Bayram, Allah’a Yaklaştığımız Andır
Yüce Allah, manevi eğitimimiz olan Ramazan ayındaki oruç ibadeti ile hac ve kurban ibadeti ardından bizlere 3-4 günlük bayramlar yaşatarak şu mesajı veriyor:
Dünyanın bayramı üç gündür, ahiretin bayramı sonsuzdur. Ömrünüzü bana kullukla geçirirseniz size ahirette sonsuz bayram yaşatırım.
Dünyadaki bayramlar ahiretteki bayramın küçük bir esintidir, provasıdır. Asıl bayram ak bir alınla güzelliğin, sevginin, merhametin kaynağı olan Allah’a kavuştuğunuz ve sonsuz özgürlük yurdunda O’nun konuğu olduğunuz zamandır. Zira kul kulca yapar, Allah Allah’ça verir.
Kurban, Allah’a yaklaşmanın bayramıdır. Yani bayram Allah’a yaklaştığımız andır. Çünkü Allah huzurun, sevincin, selametin ve barışın kaynağıdır. Allah’tan uzak saadet ve sevinç olmaz.
Kurban, bir Müslüman’ın bütün varlığını Allah yolunda feda etmeye hazır olduğunun bir nişanesidir.
Kurban, yaklaşmak manasına gelmektedir. Biz kestiğimiz hayvana kurban diyoruz. Aslında hayvan kesilir, insanın kendisi Allah’a yaklaşmış / kurban olur.
Bizi Allah’a yaklaştıran bir vasıta olan kurbanı kesmekle şunu demiş oluruz: Benim canım, malım, her şeyim âlemlerin Rabbi olan Allah’a feda ve armağan olsun. Gerektiğinde bana emanet ettiği her şeyi O’nun yoluna feda etmeye hazırım.
Peygamber efendimiz kurban kestiği zaman şu ayetleri okurmuş:
قُلْ اِنَّ صَلَاتٖي وَنُسُكٖي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتٖي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَۙ
De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim / kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir (O’na feda olsun).” (En’âm 6/162)
اِنّٖي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذٖي فَطَرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ حَنٖيفاً وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِكٖينَۚ
“Ben, bir muvahhid olarak yüzümü, özümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben şirk koşanlardan değilim.” (En’âm 6/79).
Peygamber efendimiz daha peygamberliğin başlangıcında Allah’tan şu mesajı almıştı:
وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ اِلَيْهِ تَبْتٖيلًا
“Rabbinin adını an ve bütün varlığınla kendini O’na ada.” (Müzzemmil 73/8).
Ayetteki tebtîl kelimesi ömrün Allah’a adanmasını ifade eder. Allah elçisi de ölünceye kadar her şeyini Allah yolunda feda etti. Sevgisini, gönlünü, mesaisini, canını Allah’a adadı.
Peygamberimiz “Onlardan bazı kesimlere, kendilerini sınamak için dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere gözünü dikme. Rabbinin rızkı (olan vahiy) daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (Tâhâ 20/131) ayeti indikten sonra dünyalık şeylere doyasıya bakmadı. Atları ve kırmızı develeri çok severdi. Yalnız bu ayet indikten sonra onları gördüğünde adeta suç işler gibi başını yere eğerdi.
Kurban bize şu mesajı verir:
“Ey insan, dünyevileşme!” Allah ile arana koyduğun maddi engelleri kaldır ve Allah’a yaklaş. Allah’ın sana bahşettiği dünyalıkları Rabbin ile arana sokma. Nimetleri O’ndan uzaklaşmak için değil O’na yaklaşmak için kullan. Allah kadar veya Allah’a yakın derecede sevdiğin şeyler puttur, gönül sarayındaki putları kır ve gönül sarayının tahtına sadece Allah’ı yerleştir. Allah’ın hakkı olan sevgiyi başkasına verme. Sevdiğini Allah için sev ve her şeyi hak ettiği kadar sev.
İhlas ve samimiyetle en değerli varlığını Allah’a kurban eden Habil’in kurbanı kabul edilirken değersiz bir varlığını ihlassız bir şekilde kurban eden Kabil’in kurbanı ise kabul edilmemiştir. Kabil Allah’tan kaçmanın, Habil Allah’a koşmanın örneğidir. Kabil’in problemi Allah sevgisinin önüne dünyayı koymaktır, dünya sevgisini merkeze oturtmaktır. Allah’la arasına dünyayı sokunca Rabbinden ve kendisinden uzaklaştı, kardeş katili oldu. Neticede kardeşini dünyevi hırsla öldüren ve görünüşte kazanan Kabil gerçekte kaybederken, Allah’ın rızasını ve sonsuz cenneti elde eden Habil ise kazanmıştır. Kardeşinin güzel nasihatlerini dinlemeyip onu anlık galibiyet zevki ile öldüren Kabil, sonunda burnu pislikte olan kargadan ibret dersleri almaya başlamıştır.
