Efendim, hilkat ile hakikat arasında ince, fakat çok güçlü bir bağ mevcûttur. Türedi olanların bu bağı görmeleri ise maalesef mümkün değildir. Rabbimiz bizi töreli kullarından eylesin. Âmîn.
Kubbealtı Lugatı’nda aslı Arapça olan hilkatın (ﺧﻠﻘﺖ) ilk mânâsı, “yaratma, yaratılma, yaratılış” demektir. Töreli Türk Edebiyâtı’nın kurucu büyük şairlerinden Yahyâ Kemal, yıldızların zevali üzerinden hilkatın -aslında töreli herkesçe bilinen- muammasını çok güzel dile getirir:
“Bir yıldızın zevâlini gördük de böylece
Yâ Rab dedik nedir bu muammâsı hilkatin”
Hilkatın sözlükteki ikinci mânâsı ise yine ilk mânâsına bağlı olarak kazandığı “yaratılıştan gelen, sonradan kazanılmayan hal, tabiat” demektir. Yine Yahyâ Kemal bu hususu da hayal şehir üzerinden hakikata şöyle bağlar:
“Halkının hilkati her semtini bir cennet eden
Karşı sâhilde karanlıkta kalan her tepeden”
Hilkatın hakikatla doğrudan örtüştürelemediği durumlar için lisanımızın üretmiş olduğu tabir ise “Hilkat garîbesi”dir. Bu tabir lisanımızda mecazî mânâda “acâyip, tuhaf, çirkin (şey veya kimse)” mânâsında yaygın olarak kullanılmaktadır.
Hilkatın nispet eki -i almış şekli “hılkî” ise “hilkate âit olan, yaratılıştan, fıtrî, cibillî” mânâsına gelir. Aslında hulkun hilkatını da ortaya koyan bu kelime en aslî hakikatını Süleyman Çelebi Hazretlerinin terennüm ettikleri üzere Resulullâh’ta bulmuştur:
“Ana ol hulkun kamusu hılkî idi”
Kelimenin tamlamalarda ortaya çıkan aynı mânâdaki müennes şekli ise “hılkiyye”dir. “Meziyyet-i hılkıyye” ve “mahâret-i hılkiyye” gibi “yaratılıştan olan” terkipler yapar. Çoğulu ise “hılkiyyāt” olup “hilkate, yaratılışa âit olan, yaratılıştan gelen nitelikler, tabiî vasıflar” mânâsına gelir. Yine kelimenin mastar eki -iyyet ile aldığı “hılkiyyet” şekli de “Bir hâlin, bir huyun yaratılıştan olması, fıtrî olma durumu” için kullanılır.
Şimdi gelelim hilkatın esasına. Bu kadar hilkata bağlı kelimeden asıl murâd edilen ise hiç şüphesiz hilkattan hakikata, yani hilkat ve hakikatın yegâne sahibi Rabbimize erişebilmektir. Bu bağlamda biz kullarına düşen ise sadece O’na (C.C.) ram olmaktır! Başka türlü, hakikatın yerinde yeller eser… Bizden söylemesi…!
Gel o zaman, hilkatını anla; hakikata ram ol!
Efendim ey meded!
Ârifî’m soylamış, görelim cânım ne soylamış:
hilkatın ve hakikatın derdinde
ârifî’yem işin sade merdinde
kimi yumşağında kimi serdinde
gezer dağdan dağa arar töreli…