Bu yazımda sizlere başlıkta sözünü ettiğim ibâreden hareketle, töresözlerin doğrudan Kur’ân-ı Kerîm’e (hakîkat alanı) bağlı olarak teşekkül mâcerasını anlatmaya gayret edeceğim.
Enfâl sûresinin 17-18. âyetlerinde Rabbimiz bizlere: “Savaşta onları siz öldürmediniz, onları Allâh öldürdü; (oku) attığında da sen atmadın, Allâh attı; bunu da mü’minlere kendinden güzel bir lutufta bulunmuş olmak için yaptı. Allâh her şeyi işitmekte, her şeyi bilmektedir. İşte size lutfu! Allâh inkâr edenlerin tuzaklarını hep bozmaktadır.” şeklinde buyurmaktadır. Bu âyetlerin inmesine sebep olarak Bedir, Huneyn gibi birkaç savaşta Hz. Peygâmber’in (s.a.s) yerden bir avuç çakıllı toprak alarak düşmâna doğru savurması, tozun ve çakılların birçok savaşçıya isâbet ederek onları saf dışı bırakması olayı zikredilmiştir (İbn Hişâm, Sîre, II, 280-281; İbn Kesîr, III, 570-572). 17. âyette öldürme fiili genel olarak mü’minlere, atma fiili de Resûlullah’a nisbet edilmekle birlikte her ikisini de hakîkatta onların değil, Allâh’ın gerçekleştirdiği belirtilmiştir. Zirâ, Kur’an Yolu Tefsiri’nde belirtildiği üzere, “kulun irade ve gücünün bir şekilde etkili olduğu fiillerin de yaratıcısı Allâh’tır; ancak bunlar için ‘Allâh yaptı’ denilmez de ‘Kul yaptı, verdi, öldürdü…’ denir. Kulların irâde ve güçlerinin dahli bulunmayan veyâ ilâhî müdahalenin olağan üstü olduğu durumlarda ise fiil doğrudan Allâh’a izâfe edilir; bu ifâde biçimi günlük dilde de yaygın olarak kullanılır.” Dolayısıyla bu hakîkatın şuûrunda olan insân, her türlü beşerî ve içtimâî vazîfesini O’na (C.C.) dayandırmayı âdet edinmiştir. Aslında, “Kur’ân-ı Kerîm’in şüpheye yer bırakmayan açık ifâdesine göre Allâh, mâhiyeti ve vasıfları bakımından kendine benzemeyen, kendi aralarında da ontolojik boyutları farklı olan şuûrlu varlıklar yaratmıştır, insân nev’i de bunlardan biridir.” Bu bağlamda, töreli dâirede kültür, sanat ve edebiyâtın şuûrdan şiire doğru olan gelişimi de sarîh bir mâhiyet kazanmaktadır. Örneğin Seyyid Nizâmoğlu aşağıdaki dörtlüklerde bu şuûru doğrudan bir “nefes” hâline dönüştürmüştür:
“Yandıklarım şam u seher
Senden midir benden midir
Başımdaki aşktan eser
Senden midir benden midir
Terk ettiğim cân u teni
Yoğ ettiğim hem ben beni
Her gördüğüm sanmak seni
Senden midir benden midir
Bağrımdaki başım benim
Gözümdeki yaşım benim
Âh oldu yoldaşım benim
Senden midir benden midir
Nâlânım erdi göklere
Düşmeli oldum dağlara
Erişdiğim bu çağlara
Senden midir benden midir
Seyyid Nizâmoğlu’n sana
Benliksiz senden yana
Sen ben sözü bilmem bana
Senden midir benden midir”
Yine Süleyman Çobanoğlu da aşağıdaki şiirinde, “Attığımda o oku ben atmadım sen attın” derken aslında bu şuûru kendi tefekkürî hayat penceresinden edebî tecellîye mazhar kılmıştır:
“Benden daha ne olur, yürür yalan söylerim
Bir şey acır içimde bu göğsüme ne kattın
Sende noksan bulmadım şu yerle gök yanarken
Attığımda o oku ben atmadım sen attın
Rab bu nasıl denizdir yüzme bilen kuşu yok
İçimde acır bir şey bu gösüme ne kattın
Anlar gibi olmuştum yetmiş üçte bir cuma
Attığımda o oku ben atmadım sen attın
Geçer gider hacegân ve ahûlar ve zaman
Acır bir şey içimde bu göğsüme ne kattın
Bilmem değmişse bile ağa yahut karaya
Attığımda o oku ben atmadım sen attın”
Kısacası, “sen” ile “ben”i içeren tüm töresözler, bu şuûrdan öte bir şey değildir. Hîç şüphesiz, yukarıda belirtildiği üzere, bizden sâdır olmuş gibi görünen tüm bu kılışların da asıl sâhibi O’dur. Dolayısıyla insanî her türlü iş ve kılışımız, O’nun irâdesine bağlı olduğu için, bizim bunlardan yegâne murâdımız da O’nun rızâsını kazanmaktır. Bu murâd üzere icrâ ettiğimiz, ortaya koyduğumuz her şey “töreli”dir ve töreli dâirede değerlendirilmelidir. Ma’a’t-te’essüf bu hakîkattan mahrûm olanlar, kerâmeti kendilikte ve kendilerinde, yâni “ben”den ve “benlik”ten ibâret görmektedirler. “Bu yüzdendir ki Allâh, rızâsını gözetenleri desteklemiş, onların eliyle O atmış, ötekileri ise öldürmüştür.”
Hulâsa, Sen’dendir; benden değildir!
Efendim, Rabbimizin desteklediği kullardan olmamız niyâzıyla…
Lutfî Baba soylamış, görelim cânım ne soylamış:
Lutfi Baba Sen’den gelir
Mevcûd olur tenden gelir
Zâyi etme bu dünyânı
Bana benlik benden gelir…
Erhan Çapraz