
Bu da Geçer Ey Yâr
İnsanın içinde bulunduğu hayat mücadelesinde, kendisine rehberlik edecek, moral ve motivasyonunu sağlayacak gönül dostlarına, yol arkadaşlarına ihtiyaç duyulmaktadır.
Hayatın stresi ile bunalan insanın beklediği samimi bir dosttur. Bu dost eli onun omzuna atıldığında, daralan yüreğine umut veren, ferahlatan güzel bir tâlihtir.
Her yanımızda bir dost, bir rehber bulamayız. Gönlümüze ait bir yazılımı kullanmasını bilmeliyiz.
Kelâm-ı kibar olan, “Bu da geçer yâ hû!” sözü, sâhip olduğumuz mânevî gücümüzü hatırlatır.
Bu sözü en güzel şekilde açıklayan töre söz; “Ak gün ağarıp kalmaz, kara gün kararıp kalmaz”, ifâdesidir. Bu söz insan için hayat bilgisidir.
Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de pek çok âyet umut üzerine, af üzerine insanlara moral vermektedir.
“Vakti geldiğinde Allah sana gönlündekini verecek ve seni hoşnut kılacaktır“ (Duhâ, 5).
Hayatta her şey gelip geçmektedir. Zaman, ömür, dert, sevinç dünyanın dönmesi gibi bahtımıza gelip gitmektedir.
Her insan her an hidâyetle tanışabilir, ya da hidâyete ermiş olan insanlar inkâra sapabilir.
Bütün bu değişimlerde insanın tercihi önemli bir sebep olarak karşımıza çıkmaktadır.
İrâdenin meyli âkıbeti belirler.
Bilmek lazım!
Hayatı iki sahneli bir tiyatro gibi düşünmek gerekir. Birinci sahnesi: Dünya hayâtı; ikinci sahnesi: Âhiret hayatı.
Birinci sahne; imtihanlarla geçen sonlu bir misâfirlik zamânı ifâde eder.
İkinci sahne; ebedî hayatın, cezâ ve mükâfatın hak sahiplerine verileceği mekân olarak düşünmek gerekir.
Bu hakikati bildikten sonra, Yunus Emre’nin şu dizelerini anlamak daha kolay olacaktır.
“Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim;
Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni.“
İnsan kendisini ve insan varlığını tanıdıkça olumlu, olumsuz bütün duygularının farkına varır. Allah’a inandığı ölçüde hayatın zorluklarına göğüs gerer, imtihan dünyâsında yaşadığını bilir, her nimet ve külfetin gelir geçer olduğunu keşfeder.
Allah’ın en güzel şekilde yarattığı, taşıyabileceği oranda ruhundan insana ruh aktaran Kudret sâhibi, elbette insanı yok etmeyecektir.
Geçer!
Her nimet ve külfet insana gelir ve gider; gider ve gelir.
Bilmek istersen; bilirsin!
Anlamak istersen; anlarsın!
Çözmek istersen; çözersin!
İnanmak istersen; inanırsın!
Duygularını kontrol et, önyargılarını sil. Doğruya ve hakikate kendini kodla.
İhtirasın sesiyle yüreğinin sesini ayıramıyorsan vicdanın ölmüş demektir. Ölü vicdan, sâhibini yalan yanlış işlerin müdâvimi kılar. Nefs elinden, hırs elinden kendisini kurtarmaya çalışmaz bile.
Vicdanın sesi ne demektir?
O seste; “bezm-i elest”te Rabb’ine verdiğin “kulluk antlaşması” vardır.
O seste; Rabb’inin sana armağanı olan rûhun hatırına doğruyu onaylayan, yanlışı hatırlatan mânevî bir mesaj vardır.
Vicdanın sesini hissetmezsek ne olur?
Vicdanı körelen insan, bu da geçer ya hu sözünün hikmetini idrak edemez, umut ve iman çizgisinden, şükür ve kanaat ikliminden sonbahar yaprağı misali kopar, düşer:
“Sonra onu aşağıların aşağısına attık.“
(Tîn, 5)
Allah, insanın gitmek istediği mekânı hazırlar; seçen, eren veya düşen, insanın kendisidir.
Şer yolunu tercih ettiği için insan; kalbi bozulmuş, vicdani esârete düşmüş, “furkan” melekesi kaybolmuş günah yüklü bir varlığa dönüşmüş olur.
Geçer!
Gündüz geçer gece olur, gece biter gün olur.
Eser zaman rüzgâr gibi; bugün, yârın dün olur.
Bilmek lâzım!
Bir ömür yaşanır huzur ve keder,
Bahtımıza gelen ne varsa kader.
Bilmek lazım!
Her nimet bir imtihandır. Kolay ya da zor; sıkıntı veya rahatlık kulun varlık sebebidir.
De ki;
Vardır bunda da bir hikmet,
Her gelende var bir ibret.
İnanç kuvveti ile kalbini müstahkem bir hale getiren insan, hayâtın nimet ve külfeti ile karşılaştığında, zenginlik ve makam ile taltif olunduğunda şımarmaz, “neden ben” demez, haddini aşmaz. Yokluk ve çileyle yüz yüze geldiğinde umudunu kaybetmez. Sabır ve tevekkülle, azim ve sebatla geleceğe yürür.
İnsan şunu bilmelidir!
Varlık ve yoklukla, sağlık ve hastalıkla imtihan olan bir kimse; kendi kendine şöyle demelidir:
“Bu da geçer ey kul!”
De ki;
Bu da geçer gün gibi, yarın olmaz dün gibi;
Ömür oyun misali, örülür bir yün gibi.
Bu da geçer yâ hû, sözünün hikmeti:
Umudun parolası, azimli olmanın enerjisidir.
Kaderin kendisidir, kazaya rıza gösterip çâreyi aramanın adıdır.
Haddini bilmenin, kendini tanımanın, “Düşmez kalkmaz bir Allah” gerçeğine kulun teslimiyetidir.
Ahde vefâya bağlı kalmanın adıdır.
Bu da geçer yâ hû, sözünün hikmeti:
Tahammül etmenin, sabır yolunda gitmenin şifresidir.
Öfkeye, üzüntüye kapılmadan kadere rıza gösterebilmektir.
Bu konuda yaşadığım güzel bir hatırayı sizinle paylaşmak isterim.
“Vakti zamanında arkadaşımın biriyle metroda buluşmaya karar vermiştik. Buluşma tarihi ve saatine riâyet ederek metroya gittiğimde, arkadaşımın benden önce geldiğini gördüm. Metroda kimseler yoktu. Selamlaşmadan sonra arkadaşımın hatırını sordum.
Arkadaşım;
— “Treni kaçırmanın keyfini yaşıyorum“
dedi. Bu söz çok hoşuma gitti.
— “Hayırdır, beni bırakıp gidecek miydin?”
diye sorunca;
— “Elbette ki hayır! Ben biraz erken geldim, metroda sadece bir kişi vardı. Kendisine; ‘treni kaçırdın galiba?’ diye sordum.“
Arkadaşım bana dönerek;
— “Hocam bana ne cevap verdi, biliyor musun?” diye sordu.
Ben de; “Bilmiyorum!” diye cevap verdim.
Yol arkadaşım neşeli bir şekilde;
— “Hocam, az önce size dediğim; treni kaçırmanın keyfini yaşıyorum, sözünü bana o arkadaş söyledi.”
İşte bu güzel söz aslında hayata nasıl bakmamız gerektiğine dair ibretlik bir cevaptır.
Her zaman her istediğimiz olmaz! Bazen treni kaçıralım, bazen otobüsü. Tabii ki planlı ve azimli olmalıyız ama bazen bunlar yetmeyebiliyor. İşte böyle durumlarda; vardır bunda da bir hayır, diyebilmeliyiz.
Üzüntüyü bırak, yaşamaya bak! Bu söz iyi değerlendirildiğinde kıymetlidir.
Tekrar, bu da geçer yâ hû sözüne dönelim mi?
Bu da geçer yâ hû sözünün hikmeti:
Kanâatkâr olmanın, tevekkülü bulmanın huzurudur.
Derde dermanın, kendine güvenmenin rehberidir.
Kendi kendini tedavi etmenin, ruh dinginliğini kazanmanın, stresten kurtulmanın, kaderini güzelden yana aramanın adıdır.
Bu da geçer yâ hû:
Umuttur, ummaktır, sonsuz kudret sahibine sığınmaktır.
Haddini aşanlara, yanlışa düşenlere, varlıkta ve yoklukta günah işleyenlere Allah; “kullarım” diyor, rahmetimden ümit kesmeyin diyor, ben affederim diye buyuruyor. (Bkz. Zümer, 53).
Mevlânâ hazretlerinin “Mesnevi”sinde; nefsin ve hırsın esâretinden “Ölmeden evvel öl ki kurtulasın” temâsının işlendiği “tûtî kuşu”nun hikâyesi anlatılır.
Neyin kavgasını veriyoruz? Uğruna değecek, bizi iki cihanda aziz edecek eserlerimiz olmalı.
Bu mânada Seyrâni’yi dinleyelim:
“Hesap ettim cümle dünya malını,
Neticesi üç top beze dayandı.“
Geçer!
Varlık da geçer, yokluk da geçer. Takvim yaprağını kopara kopara ilerle. Sen sen olursan, yarın yeni şeyler söyleyebilirsin.
İmtihan bu! Zoru var kolayı var, sevinci var kederi var!
Ne yaparsan yap! Unutma, kaderin sâhibi var.
Derler ki;
“Olacak olsa olsa çâr u nâçâr, gerek kalbin gen tut, gerek dar.”
Yani; çâresizlik başa gelecekse, üzülmekle, sükûnetle onun önüne geçemezsin.
Mamâfih, insan önüne geçemediği, gücünün yetmediği olumsuz işlerden mesûl değildir.
Sen yine de ellerini semâya kaldırarak de ki:
Bu da geçer Ey YÂR!
Mustafa Arslanoğlu