Üstad İsmet Özel ne güzel de söylemiş:
“Türkülerimize bakın: Bu samimiyette, bu derinlikte, bu yakıcılıkta eserleri yeryüzünde aksettiren metin yok.”
Gerçekten de bu dünyada türküsüyle de, hatta “türkü” kelimesiyle de ender milletlerden birisiyiz.
Malûm olduğu üzere “türkü” kelimesi doğrudan “Türk” kelimesine getirilen nispet eki -і ile vücûd bulmuştur. Yani Türkî, “Türk usûlü” demektir. Çoğunlukla dörder mısrâlı bentlerden oluşan, 11’li hece vezniyle düzenlenen ve kendine mahsus bir beste ile okunan en yaygın Töreli Türk Edebiyâtı nazım şekillerinden biridir aynı zamanda. Ayrıca türkü, halk mûsikîsinin de esasını teşkil eder. Bu yüzden de Töreli mûsikîde, güftesi halk şiiri olan ve halk ezgileriyle bestelenmiş çok yaygın bir formumuzdur. Bu bağlamda Türklüğün alâmet-i fârikası üstad Ârif N. Asya’nın şu şekilde dile getirdiği gibi hep birlikte türkü söylemekten geçer:
“Bir memleket kızıyle ne hoştur yürek yürek
Ey şanlı türküler sizi birlikte söylemek”
Yine bu yüzden, Koca Veysel’in,
“İnler Veysel arı gibi
Bülbüllerin zârı gibi
Turnalar katarı gibi
Türküz, türkü çağırırız”
şeklinde inşâd ettiği gibi türkü çığırılır (çağrılır). Yani hüznü, acıyı ve arzuyu bağırmaktan veya bunlara ünlemekten geçer türkünün türküsü… Yalnız bunu ünleyebilen ünlü olur bu yüzden… Dolayısıyla Süle Fakih’in söylediği üzere asıl çağrının muhatabı türküdür:
“Cümle dellâl çığırın dört yana
Görklü kul olan kişi gelsin bana”
Türkünün bir diğer alâmet-i fârikası ise yakmasıdır. Türkü de tıpkı kına gibi yakılır. Fakat türkü, aşka, hasrete ve gurbete yakılır. Bunlar insanın içini yaktığında türkünün bestesi hazırdır gayrı…
Bir de Töreli lisanda “birinin türküsünü çağırmak” vardır. Bazıları, menfaatı öyle gerektirdiği için birinin tarafını tutar. Çünkü türkü, taraf tutmaktır; taraf tutar! Her zaman hakkı ve hakikatı tutar; Törelidir! Dolayısıyla tuttuğu her şey de hak ve hakikat olur.
Ne mutlu bize ki haktan yana taraf olan türkülerimiz var. Çünkü türkülerimizin tarafı var!
O hâlde türküyle kalın; tarafsız kalmayın efendim…
Efendim ey meded!