Bazen hayat, insanı derin bir çaresizlik duygusuna sürükleyebilir. Nefes almakta zorlanırken, sanki yaşamın içinde değil de ölünün dünyasında yaşıyormuş gibi hissedebiliriz.
Hayat, bazen adaletsiz de olabilir, bazılarına güzellikler sunarken bazılarına acılarla dolu yaşanmışlıklar sunabilir. İnsanlar, kaçmak isterler, uzaklara gitmek, yaşadıkları zorlukları kabul etmek istemez. Bu, hayatın adaletsizliğiyle yüzleşmekten kaçma isteğidir.
Zor durumlarda, yardım edecek insanların öylece sessizce izlediğini görebiliriz. Ancak yine de yaşamaya devam ederiz.
En kötü darbelerden biri ailemizden de gelebilir. Bu gerçeği kabullenmek zor da olabilir. Ailemizi yanımızda veya arkamızda değil de karşımızda da görebiliriz.
Hayat, bazen karmaşık ve zorlayıcı da olabilir. En değer verdiğimiz şeyler bile bizi zorlayabilir, hayatı zorlaştırabilir.
Yaşarken, karşımıza çıkan zorlukları basitçe görmek isteyebiliriz. Ancak göründüğü kadar da basit değildir. Her zorluk, derin izler bırakır. Fakat kabullenip gerçek hayatı görmemiz gerekir.
“Hayat devam ediyor.” demeliyiz.
İçimizdeki ateşi tutuşturmadan, yaşamın sıcaklığıyla yaşayabiliriz. Bakış açımızı değiştirmeliyiz, hayatın dolu tarafını görmeliyiz. Kabul etmeliyiz. Hayatı kabullenmek zorundayız. Yaşamımıza giren her insanı, her sınavı kabul etmeliyiz.
Aksi takdirde, hayat nasıl geçecek? sorularıyla psikolojik bir buhrana sürüklenebiliriz.
Ne görmek istediğimiz veya duymak istediğimiz önemli oldu kadar. Hayat, şeffaf bir şekilde ortada duruyor. Onu anlamaya, dokunmaya, kurcalamamız gerekir. Kısacası yaşamamız gerek. Yaşamaktan kastım sesiz sedasız veya vurup kırmak değil.
Hayat, yaşam, aşk, çalışma, sevgi, saygının yani hayatımızda yer alan bütün maddi ve maneviyat dolu duyguların temelinde din, yani inancımızın olduğunu öne sürüyor ve buna dair yaşamamız gerektiğiniz düşünüyorum.
Din, insanın çıkış noktası, yaşam sebebi, hayata bakış açısıdır. Dini anlamak için bakmak veya görmek değil, iliklere kadar yaşamak gerekir.
Nurmelek Çelik