Sıfat olan, (< gözel < göz+el)’in izdivacından doğan “güzel” kelimesi, sözlüğümüz Kubbealtı’nda ilkin,“göze ve kulağa hoş gelen, görülmesi, duyulması insana zevk veren, cemil” mânâsına gelir. Yani güzel, cemildir; cemil de cemâle müştaktır. İşte bu sebeptendir ki âdemoğlu, her cemili cemâl görür. Bu ise bizde her cemildeki cemâle karşı bir takdir uyandırır.
Sûfî geleneğimizde de cemil yalnızca cemâle bağlıdır. Çünkü O (C.C.), hüsn-i mutlak ve cemâl-i mutlaktır. Sûfîler, “Allah’ın emrettiği her şey güzel, yasakladığı her şey çirkindir” derler. Yani her güzelde O’nu (C.C.) ararlar!
Havanın da suyun da soyun da toyun da güzel olması O’ndandır (C.C.).
Güzel olan her şey bizi O’na (C.C.) çeker. Karac’oğlan’ın dediği gibi “Güzelsiz yaylaya konup göçülmez.” “Bir güzel sevdâsı serimde tüter.” (Pir Sultan Abdal).
Fakat tüm bunlar içinse bizim Nûreddin Kalkandelen’in dile getirdiği üzere daima hüsn-i Ken’an’da olmamız gerektir. Yoksa hüsn-i Yûsuf bulunmaz: Gördüğün her bir cemâli hüsn-i Yûsuf sanma kim / Çok güzeller vardır ammâ hüsn-i Ken’an bir olur.”
Ancak bu saye iledir ki “güzel” bizde hep hoşa gidecek bir nitelik bırakır. Biz ise bu niteliğe haiz olarak güzellerin de en güzelini seçeriz.
Aslında, “Güzel ne güzel olmuşsun/ Görülmeyi görülmeyi…”; “Ben güzele güzel demem/ Güzel benim olmayınca” dese de insan hep güzelin esiridir…
Elbette, “Hiç ummadığın yerde / Nâgâh açılır perde / Derman erişir derde / Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler!” (Erzurumlu İbrâhim Hakkı).
İnsan, O’nun (C.C.) için güzel güzel oturur, konuşur ve yer. O’nun için her şey güzel olur. O’nun için her şeyi güzelce temizler, güzelce yıkarız.
Hulâsa, Kütahya türküsünün dillendirdiği üzere bizim bu dünyaya gelişimiz sadece “bir güzelden ötürü”dür cânım hey!
O hâlde bu güzel (Mevlid-i Şerif) günde, Kalkandelen üstattan ilhamla, her dem hüsn ü ânda olmak ve bulunmak niyaziyla…
Kandilimiz mübarek olsun efendim🌷