Hata neredeydi sorusu sorulduğundan beri modern Türk düşüncesi iki tercih arasında gayri-mütenâzır bir şekilde bölünmüş durumdadır. Hata neredeydi sorusu dönüp dolaşıp mâzisiz hâlin âtisi olur mu sorusunda kemâle ermiştir. Modern Türk düşüncesinde âtinin hâlimizin varlık gerekçesi olduğu konusunda kısmi bir mutabakat olduğunu kabul etsek bile mâzisiz hâlin olabilip olamayacağı, olacaksa dayanağının ne olduğu, olmayacaksa bir âtinin de olup olamayacağındaki münakaşa sürüp gitmektedir. Mâzisiz hâlin âtisi olur düşüncesine itibar edenler âtiyi dayandırdıkları yer konusunda radikal bir tercihte bulundular. Âtisiz bir mâzi düşüncesini muteber kabul edenler fundamentalist bir tercih belirtmiş oldular. Mâzisiz hâlin âtisi olur konumunda yer alanların gerçeklikle irtibatı mekânsal boyutta koparken, âtisiz bir mâzinin apolitik fundamentalizmine saplananların gerçeklikle irtibatı zamansal boyutta koptu. Düşünce hayatımız radikalizm ile fundamentalizm arasındaki sarkaç tarafından belirlendi.
Radikaller sarkacın en ucunda konum belirlemekte oldukça özgüven sahibiydi. Mâzisiz hâlin âtisi olur diyenlerin radikalizmi o dereceye vardı ki şayet bir âtimiz olacaksa, ancak mâzinin ayak bağından kurtularak mümkün olacak hükmünde karar kıldılar. Bu ilericiler işe evvela devlet ve kültür hayatını yeniden tanzim etmekle başlamayı uygun gördüler. Tanzimat ilericiliği, ayak bağı olarak gördüğü eski ictimaî nizamı ve o nizamı oluşturan saray, tekke, cami ve halk bütünlüğüne ait tefekkür, inanç, edebiyat ve musikiye dair ne varsa irtibatını kopardı. Tanzimat’a giriş metni olan Gülhane Hattı (1838), oldukça dikkat çekici bir şekilde söz konusu eski cemiyet nizamı olan şeriatın yaklaşık yüz elli yıldır ihmal edildiği şikâyetiyle başlayıp ihya edilmesiyle devlete istikrar ve güç kazandırma vaadi taşıyordu. Halbuki bir toplumsal düzen olarak şeriatın en merkezi alanını imha ederek onu ilga etmeyle sonuçlanan bir süreci tetikledi. Neydi o alan? Kolektif kimlik. Tanzimat eşit yurttaşlık fikriyle şeriatın kolektif kimliğinin tümden değişimini hedef almıştı. Tanzimat şeriatı ihya iddiasıyla şeriatın en merkezi alanını imha ederek bir cemiyet nizamını da ilga sürecini başlatmış oldu.
Şeriatın cemiyet nizamını oluşturduğu dönemin edebiyat ve kültür düzeninde milletle rabıtası saray, tekke, cami ve halk edebiyatı, musikisi ve tefekküründe temayüz etmişti. Bütün bunlar insicam içinde bir bütünlük ve bir kolektif kimlik teşkil ediyordu. Tanzimat’ın üst yapıda eski ictimaî nizamla bağını koparması ve fakat bunun alt yapıda bir toplumsal gereklilikten kaynaklanmaması, yeni sanat, kültür, edebiyat ve zevk unsurları olan roman ve tiyatro gibi türlerin yukardan aşağı nüfuz edememesine neden oldu. Tanzimat’ın ilerici sanat, edebiyat ve tefekkürü aşağıda varlığını koruyan eski ictimaî nizamla irtibatsız olduğu için günün sonunda bir fikr-i la ubal olma ötesine gidemedi. Tanzimat sonrası mâzisiz âti fikr-i laubaliliğine kapılan modern(ist) Türk düşüncesi ne öykündüğü ileri batı dünyasını anlayabildi, ne içinde bulunduğu toplumla bağını koruyabildi ne de bu ikisi arasında bir irtibat kurabildi. Radikallerin gerçeklikle ilişkisi mekânsal boyutta kopmuş oldu.
