Murat İlkter

Masasına da Tasasına da…

Masasına da Tasasına da…

Yıllar önce Sicilya’nın Augusto limanında liman yapmış, üç dört gün sonra da İtalya’nın Liverno kentini gezmiştim.

“Şehir mimarisi nasıl olmalı?” sorusunda o kent aklımda hep “mıh” gibi durur.

Augusto Limanı’nda demirliyken Etna Yanardağı’nın Messina Boğazı’na düşen kızıl ışıklarını izlerken…

Etna’nın canavara dönüşüp arada bir kükreyip püskürmesinden ürkmüştüm.

İtalya tektonik depremlerin yaşandığı dünyadaki en geniş sahalardan biri.

Aklınıza Pompei geldi hemen değil mi?

İtalya’nın Ascoli Picano Kasabası’ndaki aşağıdaki fotoğraf alınması gereken işte bu dersi anlatıyor; ben bu gözle okudum.

“Yapabilen istemiyor
İsteyen yapamıyor
Bilen yapmıyor
Yapan bilmiyor

Ve işler(dünya) böyle kötüye gidiyor.”

1529’da yazmışlar.

Bu yüzden “Demek dünyanın her tarafında insan aynı… Ancak başına büyük felaketler geldiğinde aklı başına geliyor” dedim.

Peki biz 1529’da ne yapıyorduk?

Kanuni Sultan Süleyman Budin’i almış, Viyana’yı muhasara etmiş, Türk tarihine Muhteşem günler yaşatıyordu…

Üçünde başmimar, dört hükümdar eskitmiş Koca Sinan 1529’da 39 yaşında…(1490-1588)

Estetik ve mimari kültürün bir parçası. Kültür ise bir milletin bütün birikimi.

Tüm seferlere Yeniçeri olarak katılan Sinan, Çaldıran’da 24 yaşında, Rodos Seferi’nde 32, Mohaç’da 36 yaşında…

Şehzade Camii’ni inşa ederken 53, Süleymaniye’yi yaparken 61, Selimiyeyi dikerken 80 yaşında…

Yeniçeri derken, işin istihkam kısmında, mimar tabi ki…

Tekamül çekirdekten… Dülgerlikten zemberekçibaşılığa, oradan hasekiliğe yükselmiş…

Bu yükselişlerin her birinde de özgün mimari beceriler sergilemiş.

Misal İran’a yapılan seferde Van Gölü’nü geçmek için iki kadırgayı 15 günde…

1538 Prut Seferi’nde ordu bataklığı geçebilsin diye bataklığa 10 günde köprü inşa etmiş.

Sinan 1538’de 49 yaşında iken
Hassa başmimarı olup, bunu Kanuni, Sarı Selim ve III.Murat dönemi de dahil olmak üzere tam 49 yıl sürdürdü.

Bu süre içinde de yüzlerce eser verdi.

Sinan bir külliye… Cami, imaret, köprü, kemer, su yolu ustasıdır. Gerçekten büyük ve kadim işlerin adamıdır.

Lakin bu topraklara has kalıcı bir ikamet örneği oluşturacak sıradan halkın yaşayacağı kadim bir örnek koymaması en büyük eksiğidir.

Ya da var da, bizim mimar ve mühendisler Sinan’a dönüp de bakmıyorlar bile…

Bundan yetmiş seksen sene önce bir çok kişi kerpiç dökmeyi, çatı aktarmayı bilirdi.

Herkesin güveneceği bir dülgeri, duvar ustası vardı. Mimari ahşap evlerden ibaret idi.

Lakin her şeyin bir ömrü olduğu gibi, her yeri donatacak ne kestanemiz vardı, ne de mıh üretecek demircimiz.

Koca koca ağaçlar elde yontuluyor, oldukça da yorucu oluyor. Bir evin yapımı aylarca sürüyordu.

Evlerin temelleri olmadığından beş altı şiddetindeki depremlerde evler yerle bir olup binlerce insan enkaz altlarında daha çok boğularak ölüyordu.

İstikbale üç şey kalır abiler.

Mimari
Musiki
Ve Aş…

İstikbali garanti almak istiyorsanız, dağları yontup taş işçiliğini geliştirerek Ürgüp, Göreme’deki gibi taş evler mi yapacaksınız…

Bursa Cumalıkızık evleri gibi mi yapacaksınız…

Yoksa Kastamonu İnebolu veya Karabük Safranbolu’daki gibi köşkler mi yapacaksınız…

Asos’un taş evleri de olur, Şirince’nin evleri de…

Artık yapın bir şeyler.

Şehirleri bu halden, insanları da böyle ölmekten kurtarın.

Bu iş en önce kent tasarımcıları ve mimarlara düşüyor.

İnisiyatif de tabi ki siyasi iradeye…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu