Gazze Soykırımı Gölgesinde Ramazan ve Kur’an
Kur’an’da oruç anlamında savm ve sıyâm kelimeleri kullanılır ve bu kelimeler türevleriyle birlikte on üç yerde geçer. Savm ve sıyâm kelime anlamı itibariyle mide ve ferc şehvetine karşı insanın kendisini tutmasıdır. Savm Hz. Meryem’in susma orucu adaması ile ilgili olarak geçer (Bk. Meryem 19/26) ve konuşmaktan kendini tutmayı ifade eder. Kalp kırmalar, zulümler ve kötülükler insanın kendisini tutamamasından kaynaklanır. Oruç bizi tutsun diye oruç tutarız. Etkisi bütün seneye yayılsın diye senenin bir ayını ruh bakımına ayırırız. Bu şekilde oruç, dürtülerimizi aklın kontrolü altına alma yetimizi kuvvetlendirir, dirençli bir irade gücü ve irade özgürlüğü kazandırır. Oruç tutanlar bütün azalarına özellikle dijitalleşen dünyada parmaklarına oruç tutturmalı ve kalp kırmamalıdırlar. Yunus Emre’nin dediği gibi:
Ben gelmedim kavga için,
Benim işim sevgi için.
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.
Ramazan ayı aklın ve ruhun özgürleşmesi için bedeni isteklerin kontrol altına alındığı, ruhumuzun Kur’an gıdasıyla doyurulduğu aydır. Ramazan iç dünyamızda yolculuğa çıkıp hatalarımızı fark edip kendimizi dirilteceğimiz, niyetimizi sağlamlaştıracağımız, Allah ile olan misakımızı yenileyeceğimiz ve çocuklarımıza maddeden daha değerli şeylerin olduğunu hissettireceğimiz bireyden aileye ve daha sonra topluma yansıyan ihya günleridir.
Ramazan, görselliğin hâkim olduğu günümüz dünyasında insanı fiziki yapısına indirgeyerek bedeni, midesi ve şehveti üzerinden tanımlanmasına bir başkaldırıdır. Yıllık ruh bakımı olan bu ayda nelerin orucu bozduğu ile ilgilendiğimiz kadar mü’min kimliğimizi, insani kişiliğimizi nelerin bozduğuyla da ilgilenmeliyiz.
Cahiliye döneminde Ramazan ayının bir değeri ve anlamı yoktu. Kur’an’ın bu ayda inmeye başlaması bu ayı şereflendirmiştir. “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin.” (Bakara 2/185). Ayetten anlaşıldığı gibi Kur’an indiği zamana, mekâna, insana ve ümmete değer katıyor. Bizim aklımıza, bilincimize ve hayatımıza inince de bizim her günümüzü bir ömre bedel kılacaktır. Ramazan geldiği halde onun sebebi hikmeti olan Kur’an hayatımıza yansımadıysa ramazana erişememişiz demektir. Bu nedenle mealini ve tefsirini okuyarak Kur’an’ı anlamaya çalışalım, iftarlarımızı bereketli kılmak için ihtiyaç sahiplerine soframızı açalım.
“Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir. Söyle (onlara), Allah’ın bu lütuf ve rahmetiyle, bu (Kur’an) ile sevinsinler: (sevinsinler ki,) bu (vahiy) onların toplayıp biriktirdiği her şeyden çok daha değerlidir!” (Yunus 10/57-58). Allah’ın gökten kullarına uzattığı rahmet ipi, O’nun rahmetinin en büyük eseri ve manevi rızık olan Kur’an maddi nimetlerden kat kat üstündür. Allah’ın insana tenezzül buyurarak onunla konuşması en çok sevineceği bir lütuftur. O halde böyle bir lütfa mazhar olan mü’minler sabahleyin uyandıklarında ilk yapacakları, o günün sevinçli ve huzurlu geçmesini sağlamak için Kur’an’dan birkaç ayet üzerinde düşünerek güne başlamak olmalıdır. Kur’an’ın nüzulünün başladığı ilk beş ayet o geceyi bin aydan, bir ömürden daha değerli kıldığı gibi o miktarda ayetin anlaşıldığı her gün kadir gecesi mesabesinde olacaktır.
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “Ey inananlar, takvaya ermeniz (günahlardan sakınıp arınmanız, sorumlu ve duyarlı bir mü’min olmanız) için oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” (Bakara 2/183). Orucun sebebi hikmeti olan ve Kur’an’da 200’ü aşkın yerde geçen takva kelimesi çoğunlukla ahlakla ilgili bağlamlarda yer almasına rağmen dini kültürümüzde anlam kaymasına uğramıştır. Korunma kök manasına sahip olan takva, Allah’ın sevgisini kaybettirecek kötülüklerden korunmayı, sorumluluk bilincini ve duyarlı olmayı ifade etmektedir. Ayetten anlaşıldığı gibi oruç ibadetinin hikmeti kişiyi takvaya erdirmektir, yani duyarlılık oluşturup insanın Allah’a, kendine ve bütün varlığa karşı sorumlu olduğu bilincini kazandırmaktır.
Ümmet olarak buruk bir şekilde girdiğimiz bu ramazan ayında, son beş ayda çoğunluğu kadın, çocuk ve bebek olmak üzere otuz bir binden fazla kişinin katili Siyonistlerin utanmadan tüm dünyanın gözüne bakarak Gazze halkına uyguladığı soykırıma dikkatlerimizi yoğunlaştıralım. Gönderilen yardım tırlarını engelleyecek ve bir lokma yiyecek almak için toplanan halkın üzerine bombalar yağdıracak kadar vicdansızlaşan bu örgütün ürünlerini beşikten mezara kadar boykot edelim. Bizim üzerimizden zenginleştikçe kendini müstağni gören, ben bana yeterim pozlarına bürünüp azgınlaşan ve ilahlığa soyunan bu ideoloji sahiplerinin ve arkalarındaki güçlerin dünyayı ele geçirme heveslerini kursaklarında bırakalım. Onlardan daha kaliteli ürünler üretmek için bütün yeteneklerimizi ortaya koyalım. Yüce Allah’ın yeryüzünde adaleti sağlamakla seçtiği ümmet olarak ve “düşmanlarınıza karşı caydırıcı güç hazırlayın” buyruğunun gereğini yaparak üzerimizdeki ölü toprağını atalım ve ayağa kalkalım. Hz. Musa’nın asasının Firavunun sihirbazlarının sihrini yuttuğu gibi yeni dünya düzeni kurmaya çalışanların kötü amaçla kullandıkları teknolojilerini geride bırakacak daha ileri bilim ve teknoloji geliştirmek ve insanın onurunu, şerefini ön plana alan yepyeni bir adalet düzeni kurmak için var gücümüzle çalışalım. Allah’ın pasif iyiye değil aktif iyiye yardım edeceği bilinci ile sömürgeci güçlerin sömürü düzenine son vermek için onlardan daha çok çalışalım, yürüyen merdivenlerde koşalım.
Bu ayda açlığa ve Müslüman kardeşlerimize karşı duyarlılığımızı artırarak aç susuz bırakılıp ölüme terk edilen mazlum Gazze halkına gücümüzün yettiği kadar maddi yardımda bulunalım. İslam ümmetinden ümidini kesmeyen Filistinli ve Doğu Türkistan’da Çin’in zulmü altında inleyen Uygur kardeşlerimizin hak ettikleri özgürlüğe kavuşmaları için devlet ve millet olarak elimizden geleni yapalım.
Unutmayalım fiili dua olmayınca yani elimizden geleni yapmadıkça bütün ümmet, ramazan ayı boyunca gece gündüz tek bir ağızdan dua etseler duaları kabul olmaz. Zira Allah’ın yardımı var gücüyle çalışanların güçlerinin bittiği yerde başlar. Dua, işimizi Allah’a yaptırmak değil, iş yapmak için Yüce Allah’tan güç talep etmektir.
Resul Ertuğrul