Türkiye Yazarlar Birliği Bolu Şubesi
Töreli Türk Edebiyâtı Okumaları -102
Türkiye Yazarlar Birliği Bolu Şubesi tarafından tertîb edilen Töreli Türk Edebiyâtı Okumaları 102. haftasında, Doç. Dr. Abdülkadir Dağlar’ın “Töreli Şiir Eflâtun Renklidir” başlıklı musâhabesiyle devâm etti.
Abdülkadir Dağlar, İslâm medeniyetinde kadîm hikmetin beşerî dilli taşıyıcılarının başında “şiir”in geldiğinin altını çizerek söze başladı. Mîlâttan önce 427-347 yılları arasında yaşamış olan büyük filozof ve hakîm Platon’un –İslâm âleminde Eflâtun-, Aristoteles ve Plotin mecrâları üzerinden başta Fârâbî ve İbn Sînâ olmak üzere İslâm felsefecileri ile Muhyiddîn İbnü’l-Arabî gibi tasavvuf nazariyatçısı sûfîlerin görüşleri üzerinde ciddî tesirler meydâna getirdiğini söyleyen Dağlar, bilhassa tasavvuf mecrâsı vâsıtasıyla da baştan sona Töreli Türk Edebiyâtı’nın mânâ evreninde kendisini hissettirdiğini dile getirdi. Dağlar, bu îtibarla töreli şiirin Eflâtun mizâcı –yâni platonik– taşıdığına ve bir bakıma da “eflâtun renkli” sayılabileceğine dikkat çekti.
Eflâtun’un bilhassa “idealar nazariyesi”nin, tasavvufî metinler dünyâsında “âlem-i misâl”, “a‘yân-ı sâbite” ve “Levh-i Mahfûz” üzerinden yorumlandığına işâret eden Dağlar, bu kavramların, Dîvân Şiiri ile Tekke-Tasavvuf Şiiri gelenekleri başta olmak üzere, günümüze kadar gelen töreli şiirdeki mânâ-lafız telakkîlerinin zemînini de oluşturduğunu belirtti. Diğer yandan Eflâtun’un “mağâra istiâresi”nin de, hakîkî varlık-gölge varlık yâhut hakîkî âlem-gölge âlem tasavvurlarıyla töreli edebiyâtın ve bâhusus töreli şiirin mizâcına girdiğine temâs eden Dağlar, Arş ile Arz arasındaki âlemlere dâir töreli tasavvurların teşekkülünde bu istiârenin etkisinden bahsetti.
Dağlar, Eflâtun’un tesbît ettiği bu iki esâsın, Mevlânâ’dan Yûnus’a, Nef‘î’den Şeyh Gâlib’e, Necip Fâzıl’dan Sezai Karakoç’a, İsmet Özel’den Süleyman Çobanoğlu’na sâdece töreli şiire değil aslında tüm töreli san‘atlara eflâtunî bir renk verdiğini ileri sürerek, bu rengin meselâ Nef‘î’nin Buhûrîzâde Mustafa Itrî tarafından bestelenen, “Tûtî-yi mu‘cize-gûyem ne disem lâf degül / Çarh ile söyleşemem âyînesi sâf degül” matla‘ beytiyle başlayan gazeli üzerinden temâşâ etmenin mümkün olabileceğini dile getirdi.
Önce “tûtî” –papağan– ve “çarh” –çarh-ı felek– kelimeleri etrâfında bir kavram değerlendirmesi yapan Dağlar, bu gazelden hareketle töreli şiirin çok tabakalı anlam evrenini yorumlamanın imkânına değinerek “mânâ”, “murâd”, “mazmûn” ve “mazmûnun mazmûnu” kavramlarından söz etti. Ona göre, Arş’ın altında bulunduğu farz edilen Levh-i Mahfûz, şiirin mazmun hakîkatının –yâni şiirin a‘yânı sâbitesinin– korunduğu yerdir; mazmun Levh-i Mahfuz’dan şâirin “tab‘”ına yâni gönül aynasına ilhâm vâsıtasıyla inzâl ve ilkâ edilir; âdetâ şâirin bir bakıma şiir rahmi sayılan tab‘ında “ahsen-i takvîm” kıvâmına kadar şekillenen mazmûn, şâirin dilinden şiir olarak doğar.
Dağlar, Levh-i Mahfûz’un sâdece vahyin ve İlâhî kelâmın kaynağı değil, töreli şiir mazmûnları ile birlikte tüm töreli san‘at eserlerinin hakîkatlarını hıfz eden, koruyan bir ana kitâb, yâni –Kur’ân’ın ifâdesiyle– bir “Ümmü’l-Kitâb” olduğuna değindi.
Dağlar, musâhabesinin sonunda, eflâtun renkli töreli şiir telakkîsine günümüzden güzel bir örnek olarak kabûl ettiği Süleyman Çobanoğlu’nun “Attığımda O Oku” şiirini inşâd etti.