân itmiş letâfetden

Aşığın gönlü arşı âlâdadır. Sevgilinin gönüldeki fikri İsa a.s. gibi onu da gökyüzüne yükseltti.

Ta’lîm ü ta’allüm yoğ iken mekteb-i gamda

Bir noktada Kays ile sebak-dâşlaruz biz      

Gönül-çocuk, aşk-mektep olarak tasavvur ediliyor. Vuslata kadar “mektebi gam” oluyor. Kays da aşkın ders arkadaşıdır.

Câm-ı ışkı nûş iden tâc u asâyı terk ider

Zâhidâ nûş eyle gel gör i’timâd itmez misin   

Aşk kadehinden içen, tacı tahtı asayı bırakır. Ey zahid itimadın varsa bize, yanımıza gel.

Dilâ üstâd isen Şîrîn’i âyînende seyr eyle

Kazup seng üstine Ferhâd-veş sûret-perest olma

Dostum üstad isen Şirin’i kalbine nakşet, orada seyreyle. Ferhat gibi taşlara yazma, dağlarla uğraşma.

Hikmet ile tînet-i insânı ma’cûn eyleyen 

Bir aceb terkîb kılmış neşvesi ışk u cünun  

İnsanın mayası aşk ve cünunun terkibidir Öyle terkib edilmiş ki neş’e veren bir varlık olmuş.

Erlik idüp sen zen-i dünyâya evvel vir talâk 

Virmedin sana talâk-ı fürkati ol senden er     

Sen erlik edip bu vefasız dünyayı bırak. Yoksa o seni daha evvel boşayabilir.

Sana el virmiş iken devlet-i hüsn ü letâfetler 

Elünden bûse alınmaz nedür cânâ bu hissetler   

Ey sevgili sana bu güzellikler lütfedilmişken elini öptürmüyorsun bu kıskançlık, cimrilik tamahkârlık yakışır mı.

Devlet-i dünyâyı dirler fi’l-mesel bir ân imiş

Nâzır oldum ol dahı hep hüsn ile ânundadur 

Ân kelimesi güzellik ve kısa zaman mânâsına geliyor. Güzellik geçiciliği sebebiyle de devlettir, lütuftur.

Bir pula almaz mahabbetsüz cemâli ehl-i dil 

Cevher-i hüsnin bizümle itmesün bâzâr gül  

Güzellik paha biçilmez bir cevherdir. Ama gönül ehli muhabbetsiz güzele değer vermez, bir pula almaz.

Mâh-rûlar dilleri sayd itdi hüsn ü ân ile 

Pâdişâhum sen kul itdün âlemi ihsân ile   

Ay yüzlüler gönülleri avladılar. Sen de ihsanınla âlemi kendine kul ettin.

Biz bir selâma değmeyevüz hiç revâ mıdur

İllerle dâ’im eyleyesin merhabâları     

Ellerle, rakiplerle samimi olasın bize bir selâm vermeyesin, bu revâ mıdır yakışır mı.

Gözümün nûrı gönlümün sürûrı ömrümün vârı

Bizümle dost olmazsan adâvet eyleme bâri   

Bizimle samimi olup yüz vermesen dahi bâri adavet soğukluk gösterme.

Ta’rîfini yârün ukelâ kıldı tasavvur 

Agyârını mâni’ degül efrâdını câmi’  

Sevgilinin ayağının izi saadet mührüdür, sevgili “ağyarını mâni efradını câmi” değil diye tabir edilebilir.

Azîz-i Mısr olursa n’ola olsun Yûsuf-ı Ken’ân

Bize mısr-ı melâhatde gerekmez bir Yûsuf-ı sânî   

Yusuf a.s. Mısır’a aziz olsa ne olur. Bize sevgili güzel olarak yeter. Gayrısı gerekmez.

Dildârsuz aceb mi gönül itmese karâr 

Olur karârı memleketün pâdişâh ile             

Gönül sevgili olmadan duramaz. Netekim bir memleket de padişahsız olamaz.

Gönlümi yıkmak benüm şâhum revâ gördün mi hiç 

Kendü iklîmin yıkar bir pâdişâ gördün mi hiç  

Sevgilim benim gönlümü yıkmak sana yakışır mı. Kendi ülkesini yıkan yakan padişah olur mu.

Bilinmez derdi çokdur mübtelâ-yı mihnet-i ışkun 

Şifâ-sâz olmada hikmet tabîbüm hâzık olmakdur  

Aşığın mihnetinin devası sevgilidedir. Ancak gayet uzman hazakatli bir tabîb, sevgili onu tedavi edebilir.

Hâne-i kalbini yap lutfun ile Nev’î’nün 

Mahzen-i sırr-ı Hudâ’ dur n’ola vîrân ise de    

Ey sevgili bu Nev’inin gönlünü tamir et. Ne kadar yıkılmış olsa da Cenab-ı Hakk’ın sırlarının hazinesi oradadır.

Melâhat mısrınun sultân-ı âlî-şânıdır Yûsuf 

Letâfet göklerinün kevkeb-i rahşânıdur Yûsuf  

Güzellik ülkesinin şanlı sultanı Yusuf.  Latif göklerin parlayan yıldızı da Yusuf a.s. dır.

Güllerin hôş râygân itmiş metâ’-ı hüsnini 

Gülşen içre bülbül-i gûyâyı dellâl eyleyen

Güller güzelliğini zengince göstermiş. Bülbül de devamlı öterek bunu ilan (dellâl) ediyor.

İder gülden şikâyet bülbül-i şeydâyı söyletsen 

Şeker yir şükrin itmez tûtî-i gûyâyı söyletsen   

Dertli bülbülü söyletsen gülden şikâyet eyler. Tuti de hem şekeri yer hem de şükretmez. Yani ilahi güzellikte kimse tatmin mutmain olmaz.

Salındı dâr-ı ukbâya cihandan göçdi çün Mansûr

Hakîkat gülşeninde gördüm ol serv-i hırâmânı

Hallac-ı Mansur k.s. ukbaya bâki âleme göçdü. O servi boyluyu hakikat gülistanında gördüm.

Bu şi’ri güzeller n’ola başında götürse

Nev’i sokulur gûşe-i destâra şükûfe   

Bu güzel şiirleri güzeller anlasa başına taksa. Çünkü güzeller başörtüsünün kenarına gül takarlar.

İsm-i şerifi geçenler ve Nevi’ye rahmet ve mağfiret, Sefercioğlu hocamıza hayırlı, uzun ömür, pek çok eser niyaz ederiz.

Orhan Alimoğlu

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu