Her şeyi gördük, her şeyi ellerimiz ve kollarımız bağlı izledik. Gün geçtikçe daha acı görüntüler geldi. En son bu acıya alışmak mecburiyetinde kalmış gözlerimiz sütü yetersiz beslenmeden kesilmiş bir annenin bebeğinin ağzına emmesi için hurma vermek zorunda kalışını bile izledi.
Gazze öyle bir durumdaki insanlar artık bombalar yüzünden değil açlıktan, susuzluktan ve hastalıktan ölüyor. Yağmur suyunu içtiler, yağmur suyunda abdest aldılar, derme çatma çadırların içerisinde çamurun içerisinde uyandılar; sıcak yatağımızdan, bir çorba aşımızdan, evimizin kapısından utandık… Bu açık hava hapishanesinin gardiyanları öyle zalimler ki içeriye ne besinin ne suyun girmesine razı olmadılar. Besin krizi beraberinde geldi. İnsanlar bu içler acısı durumu gördü ve dünyanın dört bir yanından insanlar Gazze’ye gıda yardımı yolladı. Ama gönderilen yardım tırları sınırda haftalarca sıra halinde içeriye girebilmek için bekledi. Dalga geçer gibi araçları içeriye gıdım gıdım yolladılar. Ölmeyecek kadar gıda. Ölmeyecek kadar. Çocuklar ellerinde kaplarla bir avuç yemeği ailelerine götürebilmek için sıra bekledi, bir çoğu eli boş döndü, bizim boğazımızda kaldı. Küçük Gazzeli bir kız çocuğu çıkıp “bu yaşamak mı?” demişti. Biz elimizdeki utanmadan yetinmediğimiz bu imkanlarla yine utanmadan nasıl “Evet, hayat. Çünkü bu bir imtihan dünyası.” diyelim?
Tüm hastaneler bombalandı. Tıbbi malzeme kalmadı. Bir baba öz kızının bacağını anestezi olmadan ampute etti. Küçücük çocuklar anesteziyi Allah’ın kelamı bildi. Başta doktorlar ve gazeteciler olmak üzere herkes varını yoğunu ortaya koydu. Bunca acının içerisinde gözleri umutla parlayan onca insan, gülücükler saçarak çamurun içerisinde oyunlar oynayan çocuklar var.
Çünkü şehadet parmakları gökte, dillerinde “Hasbinallah”.
Biz cidden bu insanlarla aynı cennete gitmek niyetinde miyiz?
28 bin nefes artık yok. 28 bin nefes kulağa kaybolmuş 28 bin hayat gibi geliyor olabilir ama hayır. Bu kayıpların bir de arka planında geride kalanları var. Bu acılarla yaşamak zorunda kalan eşini, dostunu, annesini, babasını kaybetmiş ve hayatına devam etme mecburiyetinde olan insanlar var. Bu acıyla nasıl yaşanır? Biz bu acılara bu şekilde göğüs gerebilir miydik?
Bu insanlar biliyoruz ki bir hiç uğruna değil Allah’ın rızasını kazanmak için şehadet şerbeti içti. Bizde bir hiç uğruna yaşamamak için bu insanları bolca izleyip, bolca anlayıp, bolca anlatmalıyız…
İrem Arısoy