Tanzimat ilericiliği eski ictimaî nizamla bağını koparsa ve yeni sanat ve edebiyatın türleri olan tiyatro ve romanı ithal etse de bu uğraşları bir elit tercümesi ve taklidinden öteye gidemedi, kitleselleşemedi. Çünkü Tanzimat, yıkılan eski ictimaî nizam yerine yeni bir toplumsal düzen kuramadı. Radikalizmin özelliği yıkmakta gösterdiği mahareti kurmakta gösterememesidir. Radikalizmin özelliği gerçeklikle bağını mekânsal boyutta koparmasıdır. Radikalizmin özelliği ileriye dönük muhayyel bir romantizme sahip olmasıdır. Tanzimat bir devlet, bürokrat ve elit projesi olarak tabî ve gerçek bir toplumsal gereklilik ya da değişimden kaynaklanmadığı, eski ictimaî nizamı bir gerilik lekesi olarak değerlendiren bilinci yaralamış olanların radikalizminden doğduğu için onun yeni edebiyat ve sanatı da topluma nüfuz edemedi.
Tanzimat ilericiliğinin başarısızlığı, ilga ettiği ulemanın ciddiyetini ve toplumla bağını devralacak bir seviyeden fersah fersah uzak olmasından kaynaklanmıştır. Tanzimat’ın ilericiliğinin başarısızlığı, onların iddia ettiği gibi fikir, edebiyat ve sanatlarının seviyesinin yüksekliği, toplumun seviyesinin ise düşüklüğünden değil, onların fikr-i laubaliliği ve toplumun ise asırlardır ilmek ilmek dokunmuş kolektif kimlikle irtibatının sağlamlığından kaynaklanmıştır. Ulemanın ilgasının yarattığı boşluğun, laubaliliğiyle meşhur Tanzimat ilerlemeciliği tarafından doldurulamaması, sonraki dönemlerde yeni bir toplumsal düzen kurma sürecinin komitacılar, istihbaratçılar ve tetikçilerin kontrolüne girmesine neden olmuştur. Yunanistan’ın, Ermenistan’ın ve İsrail’in oluşum süreçlerindeki komitacılığın, istihbaratçılığın ve tetikçiliğin izdüşümlerini kendi tarihimizden de izlemek mümkündür. Her neyse…
Tanzimat’ın ilerici laubaliliğinden iki asır gibi bir zaman geçti ve mâzisiz bir âti tasavvur edenlerin dayanakları olan ne kadar düşünce, kavram, ütopya varsa mâzi haline geldi. Siyaset, bürokrasi ve kültür hayatında işgal ettikleri yüksek mevkileri hak etmelerini mümkün kılan aydınlanmanın, yani ilerlemeciliğin ne kadar kurucu umdesi varsa mâzileşti. Tüm itibarını ilerlemeciliğe ve muarızlarının muteber olmayışlarını ise gerici olmalarına bağlayanlar iki asır gibi bir zaman sonra ilerlemecilikte sebât etmeye devam ettiklerinde gerici duruma düştüler. Mâzide ilerici olan radikal Türk düşüncesi içinde yer alanlar, hâli hâzırda gerici bir ilericilik konumuna düşmüş oldular. Mâzisiz hâlin âtisi olabileceğini düşünenler iki asır sonra âtisiz kalmak gerçekliğiyle karşılaştılar. Batılılaşmanın iyi, doğru, güzel, faydalı ve hatta tek yol olduğuna dair entelektüel bir konsensüsün olduğu bir dönemde memleketin tefrika ve inhitat kaderini değiştirmek için radikalizm bir ilericilikti. Ne var ki iki asırdan fazla bir zaman sonra batılılaşmanın hiç de zannedildiği gibi iyi, doğru, güzel ve faydalı olmadığına dair bir entelektüel konsensuse varıldığında ideolojik konumlarında en küçük bir sorgulama içine girmediklerinden gerici bir ilericiliğe düşmüş oldular. Elbette mevcut durumda da mâzisiz bir âti arayışında olanlar, toplumsal cinsiyet gibi liberal moda ve trend değer ve düşüncelere dayanarak bir yön tayini içinde bulunmaya devam ediyor, ama bittecrübe olanın tekrar etmesi de mukadderdir. bu yazı burada bitiyor, bir sonraki yazıda ise mâzisiz bir hâlin âtisinin de olamayacağını iddia eden ilerici gericiliği konuşmaya çalışacağız.