BABAM
İnsan gelişiminde bazı evreler vardır. Büyüyüp gelişirken en yakın çevresiyle etkileşim evreleri… Hayata ilk adımı atarken başlayan küçücük bedeninde kocaman bir dünya kuran algı ve hafızasının alabildiği devasa bir yapıdan bahsediyorum. Aile…
Anne ve babadan oluşan bu yapının, genelde baskın karakteri olan baba olgusu …
-Babam “her şeyi bilir” ile başlayan
-Babam bazı şeyleri “bilemeyebilir” ile devam eden
-Babam “hiçbir şeyi bilmiyor” ile de klasik kuşak çatışmasına evrilen bir süreç …
Sanırım yukarıda belirttiğim bu sürece başkaldıran bir adam tanıyorum.
-İlk adımda elimi tutan güvenlik görevlisi
-Bir bir daha kaç eder Sıla’nın mucidi
-Eşsiz resim yeteneğiyle resim derslerimin kurtarıcısı
-Bugün bile çalamadığım gitarımı elime tutuşturan
-Aldığı mikrofon ile ilk söyleyişimi kendisiyle yaptığım kalemi sağlam bir köşe yazarı
-O bir şair yüzlerce şiirin altında imzası olan
-O bir tiyatrocu yıllarca sahne tozu soluyan
-O bir ses buğulu sesiyle yüreklere dokunan
-O bir hatip binlerce elemanına 30 yıldır kesintisiz eğitim veren
O bir, o bir, o bir… O bir değil aslında bin
Mükerrem Özalp’ten bahsediyorum. Beyaz saçlı, yeşil gözlü Yeşilçam setinden kaçmış bizim evin jönü, Cüneyt Arkın’ı Bir Yeşilçam filmi kadar hayatı çalkantılarla, yarım kalmışlarla, keşkelerle geçen tüm saydığım meziyetleri, bazen imkansızlıklar bazen aile baskısı bazen de yanlış zamanda yanlış bir otobüse kesilen bilet sayesinde aslı hedefindeki adresi ıskalayan bir hayat. Yıllar önce bir dost meclisinde kulak misafiri olmuştum keşkelerinin birine. Üç Karadenizli bir araya gelince dili şivesi aslında döner. O akıcı ve bizi mest eden şivesiyle anlatmıştı o anısını.
Rize’den çıkıp bir Karadeniz turnesinde rahmetli Öztürk Serengil oyunlarından birini seyretmiş, çok beğenmiş. Özel kanalların yeni yeni ortaya çıktığı bir dönemde yetenek kovalarken, kendisini tebrik edip, İstanbul’a götüreyim seni çocuk, diye teklifte bulunmuş
-O okuyacak Hâkim olacak diye dedemlerden ret gelince günlerce gizli gizli ağlamış…
Babam çok iyi bir Karadenizlidir. Kızgın bir Erzurumlu uçuk bir Egeli. Çok iyi bir gözlemci yurtiçindeki birçok şiveyi ana dili gibi konuşabilme, Allah vergisi bir yetenekle ilk defa karşılaştığı bir lisana uyum sağlayıp kırk yıllık örneğin Afyonlu gibi dilini çevirebilme yeteneğine sahip. Bir kız sevmiş alamamışını mı anlatayım, erken evlilikle yarım kalan üniversite hayatını mı yoksa maddi imkânsızlık yüzünden hayallerinin peşinden koşamayışını mı?
Yine bir gün şiveli lisanıyla hayatını anlatırken unutmayayım diye kaleme aldığım sözlerinin son cümlelerini noktası virgülüne dokunmadan aktarayım yüreklerinize.
-Ya kizum beyunduk durmaduk yerumuzde, eyumuzide, kötimuzide harman yaptuk, göz yaşumuze kattuk… Bazen bir tualde canlandurduk bazende boğazumuzde duğumlenen cumleleri misralara doktuk. Beyuduk işte … keşke hiç beyumeseyduk…
O kuşak çatışmasını hiç yaşamadığım dostum, arkadaşım, sırdaşım… Hala bu yaşta her şeyi bilenim, seni yaşamak kadar anlatmakta güzeldi.
SILA ÖZALP
Her şey olabilirsin kızım… İnsan olduğunda babanım.
Mükerrem ÖZALP