TYB Bolu Şubesi Töreli Türk Edebiyâtı Okumalarında 106. Hafta
Türkiye Yazarlar Birliği Bolu Şubesi Töreli Türk Edebiyâtı Okumalarına bu haftaki konuşmacısı TYB Bolu Şube Başkanı Mustafa Süs idi.
Sohbetin konusu ”Okuma Yazma eylemlerinin davranışa yansıması” idi.
Başkan Süs konuşmasında,
Hem okumanın hem de yazmanın sağlam temeller üzerine inşa edilmesini işledi.
Konuşmanın metni şöyle:
Okuma Yazma eylemlerinin davranışa yansımaları üzerine
Okumak insanı hayata bağlayan en önemli davranış şekillerinden biridir.
İlk emirdir.
İki günden fazla “okumayan” insanın sohbeti çekilmez olur derler.
Burada “kitap okumayan” demişler de ben kitap kısmını çıkardım özellikle.
Okumayan… Yani okumayı bilmeyen insanın kitap okumasının pek bir ehemmiyeti yoktur.
Okumayı bilmektir esas olan.
Okumak insanı vezir de edebilir rezil de edebilir.
Önce bunu bilmemiz bunun üzerine düşünmemiz lazım.
Başarılı olmak için okuyan insanlar başarı basamaklarını çıkadursunlar bizim alanımız onlar değil.
Mesleği ile ilgili okuyanlar çerçevemiz dışında.
Bizim derdimiz, dertlenmemiz gerekenler başkaları da değil.
Biz kendimizden sorumluyuz önce.
Okumanın bize kazandırdığı ne var?
Bunun üzerine epeyce düşünmek zorundayız.
Okumak bize kibir mi kazandırıyor?
Okumak bizi “ne oldum delisi” mi yapıyor?
Okudukça başkalarına yukarıdan mı bakmaya başlıyoruz?
Okudukça her ortamda, her fırsatta kendimizi satma derdine mi düşüyoruz?
İnsanlar iki çeşittir.
İlki bilgisiyle kendisini ön plana çıkaranlar, ikincisi davranışlarıyla ön plana çıkanlar.
Çıkaran ve çıkanlar arasındaki farkı fark etmişsinizdir.
Sağlam okuma yapan insanın ön plana çıkma derdi yoktur.
Sağlam okuma yapan insanlar okuduklarını ilmek ilmek hayatlarına geçirirler.
Hepimizin nefsine hoş gelen bir davranışı ele alalım…
Dedikodu yapmak…
Yaparken insan kendisinden geçer.
Allah öyle bir imtihana tabii tutmuş ki bizi…
Kızgın kumlardan serin sulara atlamak gibidir dedikodu yapmak.
İftardan sonra içilen çay gibidir…
Açıyoruz kitabı Allah diyor ki…
Sana çok hoşuna giden bir şey verdim, onu yapmazsan, ondan kendini men edersen kurtulursun…
Biz ne yapıyoruz?
Evet diyoruz, dedikodu yapmak büyük günahlardan biridir.
Mü’min, kardeşinin bir ortamda itibarını zedelemez.
Yaradan ne de güzel söylemiş…
Sonra ne yapıyoruz?
O ortamda olmayan birisi hakkında olumsuz manada konuşurken kendimizden geçiyoruz.
Alın size, bize çürük okumanın neticesi.
Okumak haddini bilmektir aslında, başkasına haddini bildirmek değil.
Kendisini kontrol etmeyi bilmektir.
Torpilin yasak olduğunu anlatır kitaplar.
Başkasının hakkını yiyerek yukarılara tırmanmaya çalışmak kötüdür, okuyan da bilir bunu okumayan da bilir.
Ama biz işimize geldiği gibi davranırız.
Okuyan insan mü’min kardeşinin başarılarıyla övünür onunla gurur duyar, onun başarılı olması için elinden geleni yapar…
Ama biz ne yapıyoruz?
Sevinmiş gibi yapıyoruz. Yüzüne hayırlı olsun mutlu oldum diyoruz ama içten içe onun başarısını kıskanıyoruz.
Okuyan insan etrafındaki insanlara örnek ol demez, onlara örnek olur.
Ben şunun bunun yüzünden dinden soğudum da demez. Sağlam karakteriyle dinden soğumaz, dinden soğutan kim varsa ona örnek olur.
Okuyan insan fitne çıkarmaz. Fitneye sebep olacak fiillerden kaçınır.
İki kişinin arası bozuksa ya da bozulmaya başlarsa hemen önlem alır onların arasını düzeltir. Onların arasının açılması için yangına körükle gitmez.
Ben bir kişinin kötü yanlarını anlatmaya başlarsam bir ortamda, sağlam okuyan biri hemen o insanın iyi yönlerinden de söz eder.
Sağlam okuyan biri ülkesini ve beldesini yönetenleri seçerken de sağlam bir duruş sergiler.
Benden değilse olmasın demez.
İşe yaramayan birinin peşinden gitmez.
Okuyan insan iyiyi kötüyü ayırt etmeyi bilmiyorsa zaten okumasındır.
Evdeki çocuklarına bile adil olmayan nice alim var…
Eşine hayatı zehredip evden çıktıktan sonra kibarlık abidesi gibi görünen nice alim var.
Alim diyorum ama işte siz onu bilgili olarak anlayın.
Çünkü alim dediğimiz insan münevver olur. Münevver insanın karıncayı dahi incitmem demez, karıncadan başka da incinecek varlıklar olduğunu bilir.
Sen karıncayı incitme, bir kedi aç kaldı diye karalar bağla ama emrinde çalışana hayata zindan et, evinde dirlik düzen olmasın…
Tamam, okuyan insanların geçimsiz olması kaçınılmazdır cahile tahammülleri yoktur ama kitaplar da okudukça tahammül etmeyi öğren der…
Ayrıca bir de yolda, otobüste, parkta, sahilde kitap okuyan insanlar var…
Bunlar gıptayla gösterilir.
Ben bunların çoğuna müsaade ederseniz tırnak içinde kitap budalası diyorum.
Okudukça kendi ideolojisinden başkasına hayat hakkı tanımayan, kendi yaşam tarzını başkasına dayatan tiplerdir bunlar. Bunlardan tabiri caizse bir cacık olmaz.
Bir de bunlar sadece kendi ideolojisini destekleyen kitap okurlar.
Muhafazakârlar solcuların da kitaplarını okumakla övünüp kendilerine onların yanında konum elde etmek isterken onlar muhafazakârların hiçbir kitabını okumadıklarını özellikle belirtip sığ bir dünyada kendileri çalıp kendileri oynarlar.
Bunlara ülkemizde aydın derler.
Kendisini bile aydınlatmayı beceremeyen batı taklitçisi, maymundan daha beter bir aydın…
Bunların tuzu kurudur. Bunlar seçimlerde ezenlere, bunlar başkasına hayat hakkı tanımayanlara oy verirler.
Kim gelirse gelsin gemilerini yürüttükleri için seçimlerde sadece kendisi gibi düşünenlere oy verirler.
Bunların kıskanılacak tarafı şudur:
Davalarına ölümüne sahip çıkarlar.
Muhafazakârlar gibi resmin bir bölümüne bakıp tamamını ıskalamazlar.
Konumuzun başlığında yalnızca okumak değil yazmak da vardı.
Eskiden yazarlar kitaplarını yazıp köşelerine çekilirler yakın çevresi hariç kimse onların karakterleri hakkında bilgi sahibi olmazlardı.
Şimdi öyle değil artık.
En değme yazarın bile hayatı hakkında fikrimiz olabiliyor.
Hayatları, yaşantıları, davranışları hakkında fikir sahibi olduğumuz zaman ortaya acayip bir durum çıkıyor.
Onu yazdıklarıyla değerlendiriyoruz.
Aşırı derecede cimri bir yazarın cömertlikten bahsetmesi herkese tuhaf gelmez mi?
Kalemi eline alınca ayetlerle hadislerle dini bütün bir karakter ortaya koyup toplum içine çıkınca fitnenin fitilini ateşleyen insanlar mesela?
Yöneticilere israfın kötülüğünden söz ederken yazılarında, kendisi israfın dibine vurunca…
Okuyanın her bildiği ile amel etmesi pek mümkün olmaz. Bu anlaşılabilir bir durumdur.
Ama yazmak öyle değildir. Yazmak bilinçli bir eylemdir.
Yazarken insan düşüne düşüne yazar.
Ben yazıyorum bunu ama beni tanıyanlar benim böyle olmadığımı biliyorlar bu tuhaf kaçmaz mı? derler…
İnsanın yaşantısı dört dörtlük olmaz eyvallah.
Yazarken oldukça dikkatli olmalıyız. Eline kalem alma cüreti gösteren ben en çok bu konuda zorlanıyorum.
Ya yaşadıklarımı kâğıda dökmeye çalışıyorum ya da yazdıktan sonra yazdıklarımın peşinden gitmeye çalışıyorum.
Yazısında, sözünden, okuduğundan ayrı gitmeye başlayan insan bir yol ayırdımında olduğunu bilmelidir. Yollar, ayrılınca makas gibi açılır… Makas açıldıkça mesafe de artar. Geri dönmesi de mümkün olmaz. Bambaşka bir kişiliğe bürünür insan.
Hem toplumda sıtarası kalmaz hem de kendisi vicdanen rahat edemez.
Bu tür insanların yazdıkları tesirli de olmaz.
İçi boş bomba gibidir.