NELER OLUYOR?
Galiba hiçbirimiz bu kadar dibe inebileceğimizi tahmin dahi edemezdi.
Bu ülkenin en büyük şehrinin özel hastanelerinde henüz yeni doğmuş olan bebekler, SGK’yı dolandırarak mefaat temin etmek üzere organize şekilde acımasızca öldürülmüş.
Kime söylesek, tüm dehşetiyle gündeme düşmüş olan bu akla sığmayacak olan alçaklığa zor inandırırdık.
Yaşananlar korkunçtur.
İşlenen onlarca bebek cinayetlerinin failleri lse, sözde doktor, hemşire ve sair hastane personelinden oluşuyor.
Yaşanan dehşetin boyutlarını daha da büyüten diğer bir olgu da, faillerin bölücü terör örgütü mensubu olmalarıdır. Öyle ki; söz konusu bu şahısların bir kısmı evvelce terörist faaliyetler yürütmekten yargılanarak çeşitli hapis cezaları ile cezalandırılmış olmalarına rağmen, ceza infaz kanununun terör hükümlüsü bu şahıslar lehine olacak şekilde işletilmesi sayesinde çok kısa bir süre sonra salıverilmiş; bu da yetmemiş, teröristlerin meslek hayatına geri dönmelerine izin verilmiştir.
Burada asıl faillerin yanına, Sağlık Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı gibi ilgili kamu kurumların -şimdilik sadece gaflet diyelim- aymazlığını da eklemek gerekiyor.
Konunun bir diğer dikkat çekici yönü ise, öldürülecek bebeklerin Türk olanlardan seçilmiş olması… Bu durumda mesele sadece bir cinayet ve dolandırıcılık suçundan ibaret görülemez. Ortada apaçık biçimde bir soykırım gayesinin de bulunduğu anlaşılmaktadır.
Sanıklar şimdi bir kez daha yargı önüne çıkacaklar… Umuyoruz ki; TCK’da verilebilecek en ağır cezalara çarptırılmış olsunlar.
Bir de Ceza İnfaz Kanunu’nda toplumu önceleyen bir düzenleme acil olarak gündeme alınarak, terör, uyuşturucu, taciz gibi suçlardan hükümlü olanların “Topluma Yeniden Kazandırma” gibi bir sakillik ile kısa sürede salıverilmelerinin önüne geçilmelidir.
Konu, hukuk ve insan hakları gibi gereksiz ve uzun tartışmaların içine atılarak soğumaya bırakılmadan bu yasama yılı içinde karara bağlanmalıdır.
Teröristlerin yandaşlığını yapmakta olan TTB de artık kapatılmalıdır.
Bitirirken…
Geçen hafta sonu yapılan İstanbul Barosu Genel Kurulu’nda Dernekler Kanunu ve Tüzüğü uyarınca gündeme konulması ve okunması gereken İstiklâl Marşı’mızın okunmasına Divan Başkanlığı izin vermeyerek, okutmamıştır.
İstanbul Barosu adeta terör örgütünün ideolojik tercihlerine göre toplantı usulü belirlemekte, deyim yerindeyse at sahibine göre kişnemektedir.
Bu tutum, demokrasi, insan hakları ve düşünce özgürlüğü kapsamında görülemez. Bu tavır, doğrudan düşmanca bir tavırdır ve bu kepâzeliğin sorumluları da buna göre hesaba çekilmelidir.
Ne var ki; AYM’nin bebek katili terör örgütü elebaşını övücü slogan atılmasını düşünce özgürlüğü kapsamı içine almış olması, bu teröristlerin daha da şımararak azmasına vesile olmaktadır.
Son olarak…
Ortada hem dışarıdan hem de içeriden kuşatma altına alınmış olduğumuz gibi koskoca somut bir durum vardır.
Alınması gereken tedbirlerin bir an evvel alınması temennisiyle…YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE!