Doç. Dr. Erhan Çapraz

“Muhabbet bir belâdır kim…”

Halîmî, aşka ve sevdâya düşenin halini, “Benim derd-i derûnum âşık-ı zâr olmayan bilmez / Muhabbet bir belâdır kim giriftâr olmayan bilmez” şeklinde dile getiriyor. Hakîkatta ise muhabbet, “kulun kalbinin tabiî bir şekilde Allah’a ve O’na âit olan şeye meyletmesi ve yönelmesidir.” Yâni, Ar. ḥubb “sevmek”ten neş’et eden maḥabbet, asıl dosta, size de karşılıksız dost olana karşı koşulsuz bir bağlılık nişânesidir. Dolayısıyla muhabbetin doğrudan sohbete ve yârenliğe açılan bir kapısı vardır. Bu kapının yegâne melcei ise Hz. Muhammed’dir (s.a.s). Bu yüzden hak ve hakîkata dönük töreli geleneklerin tamâmı O’na çıkar:

“Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl

Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl” (Lâedrî).

Nitekim Pîr Sultân’ımıza göre de bu doyumsuz bir muhabbettir ve bundan kaçan “insân” ol/a/maz:

“Dîdâr ile muhabbete doyulmaz

Muhabbetten kaçan insân sayılmaz

Münkir üflemekle çerağ söyünmez

Tutuşunca yanar aşkın çırası”

Bu bağlamda birisine karşı beslediğimiz muhabbette de aslında O vardır. Muhabbet etmenin esâsını da O kurmuştur çünkü… Bu öylesine sarmaş dolaş olmuş bir sevgidir ki girift işlemeleriyle muhabbethâneye bile bir nakış işi olmuştur… Bu uğurda türlü eziyet ve sıkıntılarla muhabbet-zede olmak da mukadderdir. Muhabbet-kâr (muhabbetli) ve muhabbet-pezîr (muhabbet edilen) olmak ise en büyük hünerdir. Bunun için Erzurumlu Emrâh’ın dediği gibi her türlü hevâ vü hevesten âzat olmak gerektir:

“Olmak istiyorsan muhabbet-pezîr

Zencîr-i hevâya gel olma esîr”

Hattâ bu muhabbet öylesine yakıcıdır ki ucu yakılmış muhabbet-nâmelerin de isidir… Feste kök salmış püsküllü belâdır… Muhabbet çiçeği ve muhabbet kuşudur… Hepsinden de öte sevgili dolu, muhabbetlü olmuştur:

“Ne maksûd eylese makbûl olurdu

Muhabbetli sözüne kul olurdu” (Yahyâ Bey).

“Gelip oturalım edepli uslu

İkimiz arası pek muhabbetlü” (Karac’oğlan).

Elbette her şeyde olduğu gibi muhabbette de bir ölçü vardır. Yâni muhabbetin fazlası zarar getirebilir:

“Demedim mi nâzlı yârim ben sana

Çok muhabbet tez ayrılık getirir” (B. Manço).

Fakat her hâlükârda “değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan” olur… Ara yerde muhabbetin en büyük düşmânı ise câhillerdir. Onun için bu husûsta bir başka töresözümüz bizi açıkça uyarır: “Âlimle sohbet et, alırsın mertebe; câhille sohbet etme, dönersin merkebe!”

Efendim, iyice dikkât edilirse tüm yollar O’na çıktığı gibi, tüm muhabbetlerin de asıl kaynağı O’dur! Ammâ bu yol çetindir. Bu yüzden Resûlullâh (s.a.s) bir hadîs-i şerîfinde “Eğer beni seviyorsan fakîrliğe karşı bir kalkan hazırla. Çünkü fakîrliğin beni seven kimseye gelmesi, selin durak yerine akması gibi hızlıdır” (Tirmizi, Zühd, 36) şeklinde buyurmaktadır. Dolayısıyla O’na karşı îmân ve sevgi bir iddiâdır. Her iddiâ da doğruluğunun kanıtlanması için isbât ister. İsbât ise başa gelecek olana sabretmekle olur! Hulâsâ Halîmî’nin de söylediği gibi “Muhabbet bir belâdır kim giriftâr olmayan bilmez!”

Muhabbetiniz dâim; sabrınız kâim olsun efendim!

Lutfî Baba soylamış, görelim cânım ne soylamış:

Gel Efendim ey medet

Sanadır hak muhabbet

Hâsıl oldu Muhammed (s.a.s)

Lutfi cân hezâr gayret…

Erhan Çapraz

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu