Töreli şuûrun en belîğ ifâde şeklini şiir oluşturmaktadır. Bu yüzden töreli gelenekte, diğer türlere göre daha fazla bir üstünlük kazanmıştır. Fakat şiir, sâdece duyguların dile getirilmesinden ibâret lirik bir ifâde aracı olarak kalmamış, aynı zamanda epik, didaktik ve satirik ifâde özellikleri de her zaman bünyesinde taşımıştır. Dolayısıyla şiirin gerek hayâtı gerekse kültürü tamâmen kuşatan bir tarafı da vardır.
Ramazan münâsebetiyle pâdişâha, sadrâzama ve zamânın ileri gelenlerine takdîm edilmek üzere yazılan, ramazan ayının fazîletini, İslâm dînindeki yerini anlattıktan sonra takdîm edilecek kimseye âit övgü beyitlerine yer verilen kasîde [Kelime bu anlamını Türkçe’de kazanmıştır] tarzındaki şiirlerden mürekkep ramazâniyelerin de Töreli Türk Mizâhı’nın aktarılmasındaki rolü büyüktür. Zirâ bunlar, o vaktin içtimâiyâtını da anlattıkları için büyük bir önemi hâizdir.
Ramazâniyelerin en meşhûr ve parlağı, Sâbit’in Sadrâzam Baltacı Mehmed Paşa’ya yazdığı ramazâniye olarak kabûl edilmektedir. Söz konusu ramâzaniyede Sâbit, bir taraftan zâhidleri eleştirirken ramazan ayında teşekkül eden töreli mizâha da kapı aralamaktadır. Aslında bu durum, kendini rind gören şâiri latîfe geleneği içerisindeki Bektâşî’ye yaklaştırmaktadır. Dolayısıyla rind ve zâhid üzerinden, latîfe geleneğindeki Sünnî ve Bektâşî tipine de bir temsîl kabiliyeti kazandırıldığı görülmektedir. Bu bağlamda Sâbit’in ramazâniyesine daha yakından bakmakta büyük fayda vardır.
Ramazâniye ilk olarak ramazan ayında gösteriş ve fayda peşinde koşan zâhidlerin eleştirisi ile söze başlamaktadır:
“Alınur mı ramazan sofularından mushaf
Rahlenün nevbetini beklemeyince insân”
Sonrasında ise, içkiyi bırakıp namaza koşanların içki testisini, abdest ibriği olarak kullanması ve ayyâş ve şeyhlerin devrânının başlaması anlatılmaktadır:
“Dehen ü destini mey-hâre yudı sahbâdan
Kûze-i bâdeyi ibrîk-i vudu’ itdi hemân”
“Döndi bahtı gibi levmi yine ayyaşlarun
Şimdi tevhîde giren şeyhleründür devrân”
Ramazan başlamasıyla meyhâneler, harap ve viran kalır; buna mukâbil mescidlerin ma’mûr olması tezat yoluyla ramazâniyede mizâhı doğurmaktadır:
“Kalb-i mü’min gibi mescîd mütesellî ma’mûr
Dil-i fâsık gibi meyhâne harâb u vîrân”
Beyitlere iyice dikkât edilecek olursa ramazâniye “riyâkârlık” üzere kurgulanmıştır. Dolayısıyla insânların konum ve şahsiyetlerine uygun hareket etmemeleri, kurgudaki mizâhı (durum mizâhı) doğurmaktadır. Bu da bize mizâhta bile doğrudan bir faydanın gözetildiğini göstermektedir. Kısacası, nebevî terbiyeye yönelik töreli mizâhın ramâzaniyeler için de geçerli olduğu rahatlıkla ifade edilebilir.
Hulâsa, on iki aylık içtimâî hayâtımızın merkezinde “ramazan”; ramazan ayının merkezinde ise sohbet ve muhabbete yönelik töreli bir mizâh vardır.
Efendim, töreli mizâhınız eksik olmasın! Gönülleriniz sevgi ve huzûrla dolsun…
Lutfî Baba soylamış, görelim cânım ne soylamış:
Beşeriz olur kusûr
Eksik olmasın huzûr
Lutfi Baba niyâzı
Dâim âşinâ umûr…
Erhan Çapraz