Bürokrasi Çıkmazı
Bürokrasi kavramı, genel kabuller dikkate alındığında Türkiye’de çoğunlukla “resmî otorite”nin soğuk yüzü olarak algılanmaktadır. Bu algının oluşumunda “kırtasiyecilik” diyebileceğimiz ve bürokratın “işi ağırdan alma, bahane bulma, sorun çözme yerine işi yokuşa sürme, bugün git yarın gel” algısının olduğu açıktır.
Weberyan teoride kısaca devletin “işbölümü, yazılı kurallar, gayri şahsilik…” üzerine bina ettiği resmi örgüt olarak tanımlanan bürokrasi, son dönemlerde “iktidarların yumuşak karnı” haline gelmiştir. Çünkü, vatandaşın “devlet”le yüzleşmesi büyük oranda “bürokrasi/bürokratlar” vasıtasıyla olmaktadır. Haliyle bürokratın davranış şekli, uygulamaları ve yaklaşımı doğrudan devlete, diğer bir deyişle iktidara mal edilmektedir. Bu iki yönlüdür; olumlu bir yapıda ise iktidar hanesine artı, olumsuz ise eksi olarak not edilmektedir.
Bürokrasi; temelde devletin en ücra köşelerde bile kendini hissettirmesi, vatandaşa ulaşması, sorun çözmesi, hızlı hareket edip adaleti sağlaması için vardır. Amaç verimliliği arttırma, devletin imkân ve kaynaklarını yerinde kullanma ve hızlı işleyiş olmalıdır. Bu bağlamda vatandaşın beklentisi, bürokratın “ideal devlet adamı” olarak sorun ve sıkıntılarını çözmesi veya çözümüne yardımcı olmasıdır. Bürokrat, vatandaşı muhatap aldığı ölçüde “ideal devlet adamı” tipe yaklaşmış olur. Yetki kullanımı, hiyerarşi ve uzmanlaşmanın yanında bürokratın “devletin müşfik yüzü” olması, beklentiler açısından önemlidir.
Tarih, bize bürokrasi ve bürokratlar konusunda yüzlerce olumlu veya olumsuz örnek sunar. En eski Türk devletlerinden Osmanlı’ya varıncaya dek, çok ciddi bir sosyal laboratuvar imkânı sunmaktadır. Yakın tarihte de benzer örnekleri görmek mümkündür. Mesela “Vali Yazıcıoğlu” olumlu bir figür olarak hemen herkesin kafasında canlanacaktır.
Bu bağlamda son zamanlarda sıkça tartışmalara konu olan bürokrasiye–bürokratlara- dair kısa bir değerlendirme yapma ihtiyacı hasıl oldu. Bu konudaki en ciddi meselenin “liyakat” ve sonrasında devam eden uygulamalara bağlı eleştiriler olduğu açıktır. Öyle ki gayrî şahsilik kaybolmakta, makama ve göreve bağlılık yerine “kişiye veya kişilere bağlılık” öncelenmektedir. Duygu ve düşüncesini bir kenara bırakarak “devlet adamı” olma prensibi göz ardı edilmekte, kamu ve özel hayat ayrımı gittikçe flulaşmaktadır. “Rasyonel ve yasal” olması gereken bürokrat kimliği, farklı tartışmalara açık hale gelmektedir.
Bir başka konu, geleneksel otoritenin evrimi sonucu meydana gelen değişim ve bürokrasinin yeniden şekillenmesi meselesidir. Çağ, devlet idaresine etki ederek değişimi zorunlu kılmaktadır. Hız ve enformasyon yeni dönem bürokrasisi için en vazgeçilmez iki fenomen olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna göre geleneksel yapı ve bakış açısı, yeni asimetrik yaklaşımla çatışmaktadır. Artık statükoyu koruyan, kırtasiyecilik yapan bürokrat yerine; yenilikçi, hızlı düşünebilen, proaktif bir bürokrat tipine ihtiyaç vardır. Asimetrik bakamayan, hantal ve durağan bürokrat bu cağda verimli olamaz. Öncü ve yenilikçi kimlik, devletin işleyişini çağa yaklaştırabilir. Devletin güvenliğini ve geleceğini düşünen, buna göre konumlanan yeni bir devlet adamı tipine ihtiyaç vardır.
Dünyanın küresel bir köy haline geldiği böyle bir ortamda “enformasyon asimetrik bir silah” olarak kullanılmaktadır. Bürokratın moral değerleri, ahlakî ve dijital karbon izi her şeyden daha önemli hale gelmektedir. Artık statükocu ve dolarizasyona bağlı bürokratların devri kapanmıştır. Dijital ve siber yaklaşımların egemen olduğu bu yeni çağda, “çerçevesi belli bir sistemi yöneten devlet memuru”ndan çok daha fazlasına ihtiyaç vardır. Pratik, öngörüsü yüksek, vizyoner, moral değerleri yüksek, karbon izi temiz proaktif bürokratlar devletin yeni yüzü olabilirler.
“Mahkemenin kadıya mülk olmadığı” hakikatinden hareketle meseleye yaklaşmalı ve iktidarlar “gerekirse” denetim mekanizmasını da kullanarak bürokrasideki değişim ve dönüşümü dikkatle yapmalıdır.
“İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” felsefesi devletin ve dolayısıyla da bürokratın varlık nedeni olmalıdır.
Salih UÇAK