
Terörsüz Türkiye Yüzyılı
Son yarım asır boyunca ülke gündemimizin başat konusu terör.
Hem insanî (asker, polis, sivil, çocuk, korucu…), hem de ağır ekonomik kayıplara yol açan kanlı terör dalgası en nihayetinde devletimizin sahada yürüttüğü etkin mücadele ile kırılarak etkisiz hâle getirilmiştir.
Terör yapılanmasının tüm unsurlarıyla birlikte, devlete, teslim olmaları için kendilerine son bir çağrı yapılarak örgütlerini dağıtmaları bildirilmiş; mezkûr terör örgütünün kurucusunun da yapılan bu çağrıya uyan yazılı beyanı ile şimdilik istenilen noktaya getirilmiştir.
Süreç, bu aşamada henüz tam olarak sonuçlanmamış da olsa, işlemeye devâm etmektedir.
Türkiye’nin, süreci bu noktaya getirebilmesi bile elbette çok önemli tarihsel bir başarıdır. Bu yol zorlu birçok aşamadan geçilerek katedilmiştir.
Önemlidir; zira, bu sistematik terör dalgasının asıl müsebbipleri tıpkı 1925’te Şeyh Sait, 1937-38’de de Seyit Rıza’nın başlattığı Türkiye’yi parçalara ayırma hedefli ayaklanmaların da arkasında duran batılı emperyalist güç odaklarıydı.
Tüm bu dönem boyunca olup bitenler esasında 1916 tarihli Sykes-Picot planının ikinci evresini tamamlamak üzere kurgulanmıştı.
Amaçlanan, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü bozarak ülkemizin bir bölümü üzerinde yapay bir devlet oluşturmak ve bez parçası asmak.
Bu kurguya göre de asimetrik bir savaş planı hazırlanarak, taşeron bir terör örgütü ile süreci yürüttüler.
Terör örgütüne sağladıkları tonlarca silah ve mühimmat gibi lojistik desteğin yanı sıra siyasî desteklerini de her platformda dile getirmekten geri durmadılar.
Ülkemize yönelik tüm bu saldırgan girişimleri ise, özellikle son on yılda elde ettiğimiz güçlü savunma sanayi projelerimizi tek tek devreye sokarak havada, karada, denizde boşa çıkarmış olduk.
Türkiye, gerek Karabağ’da gerek Suriye’de emperyalistler eliyle oluşturulan fiilî durumları, yerli ve millî üretim enstrümanlarımızı kullanarak bozmuş olması âdeta terör örgütü için de sonun yaklaşmakta olduğunu haber veriyordu.
Yeryüzü ölçeğinde kartlar yeniden dağıtılıyor ve küresel haydutlar artık proksi unsurlar vasıtasıyla Türkiye’nin bekâsına açıktan kastedecek bir girişimde bulunamayacaklarının farkına varıyordu.
Karşılarında kendisini sınırları içine hapsetmiş edilgen bir Türkiye değil, Asya’dan Afrika’ya ve oradan da Güney Amerika’ya uzanan bir etki alanı oluşturmuş bulunan küresel güç olan Türkiye, bulunuyordu. Dünya beşten büyük!
İşte bu gerçeklik tüm dengeleri değiştiriyor ve bölgemizdeki emperyal planları darmadağın ediyordu.
Emperyal çetelerin yükselen güç Türkiye’yi, doğrudan karşılarına almalarının kendileri için çok rasyonel bir politika olmayacağının anlaşılması ile terör örgütü ile olan ilişkilerini kısmen revize etmek durumunda kalmaları, terör örgütünün dayanak noktalarının bir kısmının belli ölçülerde yitirilmesi anlamına geleceği bilinmelidir.
Oluşan uluslararası bu yeni statü terör örgütüne, Türkiye’nin, “teslim ol!” çağrısına bigâne kalamayacağı bir sürecin de önünü açmıştır.
Bundan sonrası için ilgili tüm çevrelerin süreci akâmete uğratmaya ve baltalamaya dönük provokatif girişimlere karşı son derece uyanık ve dikkatli, birlik ve beraberliğimiz içinde rakik olması gerekmektedir.
Kürtler üzerinden algı yapan, ırkçılık nâraları atan, bin yıllık kardeşliğimizi gölgelemeye çalışan, mâsum çocukları dağdaki yaban domuzlarına yem eden, anaları ağlatan, kara yılanlar ile milleti zehirleyen çıban başlarının cerahati, Türkiye Cumhuriyeti Devleti aklı ve ferasetiyle boşaltılmıştır.
Sahadaki başarımızı “Terörsüz Türkiye” tablosu ile taçlandırmak, ülkemizin refah ve kalkınma hızına pozitif güçlü bir etkide bulunacak ve yaşam standartlarımızı yükseltecektir.
Terörsüz Türkiye Seferberliği ile “Türkiye Yüzyılı” şiârı kuvveden fiile çıkmaktadır.
Unutmayalım ki, uhûlet ve suhûlet ile bu sürecin başarısı hepimizin bu sürece yapacağı aktif, olumlu, yapıcı katkılar ile sağlanacaktır.
“İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın!” minvalinde
bu sürecin mimarları sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN ile Devlet BAHÇELİ beyefendilere hassaten sonsuz minnet ve şükranlarımı iletiyorum.
Filiz Toklu