Ramazan geleneklerinde de görüldüğü üzere mizâhın esâsı, sohbet ve muhabbete dayanır. Nitekim kadîm dönemden beri Türk kültürüne dönük sosyo-kültürel okumaların “meclis” etrafında teşekkül ettiği görülmektedir. Töreli gelenekte hakîkat alanını Bezm-i Elest’in teşkîl ettiği meclis, türlü türlü minyatür kesitler halinde tezâhürünü günümüzde de tüm canlılığıyla sergilemektedir.
Hîç şüphesiz meclise dönük bu sohbet ve muhabbetin esâsını da dîn belirlemektedir. Zirâ dînin muhabbet ve samîmiyet üzere inşâ edildiği kabûl edilmektedir. Bu sevgi ve bağlılığın merkezinde ise Hz. Peygâmberimiz (s.a.s) vardır. İsmail Güleç hocamızın da belirttiği üzere, “Peygâmberimizi tanımadıkça sevemeyiz.” Nitekim Allâh Rasûlü (s.a.s) de bizzât, “Cânım kudret elinde olan Allâh’a yemîn ederim ki, sizler îmân etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de îmân etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” (Müslim, Îmân 93-94; Tirmizî, Et’ime 45; İbni Mâce, Mukaddime, 9) buyurarak “sevme”nin îmânın dahi ön şartı olduğunu bize açıkça bildirmiştir. Bu bağlamda, doğrudan nebevî terbiyeye bağlı Töreli Türk Mizâhı’nın da sözkonusu sevgi, sevme ve sevilme çerçevesinde hayât bulup şahsiyet kazandığı rahatlıkla ifâde edilebilir. Nitekim daha sonra ayrıca ele alacağımız üzere sahâbenin güleç yüzü Nuayman b. Amr’ın şakalarına karşı Hz. Peygâmberimizin (s.a.s) takınmış olduğu tavırlarda da bunu açıkça görmek mümkündür. Öyle ki Nuayman b. Amr, içki harâm kılındıktan sonra hemen içkiyi bırakamamış ve bu yüzden birkaç kez Hz. Peygâmber’in (s.a.s) huzûruna çıkarılmıştır. Bir sahâbenin, “Allâh ona lânet etsin” diye bedduâ etmesi üzerine, bu ifâdeyi onaylamayan Hz. Peygâmber, onun Allâh’ı ve Rasûlünü (s.a.s) sevdiğini söylemiştir.
Gerçekten de Nuayman b. Amr’ın yerini almadığı bir gazâ yoktu. Medine’ye yolu düşen kervanların getirdiği meyvelerden Hz. Peygâmberimize (s.a.s) mutlaka tattırmak isterdi. Kurulan pazarlardan veresiye meyve, yağ ve bal satın alıp Hz. Peygâmberimizin (s.a.s) evine gönderir, satıcıların paralarını istemesi üzerine ödemeyi Hz. Peygâmberimizin (s.a.s) yapacağını söyleyerek aradan çekilirdi. Alacaklıların kapıya gelmesine şaşıran Rasûlullâh (s.a.s) Nuayman’a bunları kendisinin hediye ettiğini hatırlatır, o ise parası bulunmadığını, ancak bu güzel şeyleri tatmasını ârzû ettiği için satın aldığını söyleyerek Allâh’ın elçisini neşelendirirdi. Hz. Peygâmberimiz (s.a.s) ise her seferinde borcunu gülerek öderdi. İyice dikkat edilecek olunursa burada mizâhın muhabbet temelinde inşâ edildiği görülmektedir. Fakat dîger sahâbe efendilerimizin tavırlarında da açıkça tebârüz ettiği üzere her hâlükârda mizâhın haktan ve hakîkattan yana olduğu da bir vâkıadır.
Efendim, sizin de mizâhınız haktan ve hakîkattan yana olsun! Böylece gönlünüze sevgi dolsun… Yûnus Emre Hazretlerinin ifâde ettiği üzere, “Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim sevilelim / Dünyâ kimseye kalmaz!”
Lutfî Baba soylamış, görelim cânım ne soylamış:
Nuayman’dı sevgi adı
Sahâbenin mizâh tadı
Hak Muhammed’in (s.a.s) aşkına
Lutfi Baba etti yâdı…
Erhan Çapraz