Tek bir göz yaşı damlası aktı.
Sonra bir tane daha, bir damla daha.
Damla damla yaşlar aktı.
Her bir damlanın anlamı vardı.
Her bir damlada bir acı, her bir damlada bir hayat.
Her bir damlada bir dünya vardı.
Her göz yaşım dünyaya bedeldi ama dünyada zerre bile değildi.
Ardı arkası kesilmedi, yüzümü adeta göz yaşlarıyla yastığıma aktığını hisseder gibiydim.
Lakin dünyada zerre bile olmayan hayat dolu göz yaşlarım, yastığımla yorganımla buluştuğunda anlam buluyordu.
Sadece yastığım ve yorganım anlardı şu fani ve ani dertlerimi.
Kimseye anlatamadıklarımı canlı olmayan bilmem kaç metrelik yastıkla yorganıma anlatırdım.
Ne yapsaydım?
Şu hayata sadece yiyip içmeye nefes alamaya gelen, kendi başta olmak üzere hiç kimseye faydası olmayan beşere mi anlatsaydım? Beşerdi şaşan.
Şaşkın şaşkın beşere şansızlıkla dolu hayatımı anlatsaydım, ne değişecekti bilemedim, bilmekte istemedim.
Belki iyi gelecekti.
Hayat uğruna hiçbir tereddüttü olmayan şu birkaç beşer belki iyi gelirdi.
Biraz da onlar gibi düşünürdüm, onlar gibi gamsız yaşardım.
Lakin sadece yaşardım, belki bitki gibi, belki bir kaktüs gibi…
Ben bu fani dünyada sınavdan geçemeye geldim.
Ben bu fani dünyada ne bir gamsız beşere ne de yastığım ve yorganıma teslim olduğum bir hayat yaşamaya geldim.
Rabbim herkesin Elif gibi dim dik olduğu hayatlar nasip etsin.
Her düşüşte bir hayır vardır. Lakin düşmek değil, düşerken nasıl kalkacağımız önemli…
Rabbim, her bir göz yaşımızın dua ile buluştuğu hayatlar nasip etsin.
Nurmelek Çelik