64. Türkiye Yazarlar Birliği Bolu Temsilciliği Töreli Edebiyat Okumalarında bu hafta BAİBÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ertuğrul Karakuş hocamızın
“Bir Bayram Sabâhı Süleymâniye’de Kim, Neden Toplandı..?”
başlıklı sohbetiyle devâm etti. Program öncesinde programa girizgâh olarak Doç. Dr. Özgür Çark da Süleymaniye’de Bayram Sabahı adlı şiiri okudu…
Artarak gönlümün aydınlıgı her saniyede
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye`de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmege yüz tuttugu andan beridir,
Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübarek, ne garib alem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu…
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya.
Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor.
Ordu-milletlerin en çok dögüşen, en sarpı
Adamış sevdigi Allah`ına bir böyle yapı.
En güzel mabedi olsun diye en son dinin
Budur öz şekli hayal ettigi mimarinin.
Görebilsin diye sonsuzlugu her yerden iyi,
Seçmişs İstanbul`un ufkunda bu kudsi tepeyi;
Taşımış harcını gaazileri, serdariyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mimariyle.
Hür ve engin vatanin hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevi bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları…
Bir neferdir bu zafer mabedinin mimarı.
Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir varisin olmakla bugün magrurum;
Bir zaman hendeseden abide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi,
Senelerden beri ru`yada görüp özledigim
Cedlerin magfiret iklimine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlu bir, imanı bir insan yigini
Görüyor varlıgının bir yere toplandıgını;
Büyük Allah`ı anarken bir agızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuglarla karışmış nice bin at yelesi!
Gördüm on safta oturmuş nefer esvapli biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbir`i
Ne kadar saf idi simasi bu mu`min neferin!
Kimdi? Banisi mi, mimarı mı ulvi eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Turkoglu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yuzu dunyada yigit yuzlerinin en guzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlıgımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşıyan varisi hem sahibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettigimiz yerlerde.
Karşı daglarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Cok yakindan mi bu sesler, cok uzaklardan mi?
Üsküdar`dan mı? Hisar`dan mı? Kavaklar`dan mı?
Bursa`dan, Konya`dan, İzmir`den, uzaktan uzaga,
Çarpıyor birbiri ardınca o dagdan bu daga;
Şimdi her merhaleden, taa Beyazıd`dan, Van`dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mubarek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlu dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgarını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.
Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosva`dan, Nigbolu`dan, Varna`dan, İstanbul`dan..
Anıyor her biri bir vak`ayı heybetle bu an;
Belgrad`dan mı? Budin, Egri ve Uyvar`dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra-daglardan mı?
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar`dan mı? Tunus`dan mı, Cezayir`den mı?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi
Yeni dogmuş aya baktıklari yerden geliyor;
O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?
Ulu mabedde karıştım vatanın birligine.
Çok sükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşıyanlarla beraber bulunan ervahi.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.
Yahya Kemal Beyatlı