Doç. Dr. Salih UçakTöreli Yazılar

Vasatın Yükselişi

Bir felaket tellallığı değildir bu! Göz göre göre yaklaşan tehlikeden haberdar etmektir bu! Hakikat nazarıyla ve aklederek yeniden bakın dünyaya. İstisnasız bütün alanlarda vasatın hakimiyetini göreceksiniz. Öyle ki vasatın biraz üstü olanlar dahi ivedilikle ötekileştirilerek yalnızlaştırılmaktadır.

Vasatın Yükselişi

Bir ben mi şaşırıyorum olup bitene?

Hayatın doğal akışına muhalif bunca anormalliği kabullenmek de neyin nesi? Bir an durup bakın etrafınıza. Hakikaten “oldubitti’ye getirilmiş bir hayat yaşadığınızın farkında değil misiniz? Sahi, ürpermiyor musunuz kukla oyunlarıyla büyülenmiş ve yaşamıyor gibi yaşandığınız bu hayat karşısında? Bir gariplik, bir tuhaflık yok mu sizce?

Son zamanlarda bir kez daha anladım ki; insan, -gerektiğinde- düşünemeyen bir varlıktır!

Kayıtsızlık illetiyle hiçbir şeyi sorgulamayan zihinlerimiz, çoktan teslim oldu düzene. Hayat, gerçekle sanal arasında bir parodiye evrildi. Aklî melekelerimiz uyuşturulunca bütün absürtlükleri “olabilir”lik teslimiyetiyle alıp kabul ettik.

İnsanlık risk altında. Olması gerektiği formun çok uzağında her gün yeniden kurgulanan bir yapboz’a döndü hayat. Dumura uğratılarak sadece zihni değil ruhu da köleleştirilen insan, artık istenilen kıvamdadır. Gelinen noktada maharetli eller, bu kıvama istediği şekli vermede hiç zorlanmayacaktır. Artık istenildiği gibi hareket eden, düşünen, tepki gösteren -daha doğru bir ifadeyle düşünemeyen ve tepki gösteremeyen uydu- bir varlığa dönüştürüldü insan. Özgünlüğü, fıtratı, inanç ve değerleri itinayla yok edildi. Erdemi, ahlakı ve kutsalları olmayan insanın hal-i pürmelali ortada işte!

Çaresizlik içinde kıvranan ve sadece kendisine sunulanla yetinen insan, bütün değerlerden uzaklaşmıştır. Kaygı zincirleriyle sımsıkı bağlanmış, konfor alanına mahkûm edilmiştir. Bundandır ki koca bir hiçlik içinde amaçsız ve umarsızca savrulmaktadır. Bu kaostan çıkıp sığınabileceği güvenli bir liman bulmakta da zorlanmaktadır. Tutunabileceği dalı kesmiş, yol işaretlerini yitirmiştir. Ne yazık ki bütün insanlık, tükenmişlik sendromu içinde her anlamda iflas bayrağı çekmiş ve tasfiye edilmiştir. Her alanda emsali görülmemiş bir mağlubiyet yaşanmaktadır.

Bugün dünya siyasasında muktedir ve güçlü liderler yerine; gölge ve piyon yöneticilerin hızla çoğaldığına şahit oluruz. Tek merkezden ulvî amaçlar doğrultusunda yetiştirilen, parlatılan ve öne çıkarılan silik karakterlerin ülke yönetimlerine getirilmesi tesadüfi değildir. Mutlak güce itaat eden ve uzaktan kumanda edilebilen bu yöneticiler, kerameti kendinden menkulmüş gibi hareket etmektedirler. Vahimdir ki, çoktan kıvama getirilmiş pasifler ordusu da bu belli belirsiz gölgeler efradında kümelenmektedir. Bütün bir maziyi, yaşanan tecrübeyi, dünün dönüp dönüp okunması gereken derslerini unutanlar, hiç unutamayacakları bir ders aldıklarında ne yazık ki herkes için çok geç olacaktır.

Son zamanlarda dünyanın pek çok coğrafyasında yeni bir toplum mühendisliği denenmektedir. Kitleleri harekete geçiren, dönüştüren ve vizyon aşılayan liderler ile kanaat önderleri pasifize edilerek sistem dışına atılmaktadır. Bürokrasiye hızla ve ısrarla yetersiz ve yeteneksiz kişiler yerleştirilmektedir. Zaafların ve prosedürlerin kurbanı bu yeni bürokrasi, kelimenin tam anlamıyla vasatlar topluluğudur. Bunlar yönetmekten çok idare etmeyi seçerler. Günübirlik idare sistemiyle ömrünü uzatmanın derdindedir. Bu topluluk, görünürde kendi ülkesinin bürokratı gibi görünse de gerçekte ulus aşırı şirketlerin neo-politbüro üyelerinden başka bir sıfatları yoktur. Üstelik böyle olduklarının farkında bile değildirler. Gaflet ve cehaletle günü geceye, geceyi sabaha devretmektedirler. Suya sabuna dokunmayan, inisiyatif almayan ve konfor alanın dışına çıkamayan vasatlar, “mış gibi” rollerini oynarlar sadece. Halbuki aklın ve adaletin, bilimin ve hakikatin gölgesinde bütün müktesebatı rehber edinerek hareket etmeleri beklenir. Otantikliği ipotek altına alarak realiten uzak tek tip “itaatkarlar topluluğu” yaratmak, uçuruma yuvarlanmakla eşdeğerdir. Bu bağlamda vasatlığın kaçınılmaz krizi olarak karşımıza çıkan yozlaşı, bir sebep değil, sonuçtur. Yozlaşının hâkim olduğu yerde “iş bilenin, dümen çevirenindir” ne yazık ki…

Bir felaket tellallığı değildir bu! Göz göre göre yaklaşan tehlikeden haberdar etmektir bu! Hakikat nazarıyla ve aklederek yeniden bakın dünyaya. İstisnasız bütün alanlarda vasatın hakimiyetini göreceksiniz. Öyle ki vasatın biraz üstü olanlar dahi ivedilikle ötekileştirilerek yalnızlaştırılmaktadır.

Çağdaş dünyanın yeni hammaddeleri arasında yer alan bilgi, eğitim, teknoloji ve yapay zekâ bilinen bütün ezberleri bozmuştur. Ulusötesi şirketler ve derin devletler, bu yeni nesil hammaddeler sayesinde girmedikleri yer, işgal etmedikleri ülke, koloni kurmadıkları zihin bırakmadılar. Üstelik bunu o kadar profesyonel bir şekilde gerçekleştiriyorlar ki, hiçbirimiz olan bitenin farkına varamıyoruz. Oldubittiyi fark edenlerimiz ise önce itibar suikastına, sonra da vasatların linçine maruz bırakılıyor. Modern köleliği kabul etmeyenler, azınlık konumuna düşürüldüğünden etki alanları da yok edilmektir.

İnternet ve sosyal medya platformlarında -ne yazık ki- boş tenekelerin sesi daha çok çıkmaktadır. Teneke gürültüsüne koşanlar, hakikati seslendiren senfoniden uzaklaşmaktadır. Artık kendiliğinden değerli olan değil; sesi çok çıkan, bağıran kıymete binmektedir. Yani sözün değeri düşürülmüş, sesini yükselten vasatın değeri arttırılmıştır. İnsana, insafa ve irfana değer veren düşünce yerine; kıyafete ve markaya kıymet biçen malayani anlayış ikame edilmiştir.

Edebi sahada klasik söylemin mirası üzerine güçlü ve yeni bir söyleyişin inşa edildiğini söylemek güçtür. Çarpık anlatılar dünyasında içi boşaltılmış kof sözcük istifinden meydana çıkan “şey”e sanat eseri demek de çok mümkün değildir. Hayatın diğer sahalarında olduğu gibi edebi sahaya da hâkim olanlar “vasatlar”dır. Bütün köşe başlarında onlar vardır. Onların sesi var ancak sözü yoktur. Büyüsü olmayan, sarsmayan, yeni ve farklı olanı dile getirmeyen renksiz ve kokusuz bu eserler, teneke sesine koşanlarca baş tacı edilmektedir. Öbür yandan hazineler viranelerde değer göreceği günü beklemektedir.

Bugünün anlatıcısı, -ne yazık ki- dil felsefesinden ve anlatımın kendi özgü mantığından fersah fersah uzaktır. Mimetik dairede dönüp duran vasati eserlerde; öze ait güzelliklere rastlamak nerdeyse imkansızdır. Söz; ruha, hisse dokunmaktan oldukça uzaktır. Sanat eserleri kendi özüne yabancı, kendi hakikatine muhaliftir.

Eğitimde, sonu gelmeyen değişimlerin kabukta bıraktığı iz çabuk silinmekte öze dokunan taraflar zayıf kalmaktadır. Yeni nesil, adab-ı muaşerette sınıfta kalmaya devam etmektedir. Kendi kimliğine yabancı, kültür ve medeniyet dairesinden uzak yaşayan nesiller, vasatın üzerine çıkamadığımızın göstergesidir.

Ticarî hayatımız, kadim kültürümüz ahiliğe rahmet okutacak derecede uzaklaşmıştır. Sadece maddi kaygılarla sürdürülen ticari ilişkiler toplumda onarılamaz hatalara neden olmaktadır. Mahalle kültürü, her yönüyle çözülmüştür.

Ezcümle sıradanlık hayatın bütün şubelerine sirayet etmiş, vasatlık her bağlamda saltanatını ilan etmiştir. Aslolan sıradanlığa teslim olmamaktır. Her şeye rağmen diriliş ruha inanmak, en olmadık anda dahi umuda sarılmak, hiçbir şey yapamıyorsak dahi kendimizi vasatlıktan koruyarak hayata devam etmek zorundayız. Birler, çoklar hanesine galip gelecektir.

Salih Uçak

(Ay Vakti, Sayı: 209)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu