Doç. Dr. Erhan Çapraz

Rövanşist tavrımız daha ne zamana dek sürecek?

Lütfi Bergen hocamızın iddia ettiği üzere biz ilk ve en kadim milletiz. Fakat, en kadim millet oluşumuzun alamet-i farikası ise her dem seferde bulunmamızdır. Seferde zafer vardır, şiarına malik, ender bir milletiz aynı zamanda. Bu arada hakiki seferimizin ise Allah sevgisiyle dolup taşan insan gönlünün dünyevî bağlardan kurtulup Cenâbıhakk’a yönelişi, maddeden mânâya yolculuğu olduğunu söylemede de büyük fayda vardır.

Bu bağlamda Malazgirt’ten tutun da Karabağ seferine kadar eşsiz zaferlere sahibiz. Elbette tarih sahnesinde mağlubiyetler de yaşadık, fakat bunlar, elde ettiğimiz büyük zaferlerin yanında bir ehemmiyet taşımaz!

Bir de dolaylı olarak bu seferlere bağlı ortaya çıkan kültür alışverişine dönük seferlerimiz vardır. Rövanş/Revanş kelimesini (Fr. revanche < Lat.) Fransızcadan alışımıza bakılırsa Tanzimat’la birlikte Fransa’ya yakın batılılaşma maceramızın bu seferde ayrıcalıklı bir mahiyete haiz olduğu da açıkça görülür. Hâl böyle olunca, medeniyet algımızda yaşadığımız büyük bir sarsıntıya bağlı olarak kadim sefer anlayışımızda büyük bir değişimin yaşandığı da âşikâr. Bunu en iyi, Cumhuriyet’le birlikte yeni rejimin kuruluşunda görüyoruz. Her alanda yaşanan topyekün bir değişmeye bağlı olarak kadim sefer ve zafer algımızın da bir dumura uğradığı kesin. Kimi zaman solcuların sağcılara, sağcıların solculara; Kemalistlerin muhafazakârlara, muhafazakârların Kemalistlere karşı bir sefer ve dolayısıyla da zafer için sürekli bir mücadelesi mevcut.

Peki bu sürekli rövanşist hâlin asıl kaynağı (sahibi) kim? Rövanşist kelimesiyle birlikte aldığımız Batı. Fransız, İngiliz…

Bunun için ayrıca bir şahit aramaya gerek var mı? Gazze, Suriye, Irak ve hatta Ukrayna’ya baktığımızda durum kabak gibi ortada zaten.

Peki hâl hakikaten böyle olduğu hâlde biz ne yaparız? Sürekli kendi iktidarımızın peşinde koşarız. Muhalefet (solcular) iktidar için ellerini çoktan ovuşturmaya başladı bile… Elbette Cumhuriyet’ten beri yaşanan bu rövanşist döngüde haklılık payları da yok değil!

Sadece Allah’a iman etmek; güç, kuvvet ve iktidar sahibi olarak da yalnızca O’na inanmak kimin umurunda? Hâşâ…

Gücü ve kudreti kendinde ve bağlı olduğun cemiyette görüyorsan artık söyleyecek bir şey de kalmamıştır aslında.

Ya Hakk’ın sana her zaman bahşettiği fabrika ayarlarına geri dönersin ya da rövanşist tavrınla kendince mutlu mesut yaşamaya devam edersin…!

Ne de olsa seçimlerin Türkiyesi…

21

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu