EKÜMENİK HAYALİ
Bir fitne ve fesat yuvası…
Bir kronik başağrısı…
Ve bir ihanet odağı…
Kimden mi bahsediyorum?
Dün Devlet-i Âliyye-i Osmâniye’yi yıkmak için, bugün de Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak için her türden konspiratif faaliyet içinde olan Fener Rum Patrikhanesi’den tabii ki…
Türkiye Cumhuriyeti devletince kendisi için tayin edilmiş mevcut statüsünü benimsemeyerek bunu sürekli olarak tartışma konusu haline getirmekte olan Patrik Bartholomeos, Ekümenik seviyesinde uluslararası yüksek bir statü talep ediyor.
Kendisine Türkiye sınırları içinde yaşayan Ortodoks Rumların dini gereksinmelerini (evlilik, cenaze, vaftiz…) karşılamak üzere Fatih Kaymakamlığı’na bağlı bir din görevlisi olmanın çok ötesinde, tıpkı Katoliklerin Vatikan’ına benzer biçimde tüm Ortodoks âleminin ruhani temsilcisi olmak gibi bir misyon biçmektedir.
Sadece bu mu?
Patrikhane’nin Ekümenliğinin Türk Hükümeti nezdinde tanınmasının dışında, Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması, Büyükada yetimhanesinin Patrikhane’ye iade edilmesi, Patrik seçiminin bütün dünyadaki Ortodoks Rumların dini temsilcileri arasında yapılması ve bunun için de Türk vatandaşı olma koşulunun iptal edilmesi gibi birçok talebin derhal karşılanmasını isteyecek kadar da hadsizce ve cüretkâr biçimde ultimatom tebliği etmeleri…
Bunlara ek olarak, Fener Rum Patrikhanesi’nin nihâi hedefinin ve emelinin sur içinde kalan İstanbul’u Konstantiniyye yapmak olduğu da zannımca artık bir sır olmasa gerek…
Hepsi bu kadar mı peki?
Değil elbette…
Belirttiğimiz hedeflere ulaşmış olmalarının hemen ardından, Trabzon merkezli bir Pontos devleti hayalini gerçeğe dönüştürme tasarıları ve gayelerinin de farkındayız. Zira, Sümela Manastırı’nda -esasen orası mevcut düzenleme ile artık bir manastır hüviyeti taşımayan tarihi bir ören yeridir- her yıl Ağustos ayında düzenlenen sözde dini ayini, Fener Rum Patriği’nin yönetmesi de elbette maksatlı bir girişim olarak değerlendirilmelidir.
Fener Rum Patriği Bartholomeos, Türkiye’nin üniter yapısına her biri birer suikast tertibi olan saydığımız bu taleplerini dile getirebilecek cüreti ve gücü nereden elde ediyor?
Kimlerle birlikte hareket ediyor?
Bu soruların yanıtlarını, geçen hafta Gökçeada’da Bartholomeos ile bir araya gelen yabancı diplomatlara baktığımızda bulabiliriz.
Patrik Bartholomeos’un Gökçeada’daki evinde yapılan söz konusu bu toplantıya Yunanistan Büyükelçisi ve ABD İstanbul Başkonsolosu katılmışlardır. Daha da ilginç olanı, bu toplantıya evvelce Dışişleri Bakanı ve Başbakanlık yapmış olan ve şu anda da bir partinin genel başkanı olan çok tanınan bir siyasetçi de eşlik etmiştir.
Görev ve yetkileri T.C. yasalarına göre tanımlanmış ve Fatih Kaymakamlığı’na bağlı olarak Ortodoks Rumların sınırlı bazı dini gereksinmelerini yerine getirebilmesine ancak izin verilen bir din görevlisinin bu şekilde bir toplantı tertip edebilmesi olacak iş değildir.
Tüm bu konspiratif faaliyetlerin tam da Sümela Manastırı’nda yapılacak olan ve Patrik Bartholomeos’un yönetmesi planlanan büyük ayin öncesine denk gelmiş olması tesadüf ile açıklanabilir mi?
Tüm bu sinsi faaliyetlerin Fener Rum Patrikhanesi’ne uluslararası bir statü anlamında Ekümenlik kazandırmak üzere yürütüldüğü çok açıktır.
AB ve ABD’nin İstanbul’u Konstantiniyye yapma, Doğu Karadeniz’de de bir Pontos devleti oluşturma yönündeki tarihsel emelleri bir kez daha gün yüzüne çıkmıştır.
Fener Rum Patrikhanesi’nin statüsü gerek uluslararası sözleşmelerle gerekse de iç hukuk düzenlemeleri ile belirlenmişken, ilgili çevrelerin bu statüyü kabul etmeme gibi bir tutum sergilemekte oldukları görülmektedir.
Güneydoğumuzdaki terör faaliyetlerini organize eden küresel güç odaklarının, Patrikhane’ye Ekümenlik kazandırma girişimleri Türkiye’yi bir de bu mesele üzerinden kuşatma altına almak gayesine matuf eylemlerdir.
Geldiğimiz durum bizlere, bir kez daha ateşle imtihan olacağımız günlerin yaklaşmakta olduğunu haber vermektedir.
İçeriden “Zulüm 1453’te başladı.” diyen işbirlikçiler, terör örgütleri; dışarıdan da ülkemize çökmek isteyen küresel güç odakları…
Süreç, her zamankinden daha fazla müteyakkız olmamız gereken bir evreye ulaşmıştır. Üzerinde asırlardır yaşamakta olduğumuz bu Türk ve İslam beldesi olan ata yadigârı yurt parçasını elimizden çekip almak isteyecek olanlara karşı uyanık ve disiplinli olmak mecburiyetimiz vardır. Gevşeklik ve vurdumduymazlık bizleri bir anda vatansız bırakabilir.
Birlik ve dirlik bağıyla, “Devlet-i Ebed Müddet!” ülkümüzü kıyamete kadar diri tutacağımızı unutmamak şuuruyla…