Doç. Dr. Erhan Çapraz

Her şey olmak (kün) ile başladı…

Şimdi bir kelime düşünün ki hem kendisi iş, oluş ve hareket bildirsin hem de iş, oluş ve hareketin kendisi “ol”sun! Düşünmeye pek de gerek yok galiba! Zira aradığımız cevap hemen hemen her cümlemizin içinde zaten geçiyor: “olmak”.

Eski Türkçede “bol-mak” şeklinde karşımıza çıkan “olmak” filli geçişsiz bir fiil olup sadece bu teknik gramatik özelliğiyle bile doğrudan O’na (C.C.) âittir. Geçen haftaki yazımızda da belirttiğimiz üzere, dilin (lisân) teknik “ol”arak da gramatikal bir kalıba bürünmesi, O’nun “Kün” (Ol) emriyle vücût bulmuştur. Bu da bizim “Töreli Türk Dili” adını verdiğimiz yapının esâsını teşkil etmektedir. Zirâ, “Kün” lafz-ı celâli, “Allah bir varlığın veya olayın gerçekleşmesini istediği zaman ‘ol’ (kün) der, o da hemen oluverir” anlamındaki âyetlerden hareketle (meselâ bk. el-Bakara 2/117; Âl-i İmrân 3/47, 59) kevn masdarının emir sîgasından türetilen bir terimdir ve kelâm, tasavvuf ve edebiyatta Allah’ın “yok”tan mutlak mânâda yaratmasını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Hattâ Mâtürîdî kelâmcıları da “kün” kelimesinden tekvin terimini oluşturmuş ve eserlerinde ilâhî fiillerle ilgili meseleleri bu başlık altında işlemişlerdir. Mutasavvıflar ise ilâhî fiillerin tecellilerine dair edebî metinlerde meseleleri “kün” yanında “kün fe-yekûn, kün fe-kân” gibi ibarelerle anlatmışlardır. Yâni her hâlükârda olmak (kün), ilâhî “fiil”lerin tecellilerine mazhar kılınmış; bu yönüyle de tüm mahlûkâtın olduğu gibi “lisân”ın da yaratılışına vesile teşkil edilmiştir.

Kelimenin sözlükte “Meydana gelmek, vukū bulmak”, “gerçekleşmek, tahakkuk etmek”, “bulunmak, var olmak”, “yaşamak, hayat sürmek, bulunmak”, “olgunlaşmak, kemâle ermek”, “hazır duruma gelmek”, “uygun düşmek, yerinde olmak” şeklindeki temel anlamlarında bile bu hakikatı görebilmek her zaman mümkündür! Yine kelimenin, (Zaman bildiren kelimelerle) “Geçmek, tamamlanmak”, (Zaman bildiren kelimelerle) “Gelip çatmak, yaklaşmak”, (Bir şey) Birinin mülkiyetine geçmek”, (Bir şeye) “Sâhip olmak”, (Hastalık bildiren kelimelerle) “Yakalanmak, tutulmak, müptelâ olmak”, “Sarhoş olmak”, “Tam gelmek, uymak”, (İyelik eki almış bâzı kelimelerle) “Dokunmak”, “Mahrum kalmak, elinden kaçırmak, yitirmek”, “Yapılmak”, “Bir yere mensup olmak”, Geniş zamânın ve şimdiki zamânın tekil üçüncü şahsı “-dir”, (İsimlerden sonra geldiğinde) “… hâline gelmek”, (Sıfatlardan sonra geldiğinde) “… vasfını taşımak”, İsim-fiillerden sonra anlamı kuvvetlendirmek, değişik bir ifâde sağlamak için bir üslûp özelliği olarak kullanımları da tamamen bu hakikatı ızhara dönüktür…

Kelimenin, “Ola ki”: Olabilir ki, belki; “Olamaz”: Ret ifâde eden ünlem, olması mümkün değil; “Olan biten”: Olmuş ve olmakta olanlar, cereyan edenler, olup bitenler; Mevcut her şey, olanın hepsi; “Olan oldu”: Telâfisi, düzeltilmesi mümkün olmayan durumlar karşısında kullanılır; iş işten geçti, artık yapacak bir şey yok; “Oldu olacak”: Mâdemki iş bu hâle geldi, artık yapabileceğini yap, çekinme; “Oldu olanlar”: ‘Olması istenmeyen kötü şeyler oldu’ anlamında esef sözü; “Olduğu gibi”: Nasıl ise öyle, aynen; “Olduğu gibi görünmek”: Kendini olduğundan başka türlü göstermek için gayret sarfetmemek, içi dışı bir olmak, dürüst ve samîmî olmamak; “Oldum bittim”: Bildim bileli, oldum olası; “Oldum (Oldu) olası (olasıya)”: Tâ eskiden beri, bildim bileli, oldum bittim; “Olmaya ki”: Sakın; “Olmaz”: Olması imkânsız, muhal; ‘Hayır, kabul etmiyorum’ anlamında ret sözü; “Olmazları oldurmak”: Olması imkânsız görünen şeyleri gerçekleştirmek; “Olmazsa olmaz”: sıf. Kesinlikle gerekli olan, zaruri, öncelikli, kaçınılmaz; “Olsa olsa: Ancak, nihâyet, olsun olsun; “Olsun”: (İsimlerden sonra) Bile, dahi; halk ağzı. ‘Peki, kabul’ anlamında cevap sözü; “Olsun olsun”: Olsa olsa; “… Olsun … olsun”: Cümlede aynı değerdeki iki kelime arasında bağlama vazîfesi görür; “Olup bitmek”: Geçmek, cereyan etmek; “Olup olacağı”: Hepsi, bütün mevcut olan şeklindeki kullanımları ise âdetâ âyetlerde geçen “ol’ (kün) der, o da hemen oluverir” kalıbının birer çeşitlenmesi kabilindendir!