Allah’tan salih bir çocuk isteyen İbrahim peygambere bahşedilen İsmail büyüdükçe sevgisi ona yoğunlaşmaya başladı. Bunun üzerine Allah’tan, “İsmail’i kurban et” nidası geldi. Aslında bu, madem sen benim Halilimsin, dostumsun, o halde yüreğindeki İsmail’i/evlat sevgisini kes, azalt mesajıydı. Evladımız da olsa severken dengeyi korumalıyız, Allah’ı incitir miyim, gayretullaha dokunacak bir şey yapar mıyım, diye düşünmeliyiz. Sevme, diye bir emir yok ama Allah gibi sevmeyin.
Rabbimiz insanı hiç kimse ile paylaşmak istemez. Her şeyi insan için, insanı da Kendisi için, varlığına, birliğine şahit olması için yarattı.
Biz de onun için
Eşhedü en lâ ilâhe illallâh: “Ben şahidim ki Allah’tan başka ilah yoktur” diyerek şahitliğimizi ve sözleşmemizi yenilemiş oluyoruz.
Kur’an, bir dönem kendilerine tapılan Güneş, Ay, yıldızlar, gece, gündüz, hayvanlar vb. şeylerin insana boyun eğdirildiğini, onun hizmetine verildiğini (teshîr) ve ona amanet edildiğini bildirerek insandan varlık hiyerarşisine saygı göstermesini istemektedir.
Kendine gel ey insan, değerini bil, varlığını hiyerarşik olarak senden daha aşağıda olan şeylere adama, kurban etme; en üst makama adan. Allah’ın verdiğini Allah’a bağışla.
Bu dünyada herkes hayatını bir şeye adar, adandığı şeylerin kulu, kölesi, kurbanı olur. Herkesin bir Züleyhası vardır. Önemli olan gömleğin arkadan yırtılmasıdır. İşte bu manada kurban bizi kendine esir eden, hayatımızın amacı edindiğimiz bağlardan kurtulup özgürleşebilmektir.
Allah’ın verdiği bir canı ancak Allah’ın adı ile, O’nun izni ile alabiliriz. Allah onu bizim emrimize amade kılmasa idi elimizi süremezdik. Onun için kurban keserken tekbir getiriyoruz, Bismillah: Allah’ın adı ile, Allah’ın adına kesiyorum diyerek Allah’tan izin alıyoruz.
İbadetlerin ruhunu kaybedip de cesedi ile uğraşmayalım. Kurbanın verdiği mesaj kurbiyettir: Allah’a yakınlık ve takvadır. İbadetin ruhunu öldürürsek o zaman Ramazan Bayramı şeker bayramı, Kurban Bayramı da et bayramı olur. İbadetlerin aslı ruhtur. O ruh dirilmeden ibadeti ne kadar yaparsak yapalım amacının tam tersine hizmet edebilir. Bunun için Yüce Rabbimiz şöyle buyurur:
“Onların etleri ve kanları Allah’a ulaşmaz. Fakat sizin takvânız O’na ulaşır. Allâh onları size böyle boyun eğdirdi ki, sizi doğru yola ilettiği için O’nun büyüklüğünü anasınız.” (Hac 22/37).
Bir defasında Hz. Peygamber, Hz. Aişe’den kestiği kurbanı dağıtmasını istemiştir. Eve dönünce kestiği koyundan geriye ne kadar et kaldığını sormuş, Hz. Âişe’nin kendilerine sadece bir kürek kemiği kaldığını söylemesi üzerine “Ey Âişe! desene bir kürek kemiği hariç hepsi bizim oldu” buyurmuştur. “Ne verirsen elinle o gelir seninle.”
Kur’an’ın sıkça övdüğü “ebrâr” iyiliği her tarafa yayılanlar demektir. İyiliğimizi ne kadar uzaklara ulaştırırsak ebedi cennetimiz o kadar genişleyecektir. Bu nedenle gücümüz yettiğince dünyanın fakir ülkelerine de kurbanlıklarımızı göndermeye çalışalım. Gazze, Doğu Türkistan vb. dünyanın mazlum coğrafyalarında zulmedenler insanların nefretini kazanırken bizler iyiliğimizi yaygınlaştırdıkça insanlığın gönüllerini fethederiz. Nihayetinde kazanacak olanlar aktif iyiler olacaktır.
Allah’a adanmış bir ömür dileğiyle Kurban Bayramınız mübarek olsun.
Resul Ertuğrul