2012 yılında Filistin’e ASDER (Adaleti Savunanlar Derneği) ile birlikte 4 günlük bir seyahatim olmuş, seyahatimde aldığım notları 3 haftalık yazı dizisinde yayımlamış idim.
Doğu Kudüs’te bir otelde konaklamış ve ilk varış günümüz Cuma’ya tevafuk ettiği için koştura koştura Mescid-i Aksa’ya yetişmeye çalışmıştık. Ancak son mahfilde ayakkabılıkta kendimize secde edecek kadar bir yer bulabilmiştik. Namaz sonrası Aksa’yı ziyaret edip incelemelerde bulunduk. Sonrasında Kubbet’üs sahra ve Mescid-i Aksa bahçesinde Filistinliler ile sohbetlerimiz olmuş idi. Özellikle kadın ve çocuklarda müthiş derecede bedbinlik, yorgunluk ve çaresizlik gözlemiştim. Kaldığımız 4 günde özellikle El-halil kentindeki izlenimlerim içler acısı idi. Pazar ihtiyacını bile Yahudi Askerinin izni ile gören halktaki yılgınlık tarif edilmez boyutta idi.
Zulüm kesilmeden devam ediyor.
Geçen 12 yıllık sürede zulüm hafiflemeden devam etti ve 7 Ekim 2023’den bu yana soykırım mesabesine ulaştı. Şimdi ihtiyaçlarını görecekleri pazarları bile yerle bir edildi.
Yahudiler kendilerince Holokost’un öcünü alıyorlar. Yani Hıristiyan dünyasından gördükleri zulmün acısını Müslümanlardan çıkartıyorlar.
Ne acıdır ki kendilerine zulmeden Hristiyan dünyası bugün en büyük destekçileri. Hristiyanlar günah çıkartıyor olabilir lakin her dem mazluma, çaresize kol kanat geren Müslümanlar en büyük zulüm altınla ezilip çaresiz bırakılıyorlar.
2 Milyar nüfusa sahip İslam alemi olan biteni izlemek ve bolca lanetlemek ile yetiniyor. Süper güç ABD ise bu zulmü kendi istediği gibi yöneterek katliamın en büyük destekçisi konumunda. İslam kisvesine bürünmüş İran ise Katil Yahudi Ordusunun oksijen tüpü.
Halbuki İslam kavram olarak barışı içinde barındırıyor. Gerek Kur’an ve Gerekse Allah Resulü (s.a.v) efendimiz problemleri savaş yerine barış ile hallediyor. İslam tarihine bakıldığında aynı usulün devam ettiğine tüm dünya şahittir.
Yüce Allah: ‘‘Ey iman edenler! Hepiniz topluca barışa ve güvenliğe (İslâm’a) girin. Şeytanın aldatmalarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır (Bakara: 2/208), ‘‘Onlar sizi barışa çağırdıkları zaman, ondan daha güzeliyle veya aynısıyla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır’’ (Nisâ: 4/86), ‘‘…Eğer onlar sizden uzak durur, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse, Allah onlarla savaşmanıza izin vermemiştir’’ (Nisâ: 4/90), ‘‘Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, sen de onlara yanaş ve Allah’a tevekkül et. Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir’’ (Enfâl: 8/61) ve ‘‘Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarından çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara adil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah adil davrananları sever’’ (Mümtehine: 60/8) ayetleriyle İslamiyet’in her şeyden önce barış dini olduğunu vurgulamaktadır.
Hz. Peygamber bütün insanların huzur ve saadetini, hidayet ve selâmetini sağlamak için insanlar arası kin ve düşmanlığı körükleyen, zulme ve sömürüye dayalı bütün sistemleri yıkmak ve her alanda insanların mutluluğunu hedefleyen evrensel bir nizam kurmak için hayatı boyunca mücadele etmiştir. Elbette bu mücadele içerisinde savaşlar, önemli bir yere sahiptir. Hz. Peygamber’in gönderiliş amacı, insanlarla savaşmak değil, onları karanlıktan aydınlığa, esaretten hürriyete, batıl sultanların hegemonyasından İslâm’ın engin adaletine, kaos ortamından barış ortamına kavuşturmaktır. Savaş denilince akla kan, ölüm, esaret, virane haline gelmiş şehirler, tarumar edilmiş ülkeler, ümidini yitirmiş ve geleceğe karamsarlıkla bakan insanlar gelmektedir. Böyle vahim neticeler doğuran bir hâdiseye İslâm, son çare olarak başvurmaktadır. Ancak, İslâm’ın savaş stratejisi toprak elde etmek, esirler almak, ganimete kavuşmak ve kan dökmek değildir. Amaç, hiçbir şekilde baskıya ve zorlamaya sebebiyet vermeden Allah’a inanmak isteyenlerin önlerinde bulunan engelleri kaldırmak ve düşman dahi olsa üzerlerinde bulunan zulmü izale edip, insanca yaşayabilecekleri ortamı sağlamaktır. (İhsan Arslan-2015)
Filistin’de yaşanan kadın ve çocuk katliamı İslam tarihine bakıldığı zaman tarihin hiçbir evresinde görülmemiştir.
İslam’da savaş masumları korumak ve İ’la-yi Kelimetullah için yapılmıştır. Savaşlarda kadınlar, yaşlılar ve çocuklara asla zarar verilmemiştir. Esirlere işkence yapılmamıştır.
Son 100 yıllık dünya üzerinde yapılan savaşlara bakıldığında tamamının müsebbibi Batı dünyası olmuştur.
20 yüzyıldaki Hristiyan dünyası kaynaklı savaşlarda yaklaşık 110 milyon insan öldü, 250 milyona yakın insan sakat kaldı ve yaklaşık 120 milyon insan ise yaşadığı yeri terk etmek zorunda kaldı. Savaşların sebep olduğu salgın hastalıklarda ise yine milyonlarca insan öldü. Bu savaşlarda ise askerden çok siviller öldü. Şehirler bombalandı.
Ama bunca katliamı insanlığın başına ören batı dünyası İslam alemini suçluyor ve İslamofobi algıs ile kendisine yeni bir düzen kurarak Ortadoğu’da (Irak, Suriye, Mısır) ve bugün de Filistin’de kan dökmeye devam ediyor. Afganistan, Arakan, Doğu Türkistan’da kan akmaya devam ediyor.
İslam alemi yaşadığı travmanın etkisi ile cihat algısını yitirmiş durumda. Masumları korumak kollamak sadece lanetlemek ve ölmeyecek kadar gıda ve barınma yardımı yaparak üzerindeki sorumluluğu atmaya çalışıyor. Sonrasında huzurlu mutlu yaşam arayışları İslam toplumlarının vazgeçilmezi. Çanakkale ruhu kayboldu.
Bu rüyadan hatta kabustan ne zaman uyanırız ne zaman masumun yardımına koşarız orası muallak.
Vesselam…
Ahmet Türkan