Hattâ töresöz dâiresinde teşekkül eden “Abdala mâlûm olur / Abdestinden şüphesi olmamak / Adam olmak / Adam oluncaya kadar dokuz fırın ekmek ister / Ağır ol / Ağzına sakız olmak / Ağzının harcı (aşı) olmamak / Ağzının kaşığı olmak / Ağzının kaşığı (kalıbı) olmamak / Ağzının ölçüsü (arşını, endâzesi) olmamak / Ağzın var olsun / Ahrette iki eli (on parmağı) yakasında olmak / Aklı başka yerde olmak / Aklından (Akıldan) zoru olmak / Aklında olsun (bulunsun) / Alacağım olsun / Alacağın olsun / (İşin) Alayında olmak / Âlemin ağzına sakız olmak / Âlet olmak / Allah’a emânet olun / Allah (senden, ondan) râzı olsun / Allah’tan olacak (olacak ki) / Allah yardımcısı olsun / Ant olsun / Arayıp soranı olmamak (bulunmamak) / (Bir şeyin) Astarı yüzünden pahalı olmak / (Ağzının) Aşı olmamak / Aşk olmadan meşk olmaz / Ayrı seçi olmak / Ayrısı gayrısı olmamak / Azizlik olsun diye / Babası (Babaları) üstünde olmak / Bacası tütmez olmak / Bahtı açık olmak / Balıklara yem olmak / Balta olmak / Başın sağ olsun / Belâ olmak / Benzetmek gibi olmasın / Berhudar ol / Beş paralık olmak / Beş parmak bir olmaz / Bir atımlık barutu olmak (kalmak) / Bir baltaya sap olmak / Bir testiye kulp olmak / Boynuna borç olmak / argo. Bozum olmak / Canın sağ olsun / Çok olmak / Çorbada (Aşta) tuzu (maydanozu) olmak (bulunmak) / Dillere destan olmak / Dut gibi olmak / Eksikli olmak / Elçiye zeval olmaz / (Birine) Eyvallahı olmamak / (Bir şeyde) Gözü olmak / Her düğünün çengisi olmak / Her tarakta bezi olmak / İç güveysinden hallice olmak / İçine dert olmak / İçli dışlı olmak / İğne iplik olmak / İki eli kanda olmak / Kanlı bıçaklı olmak / Kapılı bacalı olmak / Kendi kendine gelin güvey olmak / Körkandil olmak / Kötü kişi olmak / Kulağına küpe olmak / Ne oldum delisi / Ön ayak olmak / Toz olmak / Tükaka olmak / Yüz göz olmak” şeklindeki olmak fiiline bağlı deyim ve atasözleri de “tek” ve “temel” hakîkî kalıbın (kün) birer tecellisinden ibarettir. Fakat maalesef bu hakikattan mahrum kalanlar, kelimenin esasını sâdece gramatikal evreninin teknik zeminde müşahade edip değerlendirmeyi bir “bilim” “ol”arak kabul etmektedirler. Hâlbuki, her şey gibi “bil”imin de “be”/“bâ” harfinden başlayıp “bilim” olmaya kadar uzanan kemâlinin de O’nun (C.C.) iradesine “ba”ğlı “ol”duğu (bâ-r) apaçıktır!

Ne diyelim! Töreli Türk Dili yolunda şimdilik tek başımıza çıktığımız bu hakikat yolculuğunda kendimiz için “ba”şarılı “ol”mayı dileyelim! Elbette, gayret bizden, takdir ve tevfik Allâh’tandır! Efendim ey meded!

Arefî soylamış, görelim cânım ne soylamış:

“Kün” emriyle tüm mevcûdât

yaratıldı dil vâridât

kula verdi Hak istidât

Arefî’yem böyle bilesin…

Erhan Çapraz

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu