Doç. Dr. Erhan Çapraz

Tanrı Türk’ün yardımcısı da…

Tanrı Türk’ün yardımcısı da…

Efendim, bir ağabeyim, editörlüğünde yayınlanacak “Nasreddin Hoca” kitabı için benden bir kitap bölümü yazmamı rica edince bu aralar Hoca’nın yaşadığı devre, dolayısıyla da Anadolu Selçukluları tarihine daldım. Daldım, diyorum; lâkin dalmadan olmuyor…Hoca için yapılan çalışmalar ortada. Maalesef hiçbiri bize Nasreddin Hoca hakikatini vermiyor!

Gelelim asıl mevzua… Bu dönem, bir meçhuller dönemi… Vak’a çok; ama kaynaklar, az ve yetersiz. Olanların dönemi gereği dilinin Farsça olması ise cabası…Hâl böyle olunca bazı isimlerin çabası daha fazla takdiri hakkediyor. Konuya vâkıf olanların aklına hemen gelmiştir: Rahmetli Tıp Profesörü Feridun Nafiz Uzluk’un “Târih-i Âl-i Selçuk” adlı Farsça eserin çevirisinden bahsediyorum. Uzluk bu eseri, Anadolu Selçukluları Devleti Tarihi adlı üç cildlik eserin üçüncü cildi olarak hazırlamış. Girişinden aldığımız şu kısım ise hiç şüphesiz bugün de kulaklara küpe olacak cinsten. Bu yüzden yazı köşemize taşımak istedim…

“Memleketimizde yayılmış yanlış bir inanç vardır: Selçuk Tarihleriyle yalınız Avrupalılar uğraşabilirmiş! Hayır, Selçuklular Tarihi ile bilhassa Türkler uğraşmalıdır, benim gibi başını sokacak evi olmıyan birisinin bu fedakârlıklara katlanması bu yanlış, bu utandırıcı inancı yıkmak lüzum ve ihtiyacındadır.

Türkiyede tarih öğretimi, evvelleri Osmanlı hanedanının övülmesinden Beylikler, diğer Türk, İslâm Devletlerinin de âsi, çapulcu olarak tanıtılmasından ibaretti. Bu, Anadolu’da bütün Beylikler neslini silip süpürdü. Onun yerine dönme paşaları başa getirdi. Kendi memleketi olmayan; babasının, dedesinin hatıraları yaşamayan şehirlerimizi, kasabalarımızı bu dönmeler yıktılar. Mezarlıkları, kendilerine ait en küçük kemik parçasını örtmeyen türbeleri kaldırmakta yarış yaptılar, bugün sevgili vatanımız bir harabe, ören oldu.

Meşrutiyet, hele Cumhuriyet’ten sonra daha sakat bir yol tutuldu; bu herkesçe bilinen gerçektir. Artık yanlışın neresinden dönülse kârdır, dede sözüne uyarak yeni bir tarih eğitim ve öğretimi lâzımdır. Başta Selçuk tarihleri olmak üzere ilmin metodlariyle onların hepsini yaymalıyız. Şehirlerin, Beyliklerin tarihlerini neşretmeliyiz, hattâ memleketlerin hususi tarihlerini oraların liselerinde okutmalıyız. O zaman turizm denilen iktisadi gelişme başlar. Gençler, tek başıma girdiğim bu kutsal yolda benimle işbirliği etmek isterseniz buyurunuz, meydan geniştir; Memleket hizmetine beraber koşalım. Dün olduğundan fazla yarın bizimdir. Tanrı Türk’ün yardımcısıdır. Ankara, 4.X.1951.

Tıp Tarihi Enstitüsü Feridun Nafiz UZLUK”

1951’de başını sokacak bir evi olmayan birinin tüm parasını ilim ve irfan için harcaması açıkçası beni çok duygulandırdı. Üstelik eserin temininde Paris’teki nüshasını klişe yaptırırken atölye şefinin dikkatsizliği yüzünden 735 lirasının boşa gittiğini okuyunca belki ondan daha fazla üzüldüm. Çünkü bu gibi şeyler, ağademide bizim gibi şan ve şöhret için, arsa, villa, ek ders ve maaş derken yorulup koşanların aşina olduğu şeyler değil! Neyse…

Bu sadece hayatı bile başlı başına bir misyon olan büyükleri okuyunca insan ne denli büyük bir medeniyetin varisi olduğunu iyice anlıyor aslında… Yukarıda tarihi ve dahası tarihî mirası harabeye çeviren zihniyete karşı tenkidini görünce insan rahmetli Uzluk’a hayranlığı daha da fazla artıyor. Tarih neşirlerinin artması, hatta bunların da liselerde okutulmasını istemesi ise maarifte nasıl bir ufka sahip olunması gerektiğini  de açıkça ortaya koyuyor. Ne diyelim; inşallah bir gün devletlûlere misal teşkil eder…!

Benim asıl dikkatimi çeken husus ise onun “Gençler, tek başıma girdiğim bu kutsal yolda benimle işbirliği etmek isterseniz buyurunuz, meydan geniştir; memleket hizmetine beraber koşalım” demesi. Demek ki bugün olduğu gibi o zaman da bu tür akçesiz işlerin pek müşterisi yokmuş. Fakat her şeye rağmen, “Dün olduğundan fazla yarın bizimdir” demesi tam bir Töreli Türk’e yakışır cinsten! Tabii Uzluk, misyonu da gereği sözünü, “Tanrı Türk’ün yardımcısıdır” diyerek hitama erdiriyor da benim aklıma bugünkü hâl ü ahvâlimizi de görünce şu soruyu sormak geliyor?

“Peki, Türk, Tanrı’ya yardımcı oluyor mu?”

1951 ve 2025 ortada…Belki kısmet, 2251’e inşallah! Allahuâlem…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu