
Teşhir Ürünü
Maksadım, bir hikâye yazmaktı esasen. Buradan bir hikâye çıkar mı, bilmem. Uzun uzun anlatmaya lüzum görmüyorsanız başka bir yerden bir hayal kırıklığı çıkmış olabilir. Hatta kolaya kaçılarak meşhur bir sözü eğip bükme avareliği bile yapılmış olabilir: “Hayal kırıklığı iyidir. (Ortaya) karışık olmasın yeter.” Hangi sözü eğdim şimdi ben? Peki, “Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan?” (İsmet Özel)
Neden “var olduğunu sandığın yerler”de gülüyor yüzün? Neden bile bile ladesi önceliyorsun? Bazı “sanı”ların basiret ve feraset yoksunluğu değil de bir tercih olduğunu hiç düşündün mü? Ciddiye alınması gereken esas konuları, bilinç dışına iteleme çabası?..
Yanlış yolların rehberliğine soyunmak, ideal bir oyalanma biçimi olsa gerek. Düşünsene… Yol var, yolcu var, yol gösteren var ve dahi yürünebilir nitelikte, bütün yollar. Ama yol, yol değilse ne olacak? Uzun bir tünelde, ağır aksak bir konvoy. Geçtik. Ovuştursan da o ışık, kıstıracak gözlerini…
Şimdi ben oyalanmak, hastalıklı bir kaçma biçimidir, desem iddialı olur; iyileşmeden iyileştiremezsin, desem klişe… Ama şeylerin avuntusundan kurtulmaya çalışmak da geçer akçe. Sağalmak konusunda…
“Ben kaybetmekten korktuğum her şeyi özgür bıraktım.” diyordu Stefan Zweig.
Bu cümle, kaybetmekten korktuğun şeylerin niteliği ölçüsünde sarsıcı. Çünkü bırakamadığın ne varsa, sırayla kavrıyor bileğini, müşfik ellerini kündeye getiriyor. Alkış tutuyorsun bu zafere. Kuşatmaya çalıştığın her şeyin, seni işgal etmesine ağzın kulaklarında göz kırpıyorsun. Kendi ellerinle köşeler inşa etmek, o köşelere bizzat kendini kıstırmak nasıl bir duygu?
Neredesin? Bunlardan hangisi sensin?
Soru işaretlerine hürmet ederim.
Serap Yavaş