Doç. Dr. Erhan Çapraz

Âhir ömrümüzü ederler talan…

Yukarıdaki başlığı, Töreli Türk Edebiyatı’nın büyük şairi Karac’oğlan’dan aldım. Aslında dizenin bağlı olduğu mısra şöyle:

“Yedirdin içirdin hepsi de yalan

Âhir ömrümüzü ederler talan”

“Talan” kelimesinin sözlüğümüz Kubbealtı’nda şeklî ve mânâya dönük açılımı ise “i. (Eski Türk. tala-mak [> dala-mak] “yağmalamak”tan ta-la-n)” şeklinde. Kelime tālān şeklinde Farsça’ya, ayrıca Rusça ve Bulgarca’ya da geçmiş. Yani anlaşılan onları da talan etmiş.

Türklerde eskiden beri bir “yağma geleneği”nin mevcudiyeti hepimizin malûmudur. Kestirmeden ifade etmemiz gerekirse “talan” kelimesinin aslı ve esası bu geleneğe dayanır. Fakat bu geleneğin hakikatta (hakikat alanı) asıl maksad-ı ilticagâhı ise sadece Rabbü’l-âlemîndir. Bu yüzden Yunus Emre Hazretleri, “Canlar canını buldum / Bu canım yağma olsun” deyiverir. Niyazi-i Mısrî’min dediği üzere, bunu kendi benliği için yapanların yağması bile talandır:

“Dört yanımdan nâr u bâd u âb u hâk ede hücum

Benliğim onlar alıp bu varlığım tâlân ola”

Hülasa, yağma asla ve kat’a -hâşâ ve kellâ- O’na (C.C.) eş değerde olamayacağı için de “yalan”dır. Yani, O (C.C.), hakikat alanı dairesinde “yağma”, “talan” ve “yalan”ı birbirine eşitler. Buradaki şeklî kaygı ise sadece işin şekil ve tekniğinde olan veya kalanlara ait bir kaygıdır. Zira Kur’an’dan açıkça öğrendiğimize göre bir şeyin olması için O’nun (C.C.) “Ol!” demesi yeterlidir (Nahl, 40).

Medeniyet dairesinden bakıldığında ise bir tek bizde talan yoktur. Batı’nın emperyalizmi sadece “talan”a odaklanmıştır. Bizde ise sadece yağma vardır: Gerektiğinde cânı bile cânân için yağma…

Lugatta, tek başına “yağma”nın mânâsını ele aldığımızda, iltica makamında O (C.C.) olmadığı için kelimenin kazandığı kaçma, çapul gibi mânâların hemen hemen hepsi süflîdir. Elbette bunların arasında yer alan “ganimet”in de Kur’an’da da geçtiği üzere İlâhî bir tecelliye mazhariyeti mevcuttur.

O’nun (C.C.) için yine Yunus Emre Hazretlerinin buyurduğu üzere biz Törelilere düşen her daim, “Nideriz dirlik suyun biz cânı yağmaya verdik / Cevherleri sarraflara mâdeni yağmaya verdik” demektir. Hakkı Bey’in şu söylediğine bakılırsa bu süreç ezelden ebede kadar da sürecektir:

“Sâkî-i kevser elinden nûş edip câm-ı ezel

Hakkıyâ yağmâya verdim cümle varım tâ ebed

Peki, bizde “yağma” veya “talan” şeklinde tecelli eden bu sürecin Yaradan’ımızın katındaki tecellisi nedir?

Yağmaktır.

Çünkü nasıl ki bizim yağmamız O’nun (C.C.) rahmeti için ise O’nun (C.C.) rahmeti ise yağma[k]dır. Süleyman Çelebimizin Mevlid’inde ifade ettiği gibi, Hem yağar halk üzre Hakk’ın rahmeti…”

Bakınız; birilerinin çapkınlıkta kendisine sınır tanımadığı; halbuki törenin büyük şairi olan Karac’oğlan, kendisini böyle tanıtanları nasıl uyarıyor:

“Ala bulut gibi göğe ağarım

Sulu sepken gibi yere yağarım

Yani, demem o ki efendim, “yağma” deyince aklınıza sadece Yağma Hasan’ın böreği gelmesin…!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu