Doç. Dr. Erhan Çapraz

Muzhirden mazhara Batı’dan batıla…

ilkokul 4. sınıfa giden oğlum, üç gün önce bir vesile ile, “Baba, bunlar Batı inancı” deyiverince anladım ki Batı’dan batıla sadece bir “l” kadar mesafe var. Her ne kadar oğlum bunu bilinçli söylemese de Batı ile batıl arasında yapıca olmasa da mantıkî açıdan istidlâle dayalı bir bağ kurulabileceğini düşünüyorum. Elbette bunu da “Kün!” (Ol!) emr-i ilâhîsinin tecellisine bir mazhar kılarak yapmaya çalışacağım. Aslında İslam’dan dolayı bizim için artık batıldan öte bir kıymetiharbiyesi bulunmayan Batı’nın inancı da benim böyle bir bağ kurabilmemi mümkün hâle getiriyor. Dolayısıyla Batı’dan batılı da “Kün”ün bir mazharı olarak telakki etmekteyim. Lakin bir kez daha vurgulamak gerekirse bu mazhar, doğrudan Cenab-ı Hakk’ın muzhiri olan bir mazhardır. Hiç şüphesiz bu mazhara has olan; Süleyman Çelebi hazretlerinin Mevlid’inde “Muzhir-i Hak mazhar-ı envâr idi / Cümle lutf-ı Hak özünde var idi suretinde dile getirdiği gibi Hz. Peygamber’dir (s.a.s.). Bu bağlamda O’na ve O’nun sevgisine mazhar olan herkesin de bu nişanın sırrına kolaylıkla mazhar olabileceğini de rahatlıkla ifade edebilirim.

O, ‘muzhir’ olduğu için, biz her şeye ‘mazhar’ oluruz. Tıpkı oğlumun söyleminden benim Batı’dan batılı izhar etmem gibi… Tabii bu arada telakkimizin mutasavvıfe arasında “nur-i Muhammedî” hakikatına tamamen muvafık olduğunu da belirtmeliyiz. Zira, Ahmet A. Konuk merhumun dile getirdiği üzere nur, kendi zâhir ve eşyâyı muzhir olan [her] şeye derler.” İşte tam da bu noktada âdemoğlu, izhara mazhar olmaktadır. Bakınız Osman Şems Efendimiz bu hakikatı töreli şiir lisanıyla ne de güzel izhar ediyor:

“Seyr edip muzhir ü mazharda olunduk izhâr

Şer’-i muhtâra uyup râz-ı nihân istemeyiz

Tabii, yukarıdaki beyitteki “şer’-i şerif” uyarısını dikkatten kaçırırsak hakikati de tamamen ıskalamış oluruz. Dolayısıyla her ne kadar istemesek de “râz-ı nihân”a mazhar (vasıl) “ol”abilmemiz de her halükârda ancak “şer’-i muhtâr”a, yani O’nun (s.a.s.) hakikatine tamamen uymakla mümkündür. İşte insan, ömrünün tamamını buna mazhar olmak için harcar; harcamalıdır da! Zira bizim için bu durum, muzhirin mazharına nâiliyettir, yani açıkça bir mazhariyettir.

Efendim, lugatimiz Kubbealtı’nda mazharın bir de mızher, yani “Tekkelerde zikir esnâsında kullanılan ve bâzılarının kenarında halkalar bulunan, kasnağı çifte kirişli, zilsiz, kasnak çapı 50-60 santim kadar olan, def biçimindeki musikî aleti, bender, bendir” mânâsı var ki bu da muzhirin tekkedeki mazharıdır. Yani nur-i Muhammedî hakikatini, çalınan bir mazhara da izhar eder. Dolayısıyla oğlum gibi benim de Batı’dan batılı veya batıldan Batı’yı izhar etmem çok mu?

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu