Mustafa ArslanoğluTöreli Yazılar

Yüzleşme

Yüzleşmek doğruyu bulma noktasında bir arayıştır. Bu arayış özünde pişmanlık duygusunu taşır. Pişmanlık tövbedir, Hakk’a ve hakikate teslim olmaktır. Özünde pişmanlık taşıyan insan gideceği yolu keşfetmiş demektir.

Yüzleşme

İnsanın kendini bulması, kendini tanıması kolay gibi görünen en zor iştir.

Nefis muhâsebesi veya öz eleştiri de denilen kendini keşfetme, kendi yolunu çizme mücâdelesi, insanın ölünceye kadar bırakmaması gereken çok önemli bir kıstastır.

İnsanın hayat yolunda zaman zaman kendisi ile yüzleşmesi, yaptıklarıyla hesaplaşması başarılı olmanın mihenk taşıdır.

İnsan kendi içindeki “kendisinden” birkaç tane görünce ne yapacağını şaşırır, hangisinin “kendisi” olduğuna karar vermekte zorlanır. Bir de buna hayatın gâilesi eklenince çaresizliğin girdâbına düşer.

Yola çıkıldı mı geri dönmek olmaz. İnsan önce gönül aynasına bakıp kendini sorgulamalıdır.
Kendinle yüzleşmen için kendini bulman lâzım. “Kendin” olmalısın ki, kendini bulabilesin. Rûhunla hemhâl olmalısın ki, mânevi güzellikleri özünde keşfedebilesin.

İyi insan olmak lâzım. İyi insan olmak için dışarıdaki kötülerden önce içimizdeki kötülüğü yenmeliyiz.

Evimizin bahçesini temizlemeden evvel başkasının bahçesindeki çer çöpten bahsedemeyiz.

Örnek şahsiyet ahlâklı ve medenî olmakla kazanılır. İnsan evvelâ kendisiyle yüzleşmeli, sonra insanlarla iletişime geçmelidir.

Her meslek erbâbı, her aile reisi ve sorumlusu, her yönetici, her siyasetçi, her işveren ve her işçi mutlaka kendini sorgulamalı; ”nasıl daha iyisini yapabilirim?”, “nerede yanlış yaptım?“ diye kendisi ile yüzleşmelidir.

Yüzleşecek ne de çok şey var! İkili ilişkilerimiz hasbi ve harbi mi? Yoksa geleceğe yönelik hesaba mı dayalı?

Komşuluk ilişkilerimiz, arkadaş edinmemiz muhabbetten mi, menfaat duygusuna yönelik bir planlamanın eseri mi?

Evet! Bu ve benzeri soruları kendimize ne kadar çok sorarsak yanlıştan dönme ihtimâlimiz kuvvetle muhtemeldir. Kendimize sorduğumuz soruları; ”evet – hayır” veya “hayır mı – şer mi” şeklinde cevap şıklarını oluşturursak; gittiğimiz yolun, takip ettiğimiz sistemin sonuçlarıyla daha net yüzleşebiliriz.

Derman isteyen çâre aramalı, yola çıkmalıdır. “Her arayan bulamaz, ama bulanlar hep arayanlardır.” sözü ne güzeldir. Güzeli arayan bazen ilk adımda bazen az ileride bazen de gelecekte bulabilir.

Yüzleşmek doğruyu bulma noktasında bir arayıştır. Bu arayış özünde pişmanlık duygusunu taşır. Pişmanlık tövbedir, Hakk’a ve hakikate teslim olmaktır. Özünde pişmanlık taşıyan insan gideceği yolu keşfetmiş demektir.

Özü ile barışık olmak medeniyettir. Medeniyet; edep ve ahlâktan, saygı ve muhabbetten, hak ve adâletten, estetik ve sanattan, cümle cana değer vermekten, hayatı güzelleştirmekten mutlu olmaktır.

Medeniyet ile vicdan arasında, medeniyet ile insaf arasında, medeniyet ile sabır arasında, medeniyet ile kanaat arasında, medeniyet ile tevekkül arasında, medeniyet ile paylaşmak arasında, medeniyet ile iyilik arasında kuvvetli bir bağ vardır.

Merhum Cahit Zarifoğlu ne güzel söylemiş:

“Üçe kadar sayıyorum diye tehdit ederken bile, araya iki buçuğu sokan vicdanlı çocuklardık biz…”

Peki! İnsanlar, toplumumuz neden bu güzellikleri kaybetti?

Neden insanlar töre sözünde olduğu gibi, “Tencere dibin kara, seninki benden kara!” diye çekişiyor. Köprüde kavga eden inatçı keçiler gibi hareket etmek insanın vasfi olmasa gerek. Enerjimizi, hayallerimizi, sevdâmızı, maddi ve mânevi güzelliklerimizi zirveye taşımak dururken, beyhûde işlerle münâkaşa etmemiz ecdâdımızın ve şehitlerimizin ruhunu incitiyor.

Yazık ediyoruz bizden umutlu olan insanlara, yazık ediyoruz gelecek neslimize, yazık ediyoruz kendimize, yazık ediyoruz amel defterimize.

Keşke bilsek!

Her makam, her sorumluluk, her kazanç, her görev ve her güzellik emânettir bize. Her emânet aslında ödünçtür uhdemizde. Keşke bilebilsek!

Doktor, mimar, mühendis, öğretmen, sanatkâr, esnaf ve cümle görev ehli emânet anlayışıyla, hizmet anlayışıyla, nimet anlayışıyla işini yapsa, bu gerçekler doğrultusunda kendisi ile zaman zaman yüzleşebilse, samimi olarak özeleştiri yapabilse her nefesimiz daha huzurlu olur.

Aşk varsa gönlümüzde inci de içimizde, gül de içimizde.

Bırak deryâdakini, özünde olsun incin
Can olmazsan canlara, etrafın olur in incin.
Hayatın hikmetini bil ki mesut olursun,
Ne hiçbir canı incit, ne de kimseden incin.

Kimleri kırdıysan, gönül almaya kırdığın yerden başla.

Ah aldıysan “eyvâh” de, dermanla git âhına;
Gönlün ile çâre sun, gönüller dergâhına.

Yüzleşme ailede başlamalı, aile içerisinde empati yapılmalı, aile içerisinde değerler yaşamalı ve paylaşılmalıdır. Baba, eşine ve çocuklarına karşı her zaman empati yapmalı, emanetleri olan eşi ve çocuklarına iyi davranmalıdır. Aile içerisinde anne gündüz güneş, gece ay gibi umut ışığı olmalı, yuvasını ısıtmalı ve aydınlatmalıdır.

Ailede medeniyet, değerler eğitimi, birlik ve beraberlik, âdabı muâşeret yaşanmıyorsa toplumda da yaşamaz. Aile ve okul bütün güzelliklerin temeli olmalıdır. Bu iki kurum bozulursa toplum da bozulur, millet de bozulur, ülke de bozulur.

Mustafa Arslanoğlu

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu