Doç. Dr. Erhan Çapraz

Tabu’dan tabur’a…

Efendim daha önceki yazımızdaki dikey düzlemde tabu’dan tabut’a olan bir nev’i iştikak ameliyesinin bu yazımızda da tabu’dan tabur’a uzanan tecelliye mazhariyetini ele almaya çalışacağız.

Daha önce de ele aldığımız tabu kelimesi, Kubbealtı sözlüğümüzde Fransızca “tabou” kelimesinin İngilizceye Kaptan Cook tarafından “taboo” şeklinde aktarılması ile vücut (tecelli) bulmuş gözükmektedir. Elbette kelimenin asıl tecelliye mazhar tarafı mânâsında gizlidir. Zira kelime, “Kutsal sayılan ve bu sebeple dokunulması yasaklanan canlı veya nesne” mânâsına gelir. İşte tam bu “kutsal” ile “yasak”ın “bir”leştiği noktada kanaatimizce “tabur” kelimesi hayat bulur.

Bazı dilciler kelimenin Macarca tabór ile arasında bir ilişki kurarsa da yine Kubbealtı sözlüğümüzde bildirildiği üzere, “tabur” kelimesinin kökü “kesin olarak belli değildir.” Çünkü tüm kelimeler O’na (C.C.) ait olup lisanda sadece bir tecelliye mazhardır.

Taburun ilk mânâsı, asker.Dört bölükten kurulan askerî birlik” hiç şüphesiz bize O’nun (C.C) “bir”liğinin de bir nişanesidir. Yine kelimenin “Düzgün sıralar hâlinde dizilmiş insan topluluğu”, “Düşmana her taraftan karşılık verebilen birbirine sırtını dönmüş kare şeklinde asker, top vb. topluluğu” ve “Savaş zamânında sığınılacak yer, müstahkem mevki” suretindeki diğer mânâlarında da bu birlik şuurunu açıkça görmekteyiz.

Yine “taburcu” kelimesi de bu birlik şuurunu hizmete devam eder. Çünkü bu kelimenin de kökeni belli değildir. Kubbealtı Lugatı’nda, i. < tabur+cu “tabura dönmesi gereken kimse” mânâsı verilerek “Türkiye’de hastâneler ilk defa askerî amaçla kurulduğundan kelime tabur terimine bağlanmaktadır.” Dolayısıyla kelime son tahlilde, “Hastahâneden çıkması kararlaştırılmış hasta” için kullanılır. Kelimenin “etmek” yardımcı fiili kullanımından (taburcu etmek) doğan mânâsı da (Bakıma gerek kalmadığı için) Hastayı hastahâneden çıkarmak”tır. Argodaki “Kibarca kovmak” mânâsı da aynı hakikat döngüsüne aittir.

Son olarak sözlükte karşımıza çıkan “tabure” kelimesi de her ne kadar “Kol dayayacak yeri olmayan, arkalıksız küçük iskemle” mânâsında Fransızca “tabouret” kelimesinden geldiği düşünülse de aslında bu da O’nun (C.C.) elbette tecelliye dönük “tek”liğinin bir nişanesidir. Ve bize yalnız Cenab-ı Hakk’ın hakikatini verir.

Efendim, tabu’dan tabur’a; Türkçe’den de Tunguz’a bu hakikat döngüsü devam edip gider. Biz sadece bu hakikatin farkında olalım yeter!

İlgili Makaleler

Bir Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu